Ahlaksal Çöküntü…Bedrettin Gündeş yazdı

22.01.2020 - 00:17, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Ahlaksal Çöküntü…Bedrettin Gündeş yazdı

Tarihsel süreç içinde, insanın ve insanlık değerlerinin içi boşaltıldı. Neyin geçer değer olduğu piyasanın insafına terk edilirken, insani olanın nasıl korunacağı belirsizleşti. Küresel yalnızlığımız içerisinde küçüldükçe insanın keşfi daha da zor hale geldi.

“İnsanlık”, insanı insan yapan değerleri içerir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve dayanışma insana özgü ve bütün insanlar için ortak sayılabilecek üstün değerlerdir. İnsani değerlere sahip olan birey, her şeye bu değerlerin penceresinden bakar. İnsanın tavır ve davranışlarında kendini gösteren bu güzel ve doğru nitelikler herkes tarafından kabul görür. Medenileşmiş demokratik tüm toplumlarda bu tür üstün değerler onaylanır ve erdem olarak kabul edilir. Örneğin bir insanın düşünce ve özgürlüğüne saygı duymak, hayatını kurtarmak için organ bağışında bulunmak erdemli bir davranış olur. Ne var ki, günümüz toplumlarında; Çarpık, acımasız ve Ahlaksal çöküntüyü içinde barındıran vahşi kapitalizm, bütün değerlerimizle oynadı. Modern yaşam özlemi içinde gelişen hırs ve doyumsuzluk; değerler silsilesi içerisindeki hiyerarşiyi alt üst ederken, insanı topluma olduğu kadar kendine de yabancılaştırdı. Tarihsel süreç içinde, insanın ve insanlık değerlerinin içi boşaltıldı. Neyin geçer değer olduğu piyasanın insafına terk edilirken, insani olanın nasıl korunacağı belirsizleşti. Küresel yalnızlığımız içerisinde küçüldükçe insanın keşfi daha da zor hale geldi. Aşkı, öfkeyi, hırsı, kini, özentiyi yani başkasına karşı hissedilen hisleri anlatmak nispeten kolaydır da insanın anlam arayışını, yıkılmışlığını, arada kalmışlığını, insanlığa ve kendisine dair yüzleşmeden kaçınmalarını anlamak gerçekten çok zor. İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, dünyanın en zengin 2.153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu söyledi. Bu sayısal eşitsizlik nasıl bir girdabın içine çekildiğimizi göstermiyor mu? Bu kadar eşitsizlik ve hırsa bürünmüş zenginlik adaleti nasıl sağlayacak. Bu zenginliğin kendi dünyasında tanımladığı “Adalet” çözüm olabilir mi? Ahlaksal çöküntünün yarattığı bu eşitsizlik, insani değerleri koruyabilir mi? Bu belirsizlik, küreselleşen dünyada toplumsal kabulü sağlayabilir mi? İnsanlar birlikte yaşamaya ve ihtiyaçlarını gidermek için birbiriyle alış-veriş yapmaya muhtaçtırlar. İnsan önce ve en çok kendini sever ve menfaatine düşkündür. Bazen küçük bir menfaati için başkalarının büyük zarar görmesine bile razı olur. Sosyal hayatta barış ve huzurun temini adaletle olur. Ama kişilerin aklı çok defa menfaatin hizmetine girer ve kendi menfaatine taraf olacağı için adaletli davranamaz. O yüzden genel bir akla ve ona dayanan kanun ve kurallara ihtiyaç vardır. Adaleti temin ve toplumsal huzuru tesis için genel akla dayanarak toplum ve iş hayatındaki davranışları düzenlemeye yönelik kural ve tahammüllere ihtiyaç vardır. İnsan, insan olması hasebiyle, şefkat vasıtasıyla, başkalarının sevinciyle sevinir ve onların hüznüyle üzülür. Bu duyguyla, yardımlaşma gibi vicdana dayanan ve adaleti aşıp ihsan boyutuna ulaşan Ahlaki değerlere ihtiyaç vardır. Ahlaki değerlerin anlam ve derinliğini sosyal yaşamda yaratmak için, demokrasi kültürünün toplumsal kabul bağlamında içselleştirilmesine ihtiyaç vardır. Aksi durumda; 2.153 kişinin serveti 4.6 milyar kişinin servetini geçse de, dünyada gerçek adalet sağlanmadığı sürece felaket herkesin kapısını çalabilir. Hepimiz aynı gemideyiz. Doğayı tahrip ederek, savaşlar çıkararak fütursuzca elde edilen zenginliğin, eninde sonunda dünyanın kimyasını bozacağı ve herkesin bundan olumsuz etkileneceği de kaçınılmazdır.           Bedrettin Gündeş 22.01.2020  
Tarihsel süreç içinde, insanın ve insanlık değerlerinin içi boşaltıldı. Neyin geçer değer olduğu piyasanın insafına terk edilirken, insani olanın nasıl korunacağı belirsizleşti. Küresel yalnızlığımız içerisinde küçüldükçe insanın keşfi daha da zor hale geldi.

“İnsanlık”, insanı insan yapan değerleri içerir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve dayanışma insana özgü ve bütün insanlar için ortak sayılabilecek üstün değerlerdir.


İnsani değerlere sahip olan birey, her şeye bu değerlerin penceresinden bakar. İnsanın tavır ve davranışlarında kendini gösteren bu güzel ve doğru nitelikler herkes tarafından kabul görür.


Medenileşmiş demokratik tüm toplumlarda bu tür üstün değerler onaylanır ve erdem olarak kabul edilir. Örneğin bir insanın düşünce ve özgürlüğüne saygı duymak, hayatını kurtarmak için organ bağışında bulunmak erdemli bir davranış olur.
Ne var ki, günümüz toplumlarında; Çarpık, acımasız ve Ahlaksal çöküntüyü içinde barındıran vahşi kapitalizm, bütün değerlerimizle oynadı.


Modern yaşam özlemi içinde gelişen hırs ve doyumsuzluk; değerler silsilesi içerisindeki hiyerarşiyi alt üst ederken, insanı topluma olduğu kadar kendine de yabancılaştırdı.


Tarihsel süreç içinde, insanın ve insanlık değerlerinin içi boşaltıldı. Neyin geçer değer olduğu piyasanın insafına terk edilirken, insani olanın nasıl korunacağı belirsizleşti. Küresel yalnızlığımız içerisinde küçüldükçe insanın keşfi daha da zor hale geldi.


Aşkı, öfkeyi, hırsı, kini, özentiyi yani başkasına karşı hissedilen hisleri anlatmak nispeten kolaydır da insanın anlam arayışını, yıkılmışlığını, arada kalmışlığını, insanlığa ve kendisine dair yüzleşmeden kaçınmalarını anlamak gerçekten çok zor.
İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, dünyanın en zengin 2.153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu söyledi.

Bu sayısal eşitsizlik nasıl bir girdabın içine çekildiğimizi göstermiyor mu?


Bu kadar eşitsizlik ve hırsa bürünmüş zenginlik adaleti nasıl sağlayacak. Bu zenginliğin kendi dünyasında tanımladığı “Adalet” çözüm olabilir mi?


Ahlaksal çöküntünün yarattığı bu eşitsizlik, insani değerleri koruyabilir mi?


Bu belirsizlik, küreselleşen dünyada toplumsal kabulü sağlayabilir mi?


İnsanlar birlikte yaşamaya ve ihtiyaçlarını gidermek için birbiriyle alış-veriş yapmaya muhtaçtırlar. İnsan önce ve en çok kendini sever ve menfaatine düşkündür. Bazen küçük bir menfaati için başkalarının büyük zarar görmesine bile razı olur.
Sosyal hayatta barış ve huzurun temini adaletle olur. Ama kişilerin aklı çok defa menfaatin hizmetine girer ve kendi menfaatine taraf olacağı için adaletli davranamaz.


O yüzden genel bir akla ve ona dayanan kanun ve kurallara ihtiyaç vardır. Adaleti temin ve toplumsal huzuru tesis için genel akla dayanarak toplum ve iş hayatındaki davranışları düzenlemeye yönelik kural ve tahammüllere ihtiyaç vardır.


İnsan, insan olması hasebiyle, şefkat vasıtasıyla, başkalarının sevinciyle sevinir ve onların hüznüyle üzülür. Bu duyguyla, yardımlaşma gibi vicdana dayanan ve adaleti aşıp ihsan boyutuna ulaşan Ahlaki değerlere ihtiyaç vardır.
Ahlaki değerlerin anlam ve derinliğini sosyal yaşamda yaratmak için, demokrasi kültürünün toplumsal kabul bağlamında içselleştirilmesine ihtiyaç vardır.


Aksi durumda; 2.153 kişinin serveti 4.6 milyar kişinin servetini geçse de, dünyada gerçek adalet sağlanmadığı sürece felaket herkesin kapısını çalabilir.


Hepimiz aynı gemideyiz. Doğayı tahrip ederek, savaşlar çıkararak fütursuzca elde edilen zenginliğin, eninde sonunda dünyanın kimyasını bozacağı ve herkesin bundan olumsuz etkileneceği de kaçınılmazdır.          

Bedrettin Gündeş 22.01.2020

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.