Amerika, Dolar, Demokrasi... Bedrettin Gündeş yazdı

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 11.08.2018 - 17:05, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Amerika, Dolar, Demokrasi... Bedrettin Gündeş yazdı

Biz aslında Cumhuriyet kurulduğundan beri bir türlü kendimize gelemedik. Ulus devlet yaratacağız diye tek tip bir ulusalcılık mantığıyla içteki demokratik bütünlüğü bir türlü sağlayamadık. Doğrusu ne doğulu olabildik ne batılı. Bir yüzümüz batının gelişmiş değerlerinin özlemi içinde, bir yüzümüz ise, doğunun geri kalmış ilkel geleneklerinin esiri olmuş. Bu bakış açısı ile; iç sorununu çözememiş, demokrasiyle bütünleşememiş, üretime dayalı sanayisini oluşturamamış, milli gelirini yükseltememiş bir toplum yarattık. Bu toplum eğitim sisteminde geri, sosyalleşmede tutuk, kalkınmada hastalıklı bir yapıda bocalayıp durdu. Her on yılda demokrasiden uzak bir yönetme anlayışının getirdiği problemlerle birlikte, askeri ve sivil darbeleri yaşadı. Mehteran gibi bir ileri iki geri. Her on yılda bir yaşanan darbelerin getirdiği travmalar, acılar, ekonomik yıkımlar bizi bu günlere getirdi. 2002 yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi farkındalık yaratacak söylem ve eylemleriyle hem hükümet oldu hem de süreç içinde iktidarı ele geçirdi. Büyük umutlarla Avrupa Birliği, demokratikleşme, insan hakları, iç sorunlarda yüzleşme gibi demokratik adımları atınca toplumda büyük umut yarattı. Genç nüfus, dinamik bir girişimci potansiyeli, zenginlik kaynakları olan Türkiye dış dünyanın ilgisini çekmeye başladı. Her şey iyi gidiyordu. İç barış, kalkınmada rekor büyüme, yatırımlar derken paralel yapılanma belası ortaya çıktı. Yönetmede iki başlılık, sen-ben kavgası, devlet kurumlarını sinsice ele geçirme operasyonu ve darbe girişimi derken, hükümet korkunun verdiği cesaretle her şeyi askıya aldı. Tüm üst düzey Fetocular bilinmesine rağmen, bilmeyerek veya istemeyerek Feto’nun saadet zincirine kapılanlar arasında da büyük mağduriyetler yaşandı. 2014 seçimlerden önce gelen anketlerdeki başarısız oranlar ise, hükümeti son derece tedirgin etti. Hükümet yüzünü ilkel milliyetçi oylara çevirince, demokratik açılımlar askıya alındı. AB süreci yavaşlatıldı, “Ey Amerika, ey Avrupa” söylemleri dillendirildi. Milletvekilleri tutuklandı, bombalar, ölümler, İŞİD, Suriye derken, adeta bir çuval incir berbat edildi. Bu arada AK Parti içinde homurdanmalar başlayınca, ekonomi kurmayları ve partinin kurucuları, emektarları bir bir partiden uzaklaşmaya başladı. Sıcak para musluğu kesildi, komşularla olan tüm ilişkiler kesilerek savaş durumu yaratıldı. Milliyetçilerden oy desteği alma tercihi, AK Partiye pahalıya mal oldu. Ve Amerika… Dünya üzerindeki finans gücüne, dolarına, teknolojisine, dünya üzerinde kurduğu tek kutuplu hegemonyasına güvenerek Ortadoğu’yu da dizayn etmek istiyor. Bölge devletlerinin çoğu zaten ABD’nin güdümünde ve her şeyleriyle teslim olmuşlar. Kendi aralarında birlik oluşturacakları yerde kendi aralarında savaşmayı tercih ediyorlar. Çünkü ABD öyle istiyor. Ellerini vermişler bir kere, kollarını kurtaramıyor bu zalim yönetimler. Zaten bu savaşlarda acıları yaşayan da ölenlerde zavallı yoksul halk oluyor. Zalimlere karşı dik durmak, onurlu yaşamak, birlikte yaşamak, dolar, euro oyunlarına karşı güçlü olmak için önce ˮTemiz bir Demokrasiˮ ye ihtiyaç var. Kimse kimseyi kandırmasın. Ne kadar demokrasi o kadar istikrar. Bunun başka yolu yok. Hukuk, adalet, eşitlik ve ahlaksal bütünlüğü sağlarsak bu oyunların tümü boşa çıkar. Aksi durumda ülkemizin başına ne geleceğini kimse kestiremez... Türkiye önce kendi içinde nereye gittiğini sorgulamalı. Kendi içinde birliğini, bütünlüğünü demokratik yönetme anlayışını sorgulamalı. Amerika zayıf halkalara saldırır. Demokrasiyi sindirememiş problemli ülkelere saldırır. Zarar göreceği konuların hesabını yapar. Bizde kendi içimizde hesabımızı yapmamız lazım. Bu da konuşarak, istişare ederek, anlayarak olur. Tüm siyasi parti liderleri niye bir araya gelemiyor. Neden bu gibi zorbalara karşı bile hala yalan, yanlış, manipülatif haberlerle toplum oyalanıyor. İş işten geçtikten sonra yaratılan tahribatın hesabını kim verecek? Yapısal değişim lazım. Bunun adı yeni rejim mi olur, yeni Türkiye mi olur, yeni başkanlık mı olur. Ne olacaksa olsun artık. Bu yapısal değişiklik demokrasinin özünü oluşturan demokratik bir anayasanın üzerinde inşa edilmelidir. Bu inşa süreci acilen gündemleştirilmeli, komşularla olan problemler çözülmeli ve yeni bir yol haritası çizilmelidir. Zararın neresinden dönülürse kardır. Demokratik bir yapısal değişimin içinde sağlıklı bir eğitim sistemi, istikrarlı ekonomi, yükselen milli gelir, sağlanan huzur ve barış, yaratılan itibar olmalı. Ötesi, bilinmeyen bir denklemin çarkları arasında karanlık bir süreç. Nerede nasıl sonuçlanacağı kestirilemeyen bir kâbus.   Bedrettin GÜNDEŞ 11.08.2018        
Biz aslında Cumhuriyet kurulduğundan beri bir türlü kendimize gelemedik. Ulus devlet yaratacağız diye tek tip bir ulusalcılık mantığıyla içteki demokratik bütünlüğü bir türlü sağlayamadık. Doğrusu ne doğulu olabildik ne batılı. Bir yüzümüz batının gelişmiş değerlerinin özlemi içinde, bir yüzümüz ise, doğunun geri kalmış ilkel geleneklerinin esiri olmuş. Bu bakış açısı ile; iç sorununu çözememiş, demokrasiyle bütünleşememiş, üretime dayalı sanayisini oluşturamamış, milli gelirini yükseltememiş bir toplum yarattık. Bu toplum eğitim sisteminde geri, sosyalleşmede tutuk, kalkınmada hastalıklı bir yapıda bocalayıp durdu. Her on yılda demokrasiden uzak bir yönetme anlayışının getirdiği problemlerle birlikte, askeri ve sivil darbeleri yaşadı. Mehteran gibi bir ileri iki geri. Her on yılda bir yaşanan darbelerin getirdiği travmalar, acılar, ekonomik yıkımlar bizi bu günlere getirdi. 2002 yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi farkındalık yaratacak söylem ve eylemleriyle hem hükümet oldu hem de süreç içinde iktidarı ele geçirdi. Büyük umutlarla Avrupa Birliği, demokratikleşme, insan hakları, iç sorunlarda yüzleşme gibi demokratik adımları atınca toplumda büyük umut yarattı. Genç nüfus, dinamik bir girişimci potansiyeli, zenginlik kaynakları olan Türkiye dış dünyanın ilgisini çekmeye başladı. Her şey iyi gidiyordu. İç barış, kalkınmada rekor büyüme, yatırımlar derken paralel yapılanma belası ortaya çıktı. Yönetmede iki başlılık, sen-ben kavgası, devlet kurumlarını sinsice ele geçirme operasyonu ve darbe girişimi derken, hükümet korkunun verdiği cesaretle her şeyi askıya aldı. Tüm üst düzey Fetocular bilinmesine rağmen, bilmeyerek veya istemeyerek Feto’nun saadet zincirine kapılanlar arasında da büyük mağduriyetler yaşandı. 2014 seçimlerden önce gelen anketlerdeki başarısız oranlar ise, hükümeti son derece tedirgin etti. Hükümet yüzünü ilkel milliyetçi oylara çevirince, demokratik açılımlar askıya alındı. AB süreci yavaşlatıldı, “Ey Amerika, ey Avrupa” söylemleri dillendirildi. Milletvekilleri tutuklandı, bombalar, ölümler, İŞİD, Suriye derken, adeta bir çuval incir berbat edildi. Bu arada AK Parti içinde homurdanmalar başlayınca, ekonomi kurmayları ve partinin kurucuları, emektarları bir bir partiden uzaklaşmaya başladı. Sıcak para musluğu kesildi, komşularla olan tüm ilişkiler kesilerek savaş durumu yaratıldı. Milliyetçilerden oy desteği alma tercihi, AK Partiye pahalıya mal oldu. Ve Amerika… Dünya üzerindeki finans gücüne, dolarına, teknolojisine, dünya üzerinde kurduğu tek kutuplu hegemonyasına güvenerek Ortadoğu’yu da dizayn etmek istiyor. Bölge devletlerinin çoğu zaten ABD’nin güdümünde ve her şeyleriyle teslim olmuşlar. Kendi aralarında birlik oluşturacakları yerde kendi aralarında savaşmayı tercih ediyorlar. Çünkü ABD öyle istiyor. Ellerini vermişler bir kere, kollarını kurtaramıyor bu zalim yönetimler. Zaten bu savaşlarda acıları yaşayan da ölenlerde zavallı yoksul halk oluyor. Zalimlere karşı dik durmak, onurlu yaşamak, birlikte yaşamak, dolar, euro oyunlarına karşı güçlü olmak için önce ˮTemiz bir Demokrasiˮ ye ihtiyaç var. Kimse kimseyi kandırmasın. Ne kadar demokrasi o kadar istikrar. Bunun başka yolu yok. Hukuk, adalet, eşitlik ve ahlaksal bütünlüğü sağlarsak bu oyunların tümü boşa çıkar. Aksi durumda ülkemizin başına ne geleceğini kimse kestiremez... Türkiye önce kendi içinde nereye gittiğini sorgulamalı. Kendi içinde birliğini, bütünlüğünü demokratik yönetme anlayışını sorgulamalı. Amerika zayıf halkalara saldırır. Demokrasiyi sindirememiş problemli ülkelere saldırır. Zarar göreceği konuların hesabını yapar. Bizde kendi içimizde hesabımızı yapmamız lazım. Bu da konuşarak, istişare ederek, anlayarak olur. Tüm siyasi parti liderleri niye bir araya gelemiyor. Neden bu gibi zorbalara karşı bile hala yalan, yanlış, manipülatif haberlerle toplum oyalanıyor. İş işten geçtikten sonra yaratılan tahribatın hesabını kim verecek? Yapısal değişim lazım. Bunun adı yeni rejim mi olur, yeni Türkiye mi olur, yeni başkanlık mı olur. Ne olacaksa olsun artık. Bu yapısal değişiklik demokrasinin özünü oluşturan demokratik bir anayasanın üzerinde inşa edilmelidir. Bu inşa süreci acilen gündemleştirilmeli, komşularla olan problemler çözülmeli ve yeni bir yol haritası çizilmelidir. Zararın neresinden dönülürse kardır. Demokratik bir yapısal değişimin içinde sağlıklı bir eğitim sistemi, istikrarlı ekonomi, yükselen milli gelir, sağlanan huzur ve barış, yaratılan itibar olmalı. Ötesi, bilinmeyen bir denklemin çarkları arasında karanlık bir süreç. Nerede nasıl sonuçlanacağı kestirilemeyen bir kâbus.   Bedrettin GÜNDEŞ 11.08.2018        
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.