Cumhuriyet Öncesi Mersinin Nufus Ve Demografik Yapısı... Mehmet Mazak yazdı
Siyaset
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
27.10.2017 - 23:12, Güncelleme:
29.11.2021 - 14:41
Cumhuriyet Öncesi Mersinin Nufus Ve Demografik Yapısı... Mehmet Mazak yazdı
Mersinin, küçük bir ahşap iskele konumundan, gün geçtikçe gelişen bir yerleşim birimi haline dönüşmesinin temel dayanağını, iskelesi vasıtasıyla gerçekleşen deniz ticareti oluşturmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında, Çukurova yöresinde Tarsus İskelesinin yerini almaya başlayan Mersin İskelesi, bulunduğu coğrafyanın avantajları ve 19. yüzyılda Osmanlı Devletine tesir eden iç ve dış dinamiklerin etkileriyle hızlı bir gelişim sürecine girmiştir. 19. yüzyılın ilk yarısında bir köy, 1864te bir kaza, 1888de bir sancak olan Mersinin idari statüsünde görülen bu hızlı değişim, nüfus, yerleşim ve soysal grup ilişkilerinin gelişimi paralelinde gerçekleşmiş olup, bu durum da, genel olarak Mersinin her anlamdaki gelişiminin hızlı bir seyir izlediğinin bir göstergesi niteliğindedir.
Mersinde, artan ticaret ve buna yönelik olarak yapılan yatırımlar, iskele merkezli yerleşimi ve nüfus artışını beraberinde getirmiştir. Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının gelişimini, o dönemlere ait, bazılarına daha önceden de yer verdiğimiz, çeşitli belgelerden takip edebilmek mümkündür. Daha önce yer verdiğimiz, 16 Mayıs 1853 tarihli bu belgelelerden birinde de bahsedildiği üzere, Mersinin gelişmeye başlamasıyla birlikte, yasak olmasına rağmen, ecnebilerin, bir tarafı deniz diyerek arazilerinden feragat eden arazi sahiplerinden, bu arazilerin tapularını aldıkları görülmektedir.[1] Bu durumdan da anlaşılacağı üzere, Mersindeki gelişim karşısında, ecnebi tebaanın buraya olan ilgilerinin epeyce artmış bulunduğu görülmektedir.
19. yüzyıl ortalarına ait bazı belgeler ise, Mersin İskelesi ve civarında yerleşimin artmasıyla birlikte, burada ortaya çıkan bazı ihtiyaçlar ve problemlerin giderilmesine yönelik talepleri içermekte olup, bu belgelerden de, Mersin İskelesi ve civarındaki yerleşimin o dönemlerdeki gelişimi görülebilmektedir.
Bu belgelerden biri, daha önce de yer verdiğimiz, 1 Haziran 1859 tarihli bir belge olup, belgede, Mersinde ihtiyaç duyulan içme suyu probleminin giderilmesine yönelik bir talepte bulunulduğu görülmektedir. Mersin İskelesi civarında yerleşmiş bulunan müslüman, gayr-ı müslim ahali ve burada bulunan tüccar kesimin bu taleplerine yönelik ifadelerinde, Mersin İskelesinin devletin oldukça işlek bir iskelesi olup, eskiden ufak bir köy iken beş altı seneden beri deniz ve kara ticareti açısından revaçta olduğu ve kendilerinin de burada meskenler, dükkanlar, hanlar inşa edip yerleşerek, burada ticaretle geçinmekte oldukları dile getirilmektedir. Buraya, iskele çevresinden de gelip yerleşenlerin olduğu ve iskelenin gün geçtikçe gelişip, bayındır bir hale geldiği, bir kasabaya dönüştüğü, bu gelişmenin daha da artacağının aşikar olduğu beyan edilerek, iskele civarında yaşanan tatlı su problemine değinilmekte, kullanılan kuyu suyunun hem burada yerleşmiş olan kendileri açısından hem de ticaret için gelip giden vapurlar açısından son derece sıkıntı yarattığı ve bu mahrumiyetin Valide Sultan ruhu hayrına giderilerek, iskelede iki adet çeşme inşa edilmek suretiyle, yarım saatlik mesafede bulunan tatlı suyun iskeleye intikal etmesine müsaade edilmesi talebinde bulunulmaktadır. [2]
1 Haziran 1859 tarihli bu belgede yer alan ifadelerden de anlaşılacağı üzere, Mersin İskelesindeki gelişmenin daha önceki senelere kadar gittiği, bu gelişmenin yarattığı çekimle, burada nüfus ve yerleşim unsurlarının da geliştiği görülmektedir. Hanlar, dükkanlar, meskenler inşa edilmesi, içme suyu probleminin giderilmesine yönelik olarak çeşme talebinde bulunulması gibi bahsi geçen bu hususlar, buradaki nüfus ve yerleşim unsurlarının o dönemlerde, ne derece geliştiğinin birer göstergesi niteliğindedir.
13 Temmuz 1860 tarihli bir belgede ise, Mersin İskelesi ve civarında yerleşimin artmasıyla birlikte, yöre ahalisinin, burada oluşan bir başka problemin giderilmesi hususunda talepte bulundukları görülmektedir. Bu belgede yer alan ifadeler şöyledir:
.yetmiş üç târîhinden berü sene be sene envâ dürlü keyifsizlik vâki olmağla binâen aleyh rağbet-i nâss münkatı olarak diyâr-ı âhardan bir kimesne gelmeye meyl itmediğinden başka mevcûd bulunan ahâlîsi dağılmakda oldığı fakat düvel-i müttehâbe konsolosları bi hasebil-memûriyet ve bu bendeleri mülkimiz harâb olmasın içün biz-zarûr sâkin olmakda oldığımız ve iskele-i mezkûrun civârında bulunan arâzîleri vâsi ve suları mebzûl cereyân itmekde ilerüde cânib-i mîrîye münâfi-i küllî olacağı derkâr ve memûl ve ticâret hakkında dahi münâsebet ve menfaatli bir mahall oldığı nemûdâr iken hevâsının bu misillü fenâya meyl ve tebeddül itmesinin sebebi ne oldığı tefekkür ve mîzân olundukda bağ ve bağçe-i mezkûrlara getirmiş oldukları vâfir suyun sarfını ve fazlasının ayağını cereyân itdirmeğe ihtimâm ve dikkat itmediklerinden iskele-i mezkûrun civârlarına akarak terâkim idüp sazlık ve bataklık peydâ olup yaz vaktinde güneşden teaffüni hevâyı ifsâd iderek ahâlîsine keyifsizlik îrâs itmesine bâis oluyor eğer böyle kalur ise herkes mülkini dahi terk idüp canını telefden vikâye itmeğe mecbûr olmaklığımız lüzûm görüneceğinden
bu misillü cesâmet peydâ itmekde olan iskelenin harâb olmasını bir vechile tecvîz buyurmayacağı meczûm-ı abîdânemiz oldığından bundan akdem istidâ-yı fakîrânelerimize müsâade-i merâhim-âde-i şehinşâhî tealluk buyrularak emr-i inşâsına fermân buyrulan peykârlar misillü bağ ve bağçelerin ve fazla suların bir tarafa terâkim ve mazarrat itmeden cereyân itdirilmesi recâ ve niyâz-ı abîdânelerimiz olmağla
.[3]
Mersin İskelesi ve civarında yerleşik bulunan ahalinin, yer verdiğimiz belgedeki ifadelerine göre; 1857 senesinden beri, her sene çeşitli keyifsiz durumların ortaya çıkmasından dolayı, Mersin İskelesine olan rağbetin azaldığı, başka memleketlerden kimsenin gelmediği gibi mevcut bulunan ahalinin de dağılmakta olduğu, sadece, dost devletlerin görevli konsolosları ve mülkleri harap olmasın diye mecburen kendilerinin burada ikamet etmeye devam ettikleri, arazisi geniş ve suları bol olan bu iskelenin ticaret açısından da yarar sağlayacak bir yer iken, havasının kötü bir şekilde değişmesinin sebebinin, bağ ve bahçelere getirilen fazla su sarfının ve bu fazla suyun kontol altına alınmasında gereken dikkat ve önemin gösterilmemesi olduğu, bu fazla suyun iskele civarlarına akıp, birikerek, sazlık ve bataklık oluşmasına neden olduğu, yaz vaktinde ise bu durumun kötü kokularla havanın bozulmasına ve ahalinin rahatsızlığına sebebiyet verdiği, bu durumun böyle devam etmesi halinde ise, yerleşik bulunan ahalinin de, mülkünü dahi bırakarak canını korumaya mecbur kalacağı beyan edilmektedir. Belgenin devamında da, böyle bir gelişim içinde olan iskelenin harap olmasına izin verilemeyeceğinden hareketle, bağ ve bahçelerin sulanmasında fazla gelen suların bir tarafta birikerek, zarar vermeden akmasının sağlanması talep edilmektedir.
Bahsettiğimiz her iki belgeden de anlaşılacağı üzere, Mersin İskelesi ve civarında oluşan yerleşimle birlikte burada oluşan içme suyu problemi ve mevcut bağ ve bahçelerin sulanmasındaki tedbirsizliklerin yarattığı olumsuzlukların giderilmesi yönündeki bu talepler ve dayanakları, Mersin İskelesinin ve buradaki yerleşimin o dönemlerdeki gelişimini gösterir niteliktedir.
4 Mayıs 1891 tarihli bir belgede ise: Mersin iki bin hâneye karîb bir mahal olup ahâlîsi muhtelifül-milel olduğu gibi bir hayli ecnebî dahi meskûn bulunduğuna ve eğerçe Mersinin livâya tahvîli iki seneye karîb olmuş ise de maârifce ve turuk ve meâbirce ve ümrân-ı memleketce henüz ilerleyememiş idüğine binâen bir tarafdan bunların ıslâh ve ikmâline ve diğer tarafdan tahsîlât-ı emr-i mutenâ bahâsına dâmen-i dermiyân-ı gayret olunmakda oldığından
.[4]Denilmekte olup, Mersinin iki bin haneye yakın bir yer olduğu, ahalisi çeşitli milletlerden oluşmakla birlikte, bir hayli de ecnebinin bulunduğu, Mersinin sancak olması iki seneye yakın bir zamanı bulmakta ise de, çeşitli açılardan henüz ilerleyememiş olduğu belirtilerek, bir taraftan, bu hususların düzenlenmesi ve tamamlanmasına, diğer taraftan vergi alınmasına itina gösterilmeye çalışılmakta olduğu beyan edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarına ait bu belgeden de görüleceği üzere, Mersinde yerleşmiş bulunan nüfusun çeşitlilik arz ettiği, Mersinin çeşitli açılardan henüz ilerleyememiş olduğu ve mevcut yetersizliklerin giderilmesi için çaba gösterildiğinin bildirildiği görülmektedir.
Mersinde, ticaretin gelişmesine paralel olarak, buradaki nüfus ve yerleşimin geliştiğini örneklendirmeye çalıştığımız bu belgelerde de görüldüğü üzere, Mersin İskelesi, küçük bir ahşap iskeleye sahip bir yer iken, buradaki artan ticaretle birlikte, nüfus ve yerleşim unsurlarının da geliştiği ve bu gelişimin beraberinde çeşitli ihtiyaçları da beraberinde getirdiği görülmektedir.
Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının şekillenmesi hususunda, bu konuda oldukça etkileri bulunan Levantenlere de değinmek gerekmektedir. Bilindiği üzere, 1838 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması ve 1839da ilan edilen Tanzimat Fermanı, imparatorluğa yabancı sermaye girişinin, gayrimüslim vatandaşlara ve Levanten denilen yabancı tüccar ve işyeri sahiplerine kolaylıklar ve imtiyazlar tanınmasının önünü açmış ve bu durum özellikle Osmanlı liman kentlerinin gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Ayrıca, Amerikan İç Savaşı, Süveyş Kanalının yapımı, Kırım Savaşı gibi gelişmeler de Osmanlı Devletine yansıyan bir takım etkilerde bulunmuş olup, Mersindeki gelişmeler de, bu gelişmelerin Osmanlı Devletine yansıyan etkilerinin görüldüğü bir örnek niteliğindedir. Bahsettiğimiz gelişmelerin paralelinde, küçük bir iskele konumunda bulunan Mersin civarında bu dönemlerde, küçük ticarethaneler ve iskeleler kurulmaya başlanmıştır. Bu dönemlerde, Mersindeki ticari canlılığın, çoğunlukla İstanbul ve İzmire yerleşmeyi tercih eden Levantenler tarafından da fark edilmesiyle birlikte, 1850li yıllardan itibaren kente, Marsilyalı, Marunî, Galyalı, Kıbrıslı ve Latin kökenli, Levanten olarak adlandırılan, gayr-ı müslim aileler yerleşmeye başlamıştır.[5] Levantenler ticari hayata etkide bulundukları gibi, Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının şekillenmesine de etkide bulunmuşlardır.
19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle, Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak çeşitli kaynaklarda yer alan tespitlere bakacak olursak; 1872 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesinde Mersin kazası nüfusunun Müslüman ve Hristiyan olarak tasnif edildiği görülmektedir. 1879 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesinde ise, Mersin kasabasında, 625 Müslüman, 147 Rum, 37 Ermeni ve 50 Katolikin yaşadığı belirtilmekte olup, bu verilere göre nüfus toplamının 859u bulduğu görülmektedir.[6]
19. yüzyıl sonları itibariyle, Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak Cuinetten edinilen, 1890lara ait bilgilere göre ise, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Mersinde, nüfus artma eğiliminde olup, toplamı yaklaşık olarak 9.000i bulmaktadır. Bu toplamın 5000ini müslüman nüfus, geri kalanını gayr-ı müslim nüfus oluşturmaktadır. Bu tahmini değerlere göre, toplam nüfusun % 44ünü oluşturan gayr-ı müslim kesimin Mersindeki varlığının azımsanmayacak ölçüde olduğu görülmektedir. Gayr-ı müslim kesimi oluşturan gruplar içinde, Ortodoks Rum, Ermeni ve Latin Katolikler yer almaktadır.[7]
Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak 20. yüzyıl başlarındaki tahminlere göre ise nüfus toplamının 22.000i bulduğu görülmekte olup, bunun 12.000ini müslüman nüfus oluşturmaktadır.[8] 20. yüzyıl başlarında, Mersinin sancak bazındaki genel nüfus toplamının ise, 69.760ı müslüman, 4.370i gayr-ı müslim olmak üzere 74.130 kadar olduğu görülmektedir.[9]
19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına ait Mersindeki nüfus miktarı ile ilgili bu verilerden de görüleceği üzere, toplam nüfusun yarıdan fazlasını müslüman nüfus oluşturmakta olup, 1879 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesi verilerine göre toplamda 859u bulan Mersindeki nüfusun, 1890lı yıllarda bir hayli artarak yaklaşık 9.000i bulduğu görülmektedir. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına ait yer verilen nüfus tahminlerine göre, 19. yüzyılın sonlarında toplam nüfusun % 44ünü oluşturan gayr-ı müslim nüfusun, 20. yüzyıl başlarında % 1lik bir artışla toplam nüfusun % 45ini oluşturduğunu da belirtmek gerekir.
19. yüzyılda, özellikle de yüzyılın sonlarında, farklı noktalardan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan muhacir zümreler de Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarına etkide bulunmuşlardır. Bu dönemlerde, bir taraftan Osmanlı Devletinin ulaşmış olduğu tabii sınırlarından geri çekilmesi esnasında Girid ve Rumeliden, diğer taraftan Rusların uygulamış olduğu tehcir neticesinde Kafkasyadan çok sayıda Müslüman-Türk Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır.[10]
Muhacirlerin yerleştirilmesinde, Adana, İçel, Mersin civarlarının da devlet tarafından belirlenen iskan alanları içinde oldukları görülmektedir. Nitekim, ülkeye gelen Kafkas göçmenlerin yerleştirildikleri yerler içinde Adana ve İçel çevresi de yer almakta olup, 1878 senesinde 150.000 Kafkas muhacirin 25.000inin Adanaya gönderilmesine karar verilmiştir.[11]
Bu dönemlerde Mersin de hem iskan açısından, hem de muhacirlerin sevkiyatı açısından önemli bir istasyon konumunda olmuştur. 9.000 küsur Kafkas muhacirin Osmanlı topraklarına iskan edilmelerine dair 26 Kasım 1890 tarihli bir belgede, 2.400 civarındaki birinci kafilenin Antalyaya nakledildiği ve kalanların tamamının ise Adana Vilayetine iskanları yönünde karar alınarak Mersine gönderilmelerinin tasarlandığı ancak, Mersinde çıkan kolera nedeniyle kalan kafilenin sonradan deniz yoluyla Mersine gönderilmek üzere, geçici olarak Antalyaya yerleştirilmiş oldukları görülmektedir. 17 Şubat 1891 tarihli daha sonraki bir belgede ise, Adana ve Halebdeki koleranın bertaraf edildiği ve Antalyada geçici olarak bekletilen muhacirlerin bu mevkilere nakledilmesi bildirilmektedir.[12]
Görüldüğü üzere, Osmanlı Devletinin nüfus ve yerleşim unsurlarını etkileyen muhacirleri iskan faaliyetleri, Mersini de içine alacak şekilde gerçekleşmiş ve deniz yolu ulaşımının sağlanabildiği Mersin, diğer yerlere yapılan iskan faaliyetlerinin sürdürülmesinde de önemli bir role sahip olmuştur.
Mehmet Mazak
[1] BOA., İ.DH., 284, (16 Mayıs 1853)
[2] BOA., İ.DH., 432/28617 (1 Haziran 1859)
[3] BOA., MVL., 756/88, (13 Temmuz 1860)
[4] BOA., Y.PRK.UM., 21/74, (4 Mayıs 1891)
[5] Güneş, a.g.e., ss. 16-17
[6] Güneş, a.g.e., s.21
[7] Cuinet, La Turquie DAsie II, s.50
[8] Tuncel, Mersin, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt-29, s.213
[9] İçel Yurt Ansiklopedisi Cilt-5, s.3641
[10] Ali Rıza Gönüllü, Antalyada İskan Edilen Muhacirler (1878-1923), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s26/293-325.pdf , s.322, (Erişim Tarihi: 30.09.2012)
[11] Sevgi Aktüre, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, 1978, s.103
[12] Aylin Doğan, 19. Yüzyılda Teke Sancağı Antalya Merkez Kazasının Sosyo-Ekonomik Yapısı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, İstanbul, 2012), ss.249-250
Mersinin, küçük bir ahşap iskele konumundan, gün geçtikçe gelişen bir yerleşim birimi haline dönüşmesinin temel dayanağını, iskelesi vasıtasıyla gerçekleşen deniz ticareti oluşturmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında, Çukurova yöresinde Tarsus İskelesinin yerini almaya başlayan Mersin İskelesi, bulunduğu coğrafyanın avantajları ve 19. yüzyılda Osmanlı Devletine tesir eden iç ve dış dinamiklerin etkileriyle hızlı bir gelişim sürecine girmiştir. 19. yüzyılın ilk yarısında bir köy, 1864te bir kaza, 1888de bir sancak olan Mersinin idari statüsünde görülen bu hızlı değişim, nüfus, yerleşim ve soysal grup ilişkilerinin gelişimi paralelinde gerçekleşmiş olup, bu durum da, genel olarak Mersinin her anlamdaki gelişiminin hızlı bir seyir izlediğinin bir göstergesi niteliğindedir.
Mersinde, artan ticaret ve buna yönelik olarak yapılan yatırımlar, iskele merkezli yerleşimi ve nüfus artışını beraberinde getirmiştir. Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının gelişimini, o dönemlere ait, bazılarına daha önceden de yer verdiğimiz, çeşitli belgelerden takip edebilmek mümkündür. Daha önce yer verdiğimiz, 16 Mayıs 1853 tarihli bu belgelelerden birinde de bahsedildiği üzere, Mersinin gelişmeye başlamasıyla birlikte, yasak olmasına rağmen, ecnebilerin, bir tarafı deniz diyerek arazilerinden feragat eden arazi sahiplerinden, bu arazilerin tapularını aldıkları görülmektedir.[1] Bu durumdan da anlaşılacağı üzere, Mersindeki gelişim karşısında, ecnebi tebaanın buraya olan ilgilerinin epeyce artmış bulunduğu görülmektedir.
19. yüzyıl ortalarına ait bazı belgeler ise, Mersin İskelesi ve civarında yerleşimin artmasıyla birlikte, burada ortaya çıkan bazı ihtiyaçlar ve problemlerin giderilmesine yönelik talepleri içermekte olup, bu belgelerden de, Mersin İskelesi ve civarındaki yerleşimin o dönemlerdeki gelişimi görülebilmektedir.
Bu belgelerden biri, daha önce de yer verdiğimiz, 1 Haziran 1859 tarihli bir belge olup, belgede, Mersinde ihtiyaç duyulan içme suyu probleminin giderilmesine yönelik bir talepte bulunulduğu görülmektedir. Mersin İskelesi civarında yerleşmiş bulunan müslüman, gayr-ı müslim ahali ve burada bulunan tüccar kesimin bu taleplerine yönelik ifadelerinde, Mersin İskelesinin devletin oldukça işlek bir iskelesi olup, eskiden ufak bir köy iken beş altı seneden beri deniz ve kara ticareti açısından revaçta olduğu ve kendilerinin de burada meskenler, dükkanlar, hanlar inşa edip yerleşerek, burada ticaretle geçinmekte oldukları dile getirilmektedir. Buraya, iskele çevresinden de gelip yerleşenlerin olduğu ve iskelenin gün geçtikçe gelişip, bayındır bir hale geldiği, bir kasabaya dönüştüğü, bu gelişmenin daha da artacağının aşikar olduğu beyan edilerek, iskele civarında yaşanan tatlı su problemine değinilmekte, kullanılan kuyu suyunun hem burada yerleşmiş olan kendileri açısından hem de ticaret için gelip giden vapurlar açısından son derece sıkıntı yarattığı ve bu mahrumiyetin Valide Sultan ruhu hayrına giderilerek, iskelede iki adet çeşme inşa edilmek suretiyle, yarım saatlik mesafede bulunan tatlı suyun iskeleye intikal etmesine müsaade edilmesi talebinde bulunulmaktadır. [2]
1 Haziran 1859 tarihli bu belgede yer alan ifadelerden de anlaşılacağı üzere, Mersin İskelesindeki gelişmenin daha önceki senelere kadar gittiği, bu gelişmenin yarattığı çekimle, burada nüfus ve yerleşim unsurlarının da geliştiği görülmektedir. Hanlar, dükkanlar, meskenler inşa edilmesi, içme suyu probleminin giderilmesine yönelik olarak çeşme talebinde bulunulması gibi bahsi geçen bu hususlar, buradaki nüfus ve yerleşim unsurlarının o dönemlerde, ne derece geliştiğinin birer göstergesi niteliğindedir.
13 Temmuz 1860 tarihli bir belgede ise, Mersin İskelesi ve civarında yerleşimin artmasıyla birlikte, yöre ahalisinin, burada oluşan bir başka problemin giderilmesi hususunda talepte bulundukları görülmektedir. Bu belgede yer alan ifadeler şöyledir:
.yetmiş üç târîhinden berü sene be sene envâ dürlü keyifsizlik vâki olmağla binâen aleyh rağbet-i nâss münkatı olarak diyâr-ı âhardan bir kimesne gelmeye meyl itmediğinden başka mevcûd bulunan ahâlîsi dağılmakda oldığı fakat düvel-i müttehâbe konsolosları bi hasebil-memûriyet ve bu bendeleri mülkimiz harâb olmasın içün biz-zarûr sâkin olmakda oldığımız ve iskele-i mezkûrun civârında bulunan arâzîleri vâsi ve suları mebzûl cereyân itmekde ilerüde cânib-i mîrîye münâfi-i küllî olacağı derkâr ve memûl ve ticâret hakkında dahi münâsebet ve menfaatli bir mahall oldığı nemûdâr iken hevâsının bu misillü fenâya meyl ve tebeddül itmesinin sebebi ne oldığı tefekkür ve mîzân olundukda bağ ve bağçe-i mezkûrlara getirmiş oldukları vâfir suyun sarfını ve fazlasının ayağını cereyân itdirmeğe ihtimâm ve dikkat itmediklerinden iskele-i mezkûrun civârlarına akarak terâkim idüp sazlık ve bataklık peydâ olup yaz vaktinde güneşden teaffüni hevâyı ifsâd iderek ahâlîsine keyifsizlik îrâs itmesine bâis oluyor eğer böyle kalur ise herkes mülkini dahi terk idüp canını telefden vikâye itmeğe mecbûr olmaklığımız lüzûm görüneceğinden
bu misillü cesâmet peydâ itmekde olan iskelenin harâb olmasını bir vechile tecvîz buyurmayacağı meczûm-ı abîdânemiz oldığından bundan akdem istidâ-yı fakîrânelerimize müsâade-i merâhim-âde-i şehinşâhî tealluk buyrularak emr-i inşâsına fermân buyrulan peykârlar misillü bağ ve bağçelerin ve fazla suların bir tarafa terâkim ve mazarrat itmeden cereyân itdirilmesi recâ ve niyâz-ı abîdânelerimiz olmağla
.[3]
Mersin İskelesi ve civarında yerleşik bulunan ahalinin, yer verdiğimiz belgedeki ifadelerine göre; 1857 senesinden beri, her sene çeşitli keyifsiz durumların ortaya çıkmasından dolayı, Mersin İskelesine olan rağbetin azaldığı, başka memleketlerden kimsenin gelmediği gibi mevcut bulunan ahalinin de dağılmakta olduğu, sadece, dost devletlerin görevli konsolosları ve mülkleri harap olmasın diye mecburen kendilerinin burada ikamet etmeye devam ettikleri, arazisi geniş ve suları bol olan bu iskelenin ticaret açısından da yarar sağlayacak bir yer iken, havasının kötü bir şekilde değişmesinin sebebinin, bağ ve bahçelere getirilen fazla su sarfının ve bu fazla suyun kontol altına alınmasında gereken dikkat ve önemin gösterilmemesi olduğu, bu fazla suyun iskele civarlarına akıp, birikerek, sazlık ve bataklık oluşmasına neden olduğu, yaz vaktinde ise bu durumun kötü kokularla havanın bozulmasına ve ahalinin rahatsızlığına sebebiyet verdiği, bu durumun böyle devam etmesi halinde ise, yerleşik bulunan ahalinin de, mülkünü dahi bırakarak canını korumaya mecbur kalacağı beyan edilmektedir. Belgenin devamında da, böyle bir gelişim içinde olan iskelenin harap olmasına izin verilemeyeceğinden hareketle, bağ ve bahçelerin sulanmasında fazla gelen suların bir tarafta birikerek, zarar vermeden akmasının sağlanması talep edilmektedir.
Bahsettiğimiz her iki belgeden de anlaşılacağı üzere, Mersin İskelesi ve civarında oluşan yerleşimle birlikte burada oluşan içme suyu problemi ve mevcut bağ ve bahçelerin sulanmasındaki tedbirsizliklerin yarattığı olumsuzlukların giderilmesi yönündeki bu talepler ve dayanakları, Mersin İskelesinin ve buradaki yerleşimin o dönemlerdeki gelişimini gösterir niteliktedir.
4 Mayıs 1891 tarihli bir belgede ise: Mersin iki bin hâneye karîb bir mahal olup ahâlîsi muhtelifül-milel olduğu gibi bir hayli ecnebî dahi meskûn bulunduğuna ve eğerçe Mersinin livâya tahvîli iki seneye karîb olmuş ise de maârifce ve turuk ve meâbirce ve ümrân-ı memleketce henüz ilerleyememiş idüğine binâen bir tarafdan bunların ıslâh ve ikmâline ve diğer tarafdan tahsîlât-ı emr-i mutenâ bahâsına dâmen-i dermiyân-ı gayret olunmakda oldığından
.[4]Denilmekte olup, Mersinin iki bin haneye yakın bir yer olduğu, ahalisi çeşitli milletlerden oluşmakla birlikte, bir hayli de ecnebinin bulunduğu, Mersinin sancak olması iki seneye yakın bir zamanı bulmakta ise de, çeşitli açılardan henüz ilerleyememiş olduğu belirtilerek, bir taraftan, bu hususların düzenlenmesi ve tamamlanmasına, diğer taraftan vergi alınmasına itina gösterilmeye çalışılmakta olduğu beyan edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarına ait bu belgeden de görüleceği üzere, Mersinde yerleşmiş bulunan nüfusun çeşitlilik arz ettiği, Mersinin çeşitli açılardan henüz ilerleyememiş olduğu ve mevcut yetersizliklerin giderilmesi için çaba gösterildiğinin bildirildiği görülmektedir.
Mersinde, ticaretin gelişmesine paralel olarak, buradaki nüfus ve yerleşimin geliştiğini örneklendirmeye çalıştığımız bu belgelerde de görüldüğü üzere, Mersin İskelesi, küçük bir ahşap iskeleye sahip bir yer iken, buradaki artan ticaretle birlikte, nüfus ve yerleşim unsurlarının da geliştiği ve bu gelişimin beraberinde çeşitli ihtiyaçları da beraberinde getirdiği görülmektedir.
Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının şekillenmesi hususunda, bu konuda oldukça etkileri bulunan Levantenlere de değinmek gerekmektedir. Bilindiği üzere, 1838 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması ve 1839da ilan edilen Tanzimat Fermanı, imparatorluğa yabancı sermaye girişinin, gayrimüslim vatandaşlara ve Levanten denilen yabancı tüccar ve işyeri sahiplerine kolaylıklar ve imtiyazlar tanınmasının önünü açmış ve bu durum özellikle Osmanlı liman kentlerinin gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Ayrıca, Amerikan İç Savaşı, Süveyş Kanalının yapımı, Kırım Savaşı gibi gelişmeler de Osmanlı Devletine yansıyan bir takım etkilerde bulunmuş olup, Mersindeki gelişmeler de, bu gelişmelerin Osmanlı Devletine yansıyan etkilerinin görüldüğü bir örnek niteliğindedir. Bahsettiğimiz gelişmelerin paralelinde, küçük bir iskele konumunda bulunan Mersin civarında bu dönemlerde, küçük ticarethaneler ve iskeleler kurulmaya başlanmıştır. Bu dönemlerde, Mersindeki ticari canlılığın, çoğunlukla İstanbul ve İzmire yerleşmeyi tercih eden Levantenler tarafından da fark edilmesiyle birlikte, 1850li yıllardan itibaren kente, Marsilyalı, Marunî, Galyalı, Kıbrıslı ve Latin kökenli, Levanten olarak adlandırılan, gayr-ı müslim aileler yerleşmeye başlamıştır.[5] Levantenler ticari hayata etkide bulundukları gibi, Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarının şekillenmesine de etkide bulunmuşlardır.
19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle, Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak çeşitli kaynaklarda yer alan tespitlere bakacak olursak; 1872 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesinde Mersin kazası nüfusunun Müslüman ve Hristiyan olarak tasnif edildiği görülmektedir. 1879 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesinde ise, Mersin kasabasında, 625 Müslüman, 147 Rum, 37 Ermeni ve 50 Katolikin yaşadığı belirtilmekte olup, bu verilere göre nüfus toplamının 859u bulduğu görülmektedir.[6]
19. yüzyıl sonları itibariyle, Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak Cuinetten edinilen, 1890lara ait bilgilere göre ise, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Mersinde, nüfus artma eğiliminde olup, toplamı yaklaşık olarak 9.000i bulmaktadır. Bu toplamın 5000ini müslüman nüfus, geri kalanını gayr-ı müslim nüfus oluşturmaktadır. Bu tahmini değerlere göre, toplam nüfusun % 44ünü oluşturan gayr-ı müslim kesimin Mersindeki varlığının azımsanmayacak ölçüde olduğu görülmektedir. Gayr-ı müslim kesimi oluşturan gruplar içinde, Ortodoks Rum, Ermeni ve Latin Katolikler yer almaktadır.[7]
Mersindeki mevcut nüfus miktarı ve bileşenlerine yönelik olarak 20. yüzyıl başlarındaki tahminlere göre ise nüfus toplamının 22.000i bulduğu görülmekte olup, bunun 12.000ini müslüman nüfus oluşturmaktadır.[8] 20. yüzyıl başlarında, Mersinin sancak bazındaki genel nüfus toplamının ise, 69.760ı müslüman, 4.370i gayr-ı müslim olmak üzere 74.130 kadar olduğu görülmektedir.[9]
19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına ait Mersindeki nüfus miktarı ile ilgili bu verilerden de görüleceği üzere, toplam nüfusun yarıdan fazlasını müslüman nüfus oluşturmakta olup, 1879 yılında yayınlanan Adana Vilayeti Salnamesi verilerine göre toplamda 859u bulan Mersindeki nüfusun, 1890lı yıllarda bir hayli artarak yaklaşık 9.000i bulduğu görülmektedir. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarına ait yer verilen nüfus tahminlerine göre, 19. yüzyılın sonlarında toplam nüfusun % 44ünü oluşturan gayr-ı müslim nüfusun, 20. yüzyıl başlarında % 1lik bir artışla toplam nüfusun % 45ini oluşturduğunu da belirtmek gerekir.
19. yüzyılda, özellikle de yüzyılın sonlarında, farklı noktalardan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan muhacir zümreler de Mersindeki nüfus ve yerleşim unsurlarına etkide bulunmuşlardır. Bu dönemlerde, bir taraftan Osmanlı Devletinin ulaşmış olduğu tabii sınırlarından geri çekilmesi esnasında Girid ve Rumeliden, diğer taraftan Rusların uygulamış olduğu tehcir neticesinde Kafkasyadan çok sayıda Müslüman-Türk Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır.[10]
Muhacirlerin yerleştirilmesinde, Adana, İçel, Mersin civarlarının da devlet tarafından belirlenen iskan alanları içinde oldukları görülmektedir. Nitekim, ülkeye gelen Kafkas göçmenlerin yerleştirildikleri yerler içinde Adana ve İçel çevresi de yer almakta olup, 1878 senesinde 150.000 Kafkas muhacirin 25.000inin Adanaya gönderilmesine karar verilmiştir.[11]
Bu dönemlerde Mersin de hem iskan açısından, hem de muhacirlerin sevkiyatı açısından önemli bir istasyon konumunda olmuştur. 9.000 küsur Kafkas muhacirin Osmanlı topraklarına iskan edilmelerine dair 26 Kasım 1890 tarihli bir belgede, 2.400 civarındaki birinci kafilenin Antalyaya nakledildiği ve kalanların tamamının ise Adana Vilayetine iskanları yönünde karar alınarak Mersine gönderilmelerinin tasarlandığı ancak, Mersinde çıkan kolera nedeniyle kalan kafilenin sonradan deniz yoluyla Mersine gönderilmek üzere, geçici olarak Antalyaya yerleştirilmiş oldukları görülmektedir. 17 Şubat 1891 tarihli daha sonraki bir belgede ise, Adana ve Halebdeki koleranın bertaraf edildiği ve Antalyada geçici olarak bekletilen muhacirlerin bu mevkilere nakledilmesi bildirilmektedir.[12]
Görüldüğü üzere, Osmanlı Devletinin nüfus ve yerleşim unsurlarını etkileyen muhacirleri iskan faaliyetleri, Mersini de içine alacak şekilde gerçekleşmiş ve deniz yolu ulaşımının sağlanabildiği Mersin, diğer yerlere yapılan iskan faaliyetlerinin sürdürülmesinde de önemli bir role sahip olmuştur.
Mehmet Mazak
[1] BOA., İ.DH., 284, (16 Mayıs 1853)
[2] BOA., İ.DH., 432/28617 (1 Haziran 1859)
[3] BOA., MVL., 756/88, (13 Temmuz 1860)
[4] BOA., Y.PRK.UM., 21/74, (4 Mayıs 1891)
[5] Güneş, a.g.e., ss. 16-17
[6] Güneş, a.g.e., s.21
[7] Cuinet, La Turquie DAsie II, s.50
[8] Tuncel, Mersin, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt-29, s.213
[9] İçel Yurt Ansiklopedisi Cilt-5, s.3641
[10] Ali Rıza Gönüllü, Antalyada İskan Edilen Muhacirler (1878-1923), Türkiyat Araştırmaları Dergisi, http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s26/293-325.pdf , s.322, (Erişim Tarihi: 30.09.2012)
[11] Sevgi Aktüre, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, 1978, s.103
[12] Aylin Doğan, 19. Yüzyılda Teke Sancağı Antalya Merkez Kazasının Sosyo-Ekonomik Yapısı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi SBE, İstanbul, 2012), ss.249-250
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.