Devlet Denilen Aygıtın Varoluş Sebebi Ve Hükümetin Temel Görevleri

04.04.2020 - 15:01, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Devlet Denilen Aygıtın Varoluş Sebebi Ve Hükümetin Temel Görevleri

Bir önceki yazıda devletin ontolojik nedenlerini irdelemiştim. Şimdi bu ontolojinin dayandığı meşruiyeti anlaliz etmeye çalışacağım.Yaşadığımız bu sıkıntılı günler nedeniyle bunları bilince çıkarmak önemli olmaktan da öteye bir zarurettir, diye düşünüyorum.

Bir önceki yazıda devletin ontolojik nedenlerini irdelemiştim. Şimdi bu ontolojinin dayandığı meşruiyeti anlaliz etmeye çalışacağım. Yaşadığımız bu sıkıntılı günler nedeniyle bunları bilince çıkarmak önemli olmaktan da öteye bir zarurettir, diye düşünüyorum. Çünkü zor günlerden geçiyoruz. Belki de kimi insanlar bu güne değin bir kez bile devlete gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürdüler. Ancak o günlerin aksine, bugün herkesin devlete, özellikle sosyal devlete, becerikli bir hükümete, yetenekli ve samimi yöneticilere ihtiyaç duyduğu günlerden geçiyoruz. Eğer devlet yeterince adil ve sosyal değilse, hükümet bir şey yapmak yerine yapıyormuş gibi davranıyorsa, yönetenler böyle bir zamanda bile siyasi rant uğruna kendine yontuyorsa vay halimize.. Çünkü karşı karşıya bulunduğumuz pandemi felaketi sosyal yıkıma, ekonomik yoksullaşmaya ve yarattığı veya yaratılan korku ve panik medeniyle şu ya da bu şekilde sosyo psişik patolojilere ve toplumsal travmaya aday.. (Üstelik devletin bir yıl önce böyle bir pandemi olabileceğini bile bile gerekli önlemleri zamanında almaması sorgulanmalı. Bir vekilin dün yaptığı açıklama ile şimdi öğreniyoruz ki bir yıl önce böyle bir senaryo üzerinde çalışmış ve ardından ilgili raporlar cumhurbaşkanlığına gönderilmiş, cb da bunu rafa kaldırmış. Şimdi sormak gerekmez mi; Peki bunu başta meclis olmak üzere halka neden anlatmadınız ve neden gerekli önlemleri almadınız? Bunları yurttaşlar olarak sormak en doğal hakkımız değil mi?) .... Şimdi asıl konuya dönecek olursak; Yukarıda devletin ontolojik nedenlerini sağlık ve güvenlik olarak açıklamıştık. Burada, yani devlet işlerinin yürütülmesinde, oluşacak iş ve işlemler ise “rıza”ya dayanır. Daha doğrusu devletin/ hükümetin yaptığı işlerin tümü vatandaşın rızası ile yapılması gerekir. Demokratik bir yönetimin temel meşruiyet kaynağı budur. Yurttaşın rızasına dayanmayan hiç bir şey meşru ve geçerli değildir. Eğer birileri ben yaptım, oldu diyorsa orada demokrasi değil otokrasi ya da diktatörlük var demektir. Dolayısıyla hak ve yetki yurttaşındır, bunu, yani hak ve yetkisinin bir kısmını, kendisi sağlık ve güvenlik içinde yaşasın diye çevresinden başlayarak kademeli olarak devreder. Apartmanda yöneticiye, beldede belediye başkanına, ülkede meclise ve hükümete... Dolayısıyla, apartman yöneticisi konutunun sahibi değil, belediye başkanı beldenin, hükümet de ülkenin sahibi değil. Öyleymiş gibi davranmazlar. Çünkü asıl sahip halktır, asıl hak ve yetki sahibi vatandaştır. Sadece,kendisi işlerini daha iyi yürütsün diye belli bir maaş ödeyerek bu insanları/temsilcileri/yöneticileri görevlendirmiştir. Bu yüzdendir ki, bir pozisyon söz konusu olduğunda 80 milyon aday olmaz, ben bunu yapacağım demez, sınırlı sayıda insan bu işlere talip olur; halka, siz kendi işinize zaman ayırın biz sizin verdiğiniz yetkiyle sizin için bu ortak işleri yaparız derler; denmek istenen tam da bu dur. (Devletin, hükümetin, memurların halkın hizmetkarları oldukları sözü burdan gelir. Ne ki, gerekli bilinci olmayan toplumlarda bu işler genellikle böyle olmaz. Seçilen insanlar bir süre sonra onları seçenlerin başına kral kesilirler; ülkenin, beldenin, mülkün hizmetkarı değil sahibi gibi davranmaya başlarlar) Bunu önlemenin yolu demokrasi bilincini güçlendirmekten geçer. Çünkü bireyin kendi rızasıyla bu görevlendirmeyi yaptığını bilmesi, hatırlaması ve hatırlatması gerekir. Gösterdiği rızanın karşılığında da üç şey bekler. 1-Kendilerini yönetecek insanların seçiminin eşit ve adil olması (serbest, eşit ve adil seçimler) 2-Toplanan vergilerin eşitlik ilkesine uygun ve adil olması (azdan az, çoktan çok alma ilkesi) ve bu vergilerin dürüst ve verimli bir biçimde harcanması 3- Yargılamayı kendi adına yapan adalet sisteminin adil olması (tarafsız ve bağımsız yargı). Bu yüzden demokratik bir sistemde kim ne yaparsa yapsın yanına kar kalmaz, hesabını verir. Demokratik bir sistemi bürokratik bir sistemden ayıran en önemli özellik yapanın yanına kar kalmamasıdır. Yani, hesap verilebilirliliktir. Böyle bir algı rejime güvenin sürmesini sağlar, tersi ise güvensizliği besler. (Bir çok şeyin temelinde güven vardır, karı- koca ilişkisinde, arkadaşlık ilişkisinde, devlet/yönetim yurttaş ilişkisinde... güvensizliğin başladığı yerde herşey biter) O nedenle demokratik yönetimlerde yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir. Biri varsa diğeri de mutlaka olmalıdır. Eğer bir yöneticiye yetki verip sorumluluk verilmiyorsa o kişi krala dönüşür. Sorumluluk yükleyip yetki verilmiyorsa o zaman da kişi köleye dönüşür. Demokrasilerde ikisine de yer yoktur. Demokrasinin üç saç ayağı olan Özgür birey, sorumlu toplum, demokratik devletin gereği budur. Bunlar serbest seçim, şeffaf bütçe ve adil yargılama ile neşru nema bulur. Bu anlamda eğer seçimlere hile karıştırılsa, toplanan vergiler doğru kullanılmak yerine çar-çur edilip çalınsa, mahkemeler belli kişi ya da zümrelerin çıkarları için kullanılsa, meşruiyet yok olur, o vakit yurttaş bunları red etme hakkına sahip olur. Dolayısıyla bir yerde, yurttaşlar, yapılan seçimlere, toplanan vergilere, yapılan harcamalara, yargılama usul ve esaslarına rıza göstermiyorsa oradaki rejimin meşruiyeti bitmiş demektir. O zaman yönetim yenilenmelidir. Yenilenmiyorsa, kendi iktidarını devam ettirmek için hileye, baskıya, zora başvuruyorsa o zaman yurttaşın buna karşı çıkma hakkı doğar. Yurttaşın itirazı yükselir, gitmek istemeyen yönetim buna direnirse, yurttaştan aldığı yetkiyi ve gücü kötüye kullanmaya başlar, onu susturmaya, sindirmeye çalışır. Suskunluk sarmalı başlar, korku halkı zehirler, toplumsal felç meydana gelir.? Kimse korkudan sesini çıkaramaz olur, demokrasi biter. Ses çıkaranlar cezalandırılır, hapse gönderilir, olmadı sürülür, yok edilir. Gelelim sonuca: Hatırlayalım; vatandaşlar belli sınırlar içinde bir araya gelerek yöneticilerini seçer, işlerin yürümesi için para/vergi verirler, toplum yararı için yapılan iş ve işlemleri kabul ettiklerini önceden bir toplumsal sözleşmeyle (anayasa ve yasalar yoluyla) beyan ederler. Bunlara rıza göstermeleri için her şeyin dürüstçe, şeffaf bir biçimde ve eşitlik ilkesine uygun, adil olması koşulunu ileri sürerler. Ancak böyle olması durumunda toplumsal yarar ve kamu düzeni için yapılacakları kabul ederler. Böylece devlet, yönetenler yoluyla bir egemenlik alanına sahip olur. Karşılığında ise vatandaş, iyi günde kendisinin ona gösterdiği dayanışmayı, kötü günde de devletinin, hükümetin ona göstermesini bekler., göstermiyorsa çürüme, yozlaşma ve bozulma başlamış demektir. Gelelim sadede. Bugün yurttaşın sağlığı tehlikede.. Devletin topladığı vergileri yurttaşın sağlığı için kullanması, muhtaçlarına bakması, onları bu sıkıntılı günlerinde çaresiz bırakmaması gerekir.. Bunu yapması bir lütüf değil devletin ve onu yöneten hükümetin en temel görevidir. Prof.Dr. Ahmet Özer
Bir önceki yazıda devletin ontolojik nedenlerini irdelemiştim. Şimdi bu ontolojinin dayandığı meşruiyeti anlaliz etmeye çalışacağım.Yaşadığımız bu sıkıntılı günler nedeniyle bunları bilince çıkarmak önemli olmaktan da öteye bir zarurettir, diye düşünüyorum.

Bir önceki yazıda devletin ontolojik nedenlerini irdelemiştim. Şimdi bu ontolojinin dayandığı meşruiyeti anlaliz etmeye çalışacağım.

Yaşadığımız bu sıkıntılı günler nedeniyle bunları bilince çıkarmak önemli olmaktan da öteye bir zarurettir, diye düşünüyorum.

Çünkü zor günlerden geçiyoruz. Belki de kimi insanlar bu güne değin bir kez bile devlete gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürdüler. Ancak o günlerin aksine, bugün herkesin devlete, özellikle sosyal devlete, becerikli bir hükümete, yetenekli ve samimi yöneticilere ihtiyaç duyduğu günlerden geçiyoruz.

Eğer devlet yeterince adil ve sosyal değilse, hükümet bir şey yapmak yerine yapıyormuş gibi davranıyorsa, yönetenler böyle bir zamanda bile siyasi rant uğruna kendine yontuyorsa vay halimize..

Çünkü karşı karşıya bulunduğumuz pandemi felaketi sosyal yıkıma, ekonomik yoksullaşmaya ve yarattığı veya yaratılan korku ve panik medeniyle şu ya da bu şekilde sosyo psişik patolojilere ve toplumsal travmaya aday..

(Üstelik devletin bir yıl önce böyle bir pandemi olabileceğini bile bile gerekli önlemleri zamanında almaması sorgulanmalı. Bir vekilin dün yaptığı açıklama ile şimdi öğreniyoruz ki bir yıl önce böyle bir senaryo üzerinde çalışmış ve ardından ilgili raporlar cumhurbaşkanlığına gönderilmiş, cb da bunu rafa kaldırmış.

Şimdi sormak gerekmez mi;
Peki bunu başta meclis olmak üzere halka neden anlatmadınız ve neden gerekli önlemleri almadınız? Bunları yurttaşlar olarak sormak en doğal hakkımız değil mi?)

....

Şimdi asıl konuya dönecek olursak;
Yukarıda devletin ontolojik nedenlerini sağlık ve güvenlik olarak açıklamıştık.

Burada, yani devlet işlerinin yürütülmesinde, oluşacak iş ve işlemler ise “rıza”ya dayanır. Daha doğrusu devletin/ hükümetin yaptığı işlerin tümü vatandaşın rızası ile yapılması gerekir. Demokratik bir yönetimin temel meşruiyet kaynağı budur.

Yurttaşın rızasına dayanmayan hiç bir şey meşru ve geçerli değildir. Eğer birileri ben yaptım, oldu diyorsa orada demokrasi değil otokrasi ya da diktatörlük var demektir.

Dolayısıyla hak ve yetki yurttaşındır, bunu, yani hak ve yetkisinin bir kısmını, kendisi sağlık ve güvenlik içinde yaşasın diye çevresinden başlayarak kademeli olarak devreder.

Apartmanda yöneticiye, beldede belediye başkanına, ülkede meclise ve hükümete...

Dolayısıyla, apartman yöneticisi konutunun sahibi değil, belediye başkanı beldenin, hükümet de ülkenin sahibi değil. Öyleymiş gibi davranmazlar. Çünkü asıl sahip halktır, asıl hak ve yetki sahibi vatandaştır.

Sadece,kendisi işlerini daha iyi yürütsün diye belli bir maaş ödeyerek bu insanları/temsilcileri/yöneticileri görevlendirmiştir. Bu yüzdendir ki, bir pozisyon söz konusu olduğunda 80 milyon aday olmaz, ben bunu yapacağım demez, sınırlı sayıda insan bu işlere talip olur; halka, siz kendi işinize zaman ayırın biz sizin verdiğiniz yetkiyle sizin için bu ortak işleri yaparız derler; denmek istenen tam da bu dur.

(Devletin, hükümetin, memurların halkın hizmetkarları oldukları sözü burdan gelir. Ne ki, gerekli bilinci olmayan toplumlarda bu işler genellikle böyle olmaz. Seçilen insanlar bir süre sonra onları seçenlerin başına kral kesilirler; ülkenin, beldenin, mülkün hizmetkarı değil sahibi gibi davranmaya başlarlar) Bunu önlemenin yolu demokrasi bilincini güçlendirmekten geçer.

Çünkü bireyin kendi rızasıyla bu görevlendirmeyi yaptığını bilmesi, hatırlaması ve hatırlatması gerekir.
Gösterdiği rızanın karşılığında da üç şey bekler.

1-Kendilerini yönetecek insanların seçiminin eşit ve adil olması (serbest, eşit ve adil seçimler)

2-Toplanan vergilerin eşitlik ilkesine uygun ve adil olması (azdan az, çoktan çok alma ilkesi) ve bu vergilerin dürüst ve verimli bir biçimde harcanması

3- Yargılamayı kendi adına yapan adalet sisteminin adil olması (tarafsız ve bağımsız yargı).

Bu yüzden demokratik bir sistemde kim ne yaparsa yapsın yanına kar kalmaz, hesabını verir. Demokratik bir sistemi bürokratik bir sistemden ayıran en önemli özellik yapanın yanına kar kalmamasıdır. Yani, hesap verilebilirliliktir. Böyle bir algı rejime güvenin sürmesini sağlar, tersi ise güvensizliği besler.

(Bir çok şeyin temelinde güven vardır, karı- koca ilişkisinde, arkadaşlık ilişkisinde, devlet/yönetim yurttaş ilişkisinde... güvensizliğin başladığı yerde herşey biter)

O nedenle demokratik yönetimlerde yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir. Biri varsa diğeri de mutlaka olmalıdır.

Eğer bir yöneticiye yetki verip sorumluluk verilmiyorsa o kişi krala dönüşür. Sorumluluk yükleyip yetki verilmiyorsa o zaman da kişi köleye dönüşür. Demokrasilerde ikisine de yer yoktur.

Demokrasinin üç saç ayağı olan Özgür birey, sorumlu toplum, demokratik devletin gereği budur.
Bunlar serbest seçim, şeffaf bütçe ve adil yargılama ile neşru nema bulur.

Bu anlamda eğer seçimlere hile karıştırılsa, toplanan vergiler doğru kullanılmak yerine çar-çur edilip çalınsa, mahkemeler belli kişi ya da zümrelerin çıkarları için kullanılsa, meşruiyet yok olur, o vakit yurttaş bunları red etme hakkına sahip olur.

Dolayısıyla bir yerde, yurttaşlar, yapılan seçimlere, toplanan vergilere, yapılan harcamalara, yargılama usul ve esaslarına rıza göstermiyorsa oradaki rejimin meşruiyeti bitmiş demektir.

O zaman yönetim yenilenmelidir. Yenilenmiyorsa, kendi iktidarını devam ettirmek için hileye, baskıya, zora başvuruyorsa o zaman yurttaşın buna karşı çıkma hakkı doğar. Yurttaşın itirazı yükselir, gitmek istemeyen yönetim buna direnirse, yurttaştan aldığı yetkiyi ve gücü kötüye kullanmaya başlar, onu susturmaya, sindirmeye çalışır.

Suskunluk sarmalı başlar, korku halkı zehirler, toplumsal felç meydana gelir.? Kimse korkudan sesini çıkaramaz olur, demokrasi biter. Ses çıkaranlar cezalandırılır, hapse gönderilir, olmadı sürülür, yok edilir.

Gelelim sonuca: Hatırlayalım; vatandaşlar belli sınırlar içinde bir araya gelerek yöneticilerini seçer, işlerin yürümesi için para/vergi verirler, toplum yararı için yapılan iş ve işlemleri kabul ettiklerini önceden bir toplumsal sözleşmeyle (anayasa ve yasalar yoluyla) beyan ederler. Bunlara rıza göstermeleri için her şeyin dürüstçe, şeffaf bir biçimde ve eşitlik ilkesine uygun, adil olması koşulunu ileri sürerler. Ancak böyle olması durumunda toplumsal yarar ve kamu düzeni için yapılacakları kabul ederler. Böylece devlet, yönetenler yoluyla bir egemenlik alanına sahip olur. Karşılığında ise vatandaş, iyi günde kendisinin ona gösterdiği dayanışmayı, kötü günde de devletinin, hükümetin ona göstermesini bekler., göstermiyorsa çürüme, yozlaşma ve bozulma başlamış demektir.

Gelelim sadede.
Bugün yurttaşın sağlığı tehlikede.. Devletin topladığı vergileri yurttaşın sağlığı için kullanması, muhtaçlarına bakması, onları bu sıkıntılı günlerinde çaresiz bırakmaması gerekir..

Bunu yapması bir lütüf değil devletin ve onu yöneten hükümetin en temel görevidir.

Prof.Dr. Ahmet Özer

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.