Koronavirüs ve İnsanlığın Geleceği... Özgün Serhat Gündeş yazdı

27.03.2020 - 21:04, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Koronavirüs ve İnsanlığın Geleceği... Özgün Serhat Gündeş yazdı

Bu dönemde yapılması gereken en doğru adım, bütün kaynakların kullanılarak vatandaşların korunması olmalıdır. Aksi halde bu durum, insanları sistemin kilitlenmemesi için, günden güne kibarca(!) öldüren bir sürece sokacaktır.

Tarih sahnesinin antik döneminde ya da ortaçağında insanlar, varoluş mücadelesinde her an hastalanabilecekleri ve günler içerisinde ölebilecekleri düşünceleriyle yaşamaktaydı. Küreselleşmenin emeklediği dönemdeki tüccarlar ve seyyahlar, güçlü ekonomiye sahip şehirler oluşturmuş olsa da, bu tür hastalıkların yayılması için de en uygun ortamların oluşmasına neden olmaktaydı. Günümüzde ise artan nüfus, ulaşım alanındaki teknolojik gelişmeler ve gelişmiş tedarik zinciri, virüsler ve bakteriler için daha hızlı yayılma ortamı oluşturuyor. Geçmiş dönemlere göre salgınlar karşısında daha savunmasız hale gelen insanlık, küresel bir krizle yüz yüze kalmış durumda. Fırtına sonrası farklı bir dünyada uyanacağımız bir gerçek. Bu dünyanın nasıl bir yer olacağı ise, insanların ve hükümetlerin önümüzdeki kısa dönemde alacakları kararlarıyla belirlenecek. Bu kararlar sonucu insanlık, bilimin ışığında küresel dayanışma ve işbirliği ile fırtınadan en az hasarla çıkabilir. Aksi halde akıl ve mantıktan uzaklaşarak, halkın kararlarını önemsemeyerek ve baskı araçlarını kitleler üzerinde kötüye kullanarak otoriterliklerini pekiştirebilirler. İnsanların, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasına izin vermeyen sistemler ve bu sistemlerin egemenleri tarih boyunca salgınlara, kıtlıklara ve savaşlara neden oldu. 1330’ların pirelerinin ve sıçanlarının Kara Veba’sı, 100 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oldu. Günümüzde yarasalardan ortaya çıktığı iddia edilen koronavirüsünün ise, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bu rakamların çok üzerinde kayıplar yaşatacağı matematiksel bir gerçek. İnsan türünün kıtlıktan sonra en büyük düşmanı olarak görülen salgınların önemini neden kavrayamıyoruz? Geçmiş yıllardaki başarılarımız her ne kadar bize cesaret vererek umudumuzu artırıyor olsa da, tekerrür eden bir tarih sahnesinin içinde yaşadığımızı da gözden kaçırmamız gerekiyor. Aztekler ve Mayalar çiçek virüsünün nedenini tanrılara ve kara büyü yapan beyaz adama bağlamıştı. Danıştıkları rahip ve doktorlar tedavi yöntemi olarak dua etmek, ezilmiş böcekleri yaralara sürmek ve vücudu katranla ovmak gibi tavsiyelerde bulunmuştu. On binlerce insanın cesedi, kimse onlara yaklaşmaya cesaret edemediği için sokaklarda çürüdü. Yöneticiler ise ölenlerin evlerinin tepelerine yıkılmasını emrediyordu. Koronavirüslü üç bin yılın şafağında ise bu tavsiyeler tuzlu su gargarası, kelle paça çorbaları, sumak kokteylleri olarak karşımıza çıkıyor. Bilim ve teknolojinin bu derece geliştiği bir ortamda hükümetlerin dualarla, güven vermeyen açıklamalarla, bilimden uzak ve insanlık tarihinden ders çıkarmayan kararlarıyla sınıfta kaldıklarını görüyoruz.   Tüm bilimsel ve teknolojik gelişmelere rağmen 20. Yüzyıldaki insanlık; salgın, kıtlık ve savaşlarla acı çekmeye devam ediyorsa, bunun suçunu çarklarını bizlerin oluşturduğu sistemde aramamız gerekiyor. Bizlere bol gıda, hammadde, ilaç, ulaşım, teknoloji, enerji sağlayan gelişmeler sayesinde salgın, kıtlık ve savaşları engellediğimizi düşünüyor olabiliriz. Ancak tüm bu gelişmeler, şu an yaşadığımız ve tek yuvamız olan gezegenimizin ekolojik dengesine geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Hükümetler, yaşadığımız bu zorlu günlerde ekonomik büyüme yerine ekolojik dengeyi sağlamaya yönelik kararlar almalıdır. Pandeminin ilan edildiği bir dönemde, piyasa kurallarının dikkate alınmaması, herhangi bir kar arayışı içerisinde olunmaması gerekiyor. Bu dönemde yapılması gereken en doğru adım, bütün kaynakların kullanılarak vatandaşların korunması olmalıdır. Aksi halde bu durum, insanları sistemin kilitlenmemesi için, günden güne kibarca(!) öldüren bir sürece sokacaktır. Halbuki gözden çıkarılan yaşlarını almış kıdemliler, bir ülkenin en önemli değerlerini oluşturmaktadır. Hiçbir devlet geçmiş ve gelecek kuşaklar arasındaki köprü niteliğindeki yaşayan tarihini, emekçilerini, yaşlılarını ekonomik büyüme kaygılarıyla yok sayamaz, yok edemez! Küçük farklılıklarımızın manasızlaştığı, hepimizin işbirliği ve dayanışma içerisinde bir çözüm bulmak için birlikte çalışması gerektiği bir noktadayız. Ulus-devletin ötesinde, küresel bir sağlık sistemi başta olmak üzere, küresel bir eylem planına ihtiyacımız olduğunun farkına varmamız gerekiyor. İnsanlığın sadece viral bir tehdit olan koronavirüsüyle uğraşmadığını, aynı zamanda iklim kirliliği, küresel ısınma, kuraklık, çevre kirliliği ve doğa talanı gibi felaketlerle de mücadele ettiği unutulmamalıdır. Panik, ırkçılık, paranoyak komplo teorileri ve yalan haberlerden uzak, etkin bir küresel işbirliği ve dayanışma ile koordinasyon sağlanmalıdır. Uygarlığın hayatta kalabilmesi için, doğru ve hızlı kararlar alınmalıdır. Tüm bu gerekli önlemler yerine baskı araçlarını kitleler üzerinde kötüye kullanılması, insanların salgınlar karşısında çaresiz kaldığı günleri mumla aratabilir. Son olarak Amerikalı gökbilimci, astrobiyolog Carl Sagan’ın şu sözleriyle bitirmek istiyorum:   “Dünya, engin bir sahnenin çok küçük bir parçası.   Bütün o imparatorlar, generaller ve diktatörler tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün. Onlar ki zafer anlarında, ufacık bir noktanın çok küçük bir kısmının ‘anlık’ hakimleri olabildiler.   Yaşattıkları sonsuz zulmü düşünün…   Bu noktacığın bir köşesini mesken tutmuş sakinlerin, başka bir köşesinde, başka sakinlere yaptıkları zulmü düşünün. Ne çok yanlış anlaşılma yaşadılar. Birbirlerini öldürmeye ne kadar meraklıydılar. Nefretleri ne kadar büyüktü…   Tavrımız, kendimizi önemli sanışımız, evrende ayrıcalıklı olduğumuz yanılgısı, bu soluk mavi noktada sınava tabi tutuluyor.   Gezegenimiz, onu çevreleyen geniş kozmik karanlıkta yapayalnız bir nokta.   Bu enginlikte, bu önemsizliğimizde, bizi kendimizden kurtaracak yardımın, başka bir yerden gelebileceğine dair bir işaret yok.”   Özgün Serhat GÜNDEŞ  
Bu dönemde yapılması gereken en doğru adım, bütün kaynakların kullanılarak vatandaşların korunması olmalıdır. Aksi halde bu durum, insanları sistemin kilitlenmemesi için, günden güne kibarca(!) öldüren bir sürece sokacaktır.

Tarih sahnesinin antik döneminde ya da ortaçağında insanlar, varoluş mücadelesinde her an hastalanabilecekleri ve günler içerisinde ölebilecekleri düşünceleriyle yaşamaktaydı. Küreselleşmenin emeklediği dönemdeki tüccarlar ve seyyahlar, güçlü ekonomiye sahip şehirler oluşturmuş olsa da, bu tür hastalıkların yayılması için de en uygun ortamların oluşmasına neden olmaktaydı.

Günümüzde ise artan nüfus, ulaşım alanındaki teknolojik gelişmeler ve gelişmiş tedarik zinciri, virüsler ve bakteriler için daha hızlı yayılma ortamı oluşturuyor. Geçmiş dönemlere göre salgınlar karşısında daha savunmasız hale gelen insanlık, küresel bir krizle yüz yüze kalmış durumda.

Fırtına sonrası farklı bir dünyada uyanacağımız bir gerçek. Bu dünyanın nasıl bir yer olacağı ise, insanların ve hükümetlerin önümüzdeki kısa dönemde alacakları kararlarıyla belirlenecek. Bu kararlar sonucu insanlık, bilimin ışığında küresel dayanışma ve işbirliği ile fırtınadan en az hasarla çıkabilir. Aksi halde akıl ve mantıktan uzaklaşarak, halkın kararlarını önemsemeyerek ve baskı araçlarını kitleler üzerinde kötüye kullanarak otoriterliklerini pekiştirebilirler.

İnsanların, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasına izin vermeyen sistemler ve bu sistemlerin egemenleri tarih boyunca salgınlara, kıtlıklara ve savaşlara neden oldu. 1330’ların pirelerinin ve sıçanlarının Kara Veba’sı, 100 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oldu. Günümüzde yarasalardan ortaya çıktığı iddia edilen koronavirüsünün ise, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bu rakamların çok üzerinde kayıplar yaşatacağı matematiksel bir gerçek.

İnsan türünün kıtlıktan sonra en büyük düşmanı olarak görülen salgınların önemini neden kavrayamıyoruz? Geçmiş yıllardaki başarılarımız her ne kadar bize cesaret vererek umudumuzu artırıyor olsa da, tekerrür eden bir tarih sahnesinin içinde yaşadığımızı da gözden kaçırmamız gerekiyor.

Aztekler ve Mayalar çiçek virüsünün nedenini tanrılara ve kara büyü yapan beyaz adama bağlamıştı. Danıştıkları rahip ve doktorlar tedavi yöntemi olarak dua etmek, ezilmiş böcekleri yaralara sürmek ve vücudu katranla ovmak gibi tavsiyelerde bulunmuştu. On binlerce insanın cesedi, kimse onlara yaklaşmaya cesaret edemediği için sokaklarda çürüdü. Yöneticiler ise ölenlerin evlerinin tepelerine yıkılmasını emrediyordu.

Koronavirüslü üç bin yılın şafağında ise bu tavsiyeler tuzlu su gargarası, kelle paça çorbaları, sumak kokteylleri olarak karşımıza çıkıyor. Bilim ve teknolojinin bu derece geliştiği bir ortamda hükümetlerin dualarla, güven vermeyen açıklamalarla, bilimden uzak ve insanlık tarihinden ders çıkarmayan kararlarıyla sınıfta kaldıklarını görüyoruz.  

Tüm bilimsel ve teknolojik gelişmelere rağmen 20. Yüzyıldaki insanlık; salgın, kıtlık ve savaşlarla acı çekmeye devam ediyorsa, bunun suçunu çarklarını bizlerin oluşturduğu sistemde aramamız gerekiyor.

Bizlere bol gıda, hammadde, ilaç, ulaşım, teknoloji, enerji sağlayan gelişmeler sayesinde salgın, kıtlık ve savaşları engellediğimizi düşünüyor olabiliriz. Ancak tüm bu gelişmeler, şu an yaşadığımız ve tek yuvamız olan gezegenimizin ekolojik dengesine geri dönüşü olmayan zararlar veriyor.

Hükümetler, yaşadığımız bu zorlu günlerde ekonomik büyüme yerine ekolojik dengeyi sağlamaya yönelik kararlar almalıdır. Pandeminin ilan edildiği bir dönemde, piyasa kurallarının dikkate alınmaması, herhangi bir kar arayışı içerisinde olunmaması gerekiyor.

Bu dönemde yapılması gereken en doğru adım, bütün kaynakların kullanılarak vatandaşların korunması olmalıdır. Aksi halde bu durum, insanları sistemin kilitlenmemesi için, günden güne kibarca(!) öldüren bir sürece sokacaktır.

Halbuki gözden çıkarılan yaşlarını almış kıdemliler, bir ülkenin en önemli değerlerini oluşturmaktadır. Hiçbir devlet geçmiş ve gelecek kuşaklar arasındaki köprü niteliğindeki yaşayan tarihini, emekçilerini, yaşlılarını ekonomik büyüme kaygılarıyla yok sayamaz, yok edemez!

Küçük farklılıklarımızın manasızlaştığı, hepimizin işbirliği ve dayanışma içerisinde bir çözüm bulmak için birlikte çalışması gerektiği bir noktadayız.

Ulus-devletin ötesinde, küresel bir sağlık sistemi başta olmak üzere, küresel bir eylem planına ihtiyacımız olduğunun farkına varmamız gerekiyor. İnsanlığın sadece viral bir tehdit olan koronavirüsüyle uğraşmadığını, aynı zamanda iklim kirliliği, küresel ısınma, kuraklık, çevre kirliliği ve doğa talanı gibi felaketlerle de mücadele ettiği unutulmamalıdır.

Panik, ırkçılık, paranoyak komplo teorileri ve yalan haberlerden uzak, etkin bir küresel işbirliği ve dayanışma ile koordinasyon sağlanmalıdır. Uygarlığın hayatta kalabilmesi için, doğru ve hızlı kararlar alınmalıdır.

Tüm bu gerekli önlemler yerine baskı araçlarını kitleler üzerinde kötüye kullanılması, insanların salgınlar karşısında çaresiz kaldığı günleri mumla aratabilir.

Son olarak Amerikalı gökbilimci, astrobiyolog Carl Sagan’ın şu sözleriyle bitirmek istiyorum:

 

“Dünya, engin bir sahnenin çok küçük bir parçası.

 

Bütün o imparatorlar, generaller ve diktatörler tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün. Onlar ki zafer anlarında, ufacık bir noktanın çok küçük bir kısmının ‘anlık’ hakimleri olabildiler.

 

Yaşattıkları sonsuz zulmü düşünün…

 

Bu noktacığın bir köşesini mesken tutmuş sakinlerin, başka bir köşesinde, başka sakinlere yaptıkları zulmü düşünün. Ne çok yanlış anlaşılma yaşadılar. Birbirlerini öldürmeye ne kadar meraklıydılar. Nefretleri ne kadar büyüktü…

 

Tavrımız, kendimizi önemli sanışımız, evrende ayrıcalıklı olduğumuz yanılgısı, bu soluk mavi noktada sınava tabi tutuluyor.

 

Gezegenimiz, onu çevreleyen geniş kozmik karanlıkta yapayalnız bir nokta.

 

Bu enginlikte, bu önemsizliğimizde, bizi kendimizden kurtaracak yardımın, başka bir yerden gelebileceğine dair bir işaret yok.”

 

Özgün Serhat GÜNDEŞ

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.