24 Haziran seçimlerinde kim kaybetti, kim kazandı?... Abdullah Ayan yazdı
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
28.06.2018 - 08:15, Güncelleme:
29.11.2021 - 14:41
24 Haziran seçimlerinde kim kaybetti, kim kazandı?... Abdullah Ayan yazdı
Sayısını unuttuğum kadar çok seçimi matematiksel verilerle yıllardır irdelemeye, çıkan sonuçları paylaşmaya çalıştım ama ülkenin iklimini yansıtması ve ileride bugün yaşananları merak edenlere ışık tutması açısından itiraf edeyim ki, artık objektif analizin bile insanın başına dertler açacağı zor günlerden geçiyoruz.
Tarafsız olması gereken yargının geldiği durum, görüşlerini kaleme alan benim gibi insanları ister istemez ve kendiliğinden otokontrole hatta oto sansüre sürüklüyor.
Evet bu gözler darbe dönemlerini de gördü, ama o dönemler tüm olumsuzluklarına, hak hukuk tanımazlıklarına karşın, kısa sürdü.
Örneğin 12 Eylül cuntası üç yılın sonunda ülkeyi baskıyla daha fazla yönetemeyeceğini görüp, seçimlere gitmek, seçimlerin sonunda da, en çok karşı çıktığı Özalʹ ın ANAPʹ ına iktidarı devretmek zorunda kaldı.
Evet, bugün ülkede sıkıyönetim yok, doğal mahkemelerin yerine kurulmuş askeri mahkemeler yargılama yapıp, hüküm tesis etmiyor. Ama hiç kimse çıkıp bu ülkede bağımsız ve tarafsız yargı var diyebilir mi?
Ülkenin en karanlık döneminde ˮAnkaraʹ da hakimler varˮ diyebiliyorduk. Gerçekten de ve deyim yerindeyse halkın üzerinden tankın geçtiği 12 eylül darbe döneminde bile ˮAnkaraʹ da bağımsız ve tarafsız hakimlerˮ vardı.
Bunları niye mi yazdım?
Sonuçta objektif olmaya çalışarak, ortaya çıkan tabloyu yorumlamaya, ne gördüğümü başka bir açıdan anlatmaya çalışacağım ama masumane görüşlerimi paylaşayım derken bile kendimi rahat hissetmiyorum.
O kadar çok kraldan çok kralcı dolaşıyor ki ortalıkta, durumdan vazife çıkarıp en masum ifadeleri çarpıtıp bambaşka yerlere çekerler mi tedirginliği içindeyim
Tam da sevgili Hrantʹ ın ˮgüvercin tedirginliğiˮ benimkisi
Örneğin seçimlerden bir gün önce kaleme aldığım ve sonuçlar ne çıkarsa çıksın, asıl kaybedenin Erdoğan olacağını yazdığım yazıyı seçim akşamının o gerilimi içinde yayın için gönderirken bile ikilem yaşadım.
Oysa demokrasini kırıntısının kaldığı bir ülkede, sosyal, siyasal, ekonomik faktörleri de içeren bir analiz yapmaktan daha doğal ne olabilir?
Ben o görüşü savunurum, bir başkası da çıkar, aynı çerçeveden hareketle aksine 24 Haziran seçimlerinde ikinci tura kalmadan ilk turda %52,5 alan Erdoğanʹ ın tartışılmaz zafer elde ettiğini savunabilir.
Kamuoyu da ikimizin tezlerine bakar, kendince bir karara varır.
Ne yazık ki biz ülke olarak, böylesine masum, böylesine doğal olması gereken tartışma iklimini kaybettik.
O iklimin olmadığı bir ülkede kimin kazanıp kimin kaybettiğini konuşmanın, oturup yazmanın anlamı var mı?
Yine de deneyeyim
Kuvvetler ayrılığına dayalı, denetleme mekanizmalarının çalıştığı AB normlarına uygun demokrasi yolculuğuna çıktığımız AK Parti kervanının bizi getirip bıraktığı yer Erdoğanʹ ın tüm kuvvetleri uhdesinde topladığı tek adam rejimidir.
Ve bu tek adam rejiminin referandumu anlamına gelen 24 Haziran seçimlerinde Erdoğan birinci turda seçmenin %52,5ʹ nun oyunu alarak sandıktan ona oy verenlerin tanımıyla zaferle çıktı
Üstelik yorgun, üstelik son seçime kadar gündem belirlerken artık muhalif kesimin belirlediği gündemin peşinde giden, proje anlamında yeni hiçbir şey ortaya koyamayan (en akılda kalan projenin kıraathane olduğunu da not edelim) bir Erdoğan vardı karşımızda
Düne kadar değişimi temsil eden lider son seçim kampanyasıyla ortaya çıktı ki, yeni hedefler yerine, yaptıklarını anlatıp duran statükocu pozisyonunda
Buna rağmen Erdoğan kazanmış mıdır?
Eğer hedef kurmaya çalıştığı sistemin ilk Cumhurbaşkanı ve uygulayıcısı olmaksa evet Erdoğan kazanmıştır.
Peki AK Parti?
Parlamenter sisteme veda etsek te, tek adamın ülkeyi yöneteceği kararnameleri geçirmesi gereken bir Meclis desteğine ihtiyaç duyması bakımından partisinin Meclis çoğunluğuna hakim olması gerekirken AK Parti, özellikle de HDPʹ nin barajı aşması ve Doğu, Güneydoğu Milletvekilliklerini kaptırmaması sayesinde Meclis çoğunluğunu kaybetmiştir.
Artık Meclis aritmetiği ışığında bakacak olursak, ˮbu ülke en büyük felaket olan koalisyonlardan çok çekti, partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle koalisyonlar dönemi sona erecekˮ vaadiyle anayasa değişikliğini kıl payı farkla referandumdan geçiren AK Parti bugün Parlamentodan yasa geçirmek için dahi olsa, doğal olarak MHP veya bir başka partiyle koalisyona gitmek, uzlaşmak zorundadır.
1 Kasım 2015 seçimlerinde %49,5 oy alan AK Parti 24 Haziranʹ da 42,5 ile yetinmek zorunda kaldı ve bu başarı değil kayıp anlamına gelir.
ˮCumhur ittifakıˮ etiketiyle yola çıkan AK Parti-MHP bloğunun kaybedeni AK Parti ise kazananı MHPʹ dir
MHP kendi içinden kopup giden İyi Partiʹ nin götürdüğü varsayılan oylara rağmen, 1 Kasım 2015 seçimlerinde aldığı %11,9 oy oranına benzer %11,1 oranını elde etti.
İyi de, İyi Parti de %10 oy aldığına göre MHP bu oyu nereden aldı?
AK Parti ile MHP arasında bugün değil eskiden beri tabanda geçirgenlik var
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti bugünküne benzer (%40,9) oranına gerilerken, MHP %16,9ʹa yükselmiş, neredeyse tamamı AK Partiden gelen %6 oy artışı elde etmişti.
İki parti arasında, fizikteki bileşik kaplar prensibi siyasal anlamda var olan akışkanlık bir kez daha harekete geçmiş ve AK Partiʹ den kopan %7 oranındaki oy, İyi partinin götürdüğü varsayılan oylarla doğan açığı kapattı.
Böylece Cumhur ittifakıyla potada eriyeceği varsayılan MHP erime bir yana, 1 kasım seçimlerinde 40 olan Milletvekili sayısını 49ʹ a çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda 295 Milletvekili ile Mecliste salt çoğunluğu yitiren AK Partiye de can simidi oldu.
Düne kadar ˮ24 Haziran akşamı bu ittifak sona erer, herkes yoluna giderˮ görüşünü savunan AK Parti kurmayları dahil, genel kanının aksine MHP bırakın dışlanmayı, bugünden itibaren iktidarın anahtar partisidir.
Ve 24 Haziranın Cumhur ittifakı cephesi açısından kazananıdır.
Diğer kazanan ve kaybedenleri muhalefet cephesinden de ele alacağım ama bir sonraki yazıda...
Abdullah Ayan
Sayısını unuttuğum kadar çok seçimi matematiksel verilerle yıllardır irdelemeye, çıkan sonuçları paylaşmaya çalıştım ama ülkenin iklimini yansıtması ve ileride bugün yaşananları merak edenlere ışık tutması açısından itiraf edeyim ki, artık objektif analizin bile insanın başına dertler açacağı zor günlerden geçiyoruz.
Tarafsız olması gereken yargının geldiği durum, görüşlerini kaleme alan benim gibi insanları ister istemez ve kendiliğinden otokontrole hatta oto sansüre sürüklüyor.
Evet bu gözler darbe dönemlerini de gördü, ama o dönemler tüm olumsuzluklarına, hak hukuk tanımazlıklarına karşın, kısa sürdü.
Örneğin 12 Eylül cuntası üç yılın sonunda ülkeyi baskıyla daha fazla yönetemeyeceğini görüp, seçimlere gitmek, seçimlerin sonunda da, en çok karşı çıktığı Özalʹ ın ANAPʹ ına iktidarı devretmek zorunda kaldı.
Evet, bugün ülkede sıkıyönetim yok, doğal mahkemelerin yerine kurulmuş askeri mahkemeler yargılama yapıp, hüküm tesis etmiyor. Ama hiç kimse çıkıp bu ülkede bağımsız ve tarafsız yargı var diyebilir mi?
Ülkenin en karanlık döneminde ˮAnkaraʹ da hakimler varˮ diyebiliyorduk. Gerçekten de ve deyim yerindeyse halkın üzerinden tankın geçtiği 12 eylül darbe döneminde bile ˮAnkaraʹ da bağımsız ve tarafsız hakimlerˮ vardı.
Bunları niye mi yazdım?
Sonuçta objektif olmaya çalışarak, ortaya çıkan tabloyu yorumlamaya, ne gördüğümü başka bir açıdan anlatmaya çalışacağım ama masumane görüşlerimi paylaşayım derken bile kendimi rahat hissetmiyorum.
O kadar çok kraldan çok kralcı dolaşıyor ki ortalıkta, durumdan vazife çıkarıp en masum ifadeleri çarpıtıp bambaşka yerlere çekerler mi tedirginliği içindeyim
Tam da sevgili Hrantʹ ın ˮgüvercin tedirginliğiˮ benimkisi
Örneğin seçimlerden bir gün önce kaleme aldığım ve sonuçlar ne çıkarsa çıksın, asıl kaybedenin Erdoğan olacağını yazdığım yazıyı seçim akşamının o gerilimi içinde yayın için gönderirken bile ikilem yaşadım.
Oysa demokrasini kırıntısının kaldığı bir ülkede, sosyal, siyasal, ekonomik faktörleri de içeren bir analiz yapmaktan daha doğal ne olabilir?
Ben o görüşü savunurum, bir başkası da çıkar, aynı çerçeveden hareketle aksine 24 Haziran seçimlerinde ikinci tura kalmadan ilk turda %52,5 alan Erdoğanʹ ın tartışılmaz zafer elde ettiğini savunabilir.
Kamuoyu da ikimizin tezlerine bakar, kendince bir karara varır.
Ne yazık ki biz ülke olarak, böylesine masum, böylesine doğal olması gereken tartışma iklimini kaybettik.
O iklimin olmadığı bir ülkede kimin kazanıp kimin kaybettiğini konuşmanın, oturup yazmanın anlamı var mı?
Yine de deneyeyim
Kuvvetler ayrılığına dayalı, denetleme mekanizmalarının çalıştığı AB normlarına uygun demokrasi yolculuğuna çıktığımız AK Parti kervanının bizi getirip bıraktığı yer Erdoğanʹ ın tüm kuvvetleri uhdesinde topladığı tek adam rejimidir.
Ve bu tek adam rejiminin referandumu anlamına gelen 24 Haziran seçimlerinde Erdoğan birinci turda seçmenin %52,5ʹ nun oyunu alarak sandıktan ona oy verenlerin tanımıyla zaferle çıktı
Üstelik yorgun, üstelik son seçime kadar gündem belirlerken artık muhalif kesimin belirlediği gündemin peşinde giden, proje anlamında yeni hiçbir şey ortaya koyamayan (en akılda kalan projenin kıraathane olduğunu da not edelim) bir Erdoğan vardı karşımızda
Düne kadar değişimi temsil eden lider son seçim kampanyasıyla ortaya çıktı ki, yeni hedefler yerine, yaptıklarını anlatıp duran statükocu pozisyonunda
Buna rağmen Erdoğan kazanmış mıdır?
Eğer hedef kurmaya çalıştığı sistemin ilk Cumhurbaşkanı ve uygulayıcısı olmaksa evet Erdoğan kazanmıştır.
Peki AK Parti?
Parlamenter sisteme veda etsek te, tek adamın ülkeyi yöneteceği kararnameleri geçirmesi gereken bir Meclis desteğine ihtiyaç duyması bakımından partisinin Meclis çoğunluğuna hakim olması gerekirken AK Parti, özellikle de HDPʹ nin barajı aşması ve Doğu, Güneydoğu Milletvekilliklerini kaptırmaması sayesinde Meclis çoğunluğunu kaybetmiştir.
Artık Meclis aritmetiği ışığında bakacak olursak, ˮbu ülke en büyük felaket olan koalisyonlardan çok çekti, partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle koalisyonlar dönemi sona erecekˮ vaadiyle anayasa değişikliğini kıl payı farkla referandumdan geçiren AK Parti bugün Parlamentodan yasa geçirmek için dahi olsa, doğal olarak MHP veya bir başka partiyle koalisyona gitmek, uzlaşmak zorundadır.
1 Kasım 2015 seçimlerinde %49,5 oy alan AK Parti 24 Haziranʹ da 42,5 ile yetinmek zorunda kaldı ve bu başarı değil kayıp anlamına gelir.
ˮCumhur ittifakıˮ etiketiyle yola çıkan AK Parti-MHP bloğunun kaybedeni AK Parti ise kazananı MHPʹ dir
MHP kendi içinden kopup giden İyi Partiʹ nin götürdüğü varsayılan oylara rağmen, 1 Kasım 2015 seçimlerinde aldığı %11,9 oy oranına benzer %11,1 oranını elde etti.
İyi de, İyi Parti de %10 oy aldığına göre MHP bu oyu nereden aldı?
AK Parti ile MHP arasında bugün değil eskiden beri tabanda geçirgenlik var
7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti bugünküne benzer (%40,9) oranına gerilerken, MHP %16,9ʹa yükselmiş, neredeyse tamamı AK Partiden gelen %6 oy artışı elde etmişti.
İki parti arasında, fizikteki bileşik kaplar prensibi siyasal anlamda var olan akışkanlık bir kez daha harekete geçmiş ve AK Partiʹ den kopan %7 oranındaki oy, İyi partinin götürdüğü varsayılan oylarla doğan açığı kapattı.
Böylece Cumhur ittifakıyla potada eriyeceği varsayılan MHP erime bir yana, 1 kasım seçimlerinde 40 olan Milletvekili sayısını 49ʹ a çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda 295 Milletvekili ile Mecliste salt çoğunluğu yitiren AK Partiye de can simidi oldu.
Düne kadar ˮ24 Haziran akşamı bu ittifak sona erer, herkes yoluna giderˮ görüşünü savunan AK Parti kurmayları dahil, genel kanının aksine MHP bırakın dışlanmayı, bugünden itibaren iktidarın anahtar partisidir.
Ve 24 Haziranın Cumhur ittifakı cephesi açısından kazananıdır.
Diğer kazanan ve kaybedenleri muhalefet cephesinden de ele alacağım ama bir sonraki yazıda...
Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.