‘Birlikte yönetecektik’.. Senaryo aynı, film aynı olunca…

Neredeyse 20 yıldır her seçim öncesi estirilen rüzgara, bizi sarıp sarmalayan Akdeniz ılıklığındaki iklimin geçiciliğine vurgu yapmaya, fragmanıyla sonu farklı dramatik filmin can sıkıcılığını anlatmaya çalışıyorum…

Sahneye çıkan adayların vaatlerinin havada uçuşmaya başladığı bugünlerde son olarak 2019 seçimleri öncesi kaleme aldığım makaleler düştü aklıma…

Örneğin o seçimler öncesi neredeyse ana tema olarak neredeyse tüm adayların dillerine pelesenk ettikleri “şeffaflık ve birlikte yönetme” vaatleri…

O söylemlere karşı seçim sonrası karşılaşmamız mukadder manzarayı anlattığım iki makaleyi yeniden paylaşıp,  ‘Garp Cephesinde’ nelerin değişip değişmediğine göz atmakta yarar var diye düşünüyorum:

“NASIL BİR BAŞKANLIK, NASIL BİR BAŞKAN?..*

Eğer olağanüstünün de üstünde bir olağanüstü gelişme olmazsa 31 Mart 2019 günü sandığa gidecek ve yaşadığımız ili, ilçeyi, beldeyi yerel anlamda beş yıllığına yönetecek Başkan ve Meclis üyelerini seçeceğiz…

Tıpkı Milletvekili seçimlerinde olduğu gibi partilere mi, adaylardan uygun bulduğumuz birine mi koltuğu emanet edeceğiz? diye sormak gerekiyor aslında. Ama o konu biraz da demokrasimizi sorgulamaktan geçiyor ve bu makale konusunun ötesinde kalıyor…

24 Haziran genel seçimlerinde tanık olduğumuz iki cepheye bölünmüş partilerden oluşan ittifakların da devam edecek olmasıyla bu yerel seçimlerde bir başka ilkle karşılaşacağız ki, onun olası sonuçlarını, seçmenler üzerindeki etkileriyle ve sandığa yansıması mukadder tepkilerini görmek için yine 31 Mart 2019 gecesini beklememiz gerekecek.

Açıkçası 55 yıldır siyaseti yakından takip eden biri olarak böylesi denemelerin yaşanacağı, bilinmezlerle dolu acayipliklerle dolu az seçim ortamı hatırlıyorum.

Bu tuhaf iklim umarım en azından sonuçları itibariyle umut verici bir dönemin başlangıcı, tünelin ucunda belirmeye çalışan yeni bir ışık huzmesi olur.

Karmaşıklık ve siyasi hesaplarla durmadan kurulup bozulan denklemler bugün itibariyle de bitmiş değil, o nedenle yapacağımız her türlü analiz daha tamamlanıp, okurla paylaşılmadan çöpe de gidebilir.

O nedenle olası sürprizleri bir yana bırakıp öngörülerimizi siyasetin doğal seyrine göre yazmaya çalışmamız gerekiyor. Ben de onu yapmaya gayret edeceğim:

Önümüzdeki yerel seçimlerde de tıpkı genel seçimlerde olduğu gibi ya meylettiğimiz parti kimi aday göstermiş olursa olsun sorgusuz ona oy vereceğiz, ya da siyasi kimliklerini bir süreliğine unutup gerçekten kenti yönetmeye talip olanları iş başına getireceğiz…

Tercih bize kalmış…

Bu makale de zaten partisinin adayına gözü kapalı oy veren kurşun askerleri değil, mevcutlar arasında hangisi kentimizi, beldemizi daha iyi yönetir sorularına kafa yoranları ilgilendiriyor.

Sağ, sol, ortacı yol hangi görüşü temsil ederse etsin, istisnasız tüm adaylar bu dönem daha da yüksek sesle “kenti birlikte yönetme” sözünü vermekte.

Bu geçer akçe sloganın da ötesine geçip, şeffaflıktan, hesap verebilir belediyecilikten dem vuranlar da var.

 “birlikte yönetme” vaadi aslında yeni değil.

Yıllardır duya duya kanıksadık. En son 2014 seçimlerinde adaylardan birinin en çarpıcı sloganıydı.

Sonra ne mi oldu?

Seçimleri kazandıktan sonra, her şeyi zaten kendisinin bildiğini keşfetti o aday…

Ve bırakın birlikte yönetmeyi, en küçük eleştiriyi, en masum uyarıyı bile hasmane bir tutum gibi gördü. Hasma karşı ne yapılması gerekiyorsa da onu yaptı.

Aslında sürpriz de yoktu..  Bugüne kadar “ben her şeyi biliyorum, beni seçin sizi yöneteyim” diyene rastlamadığım gibi, duyanı da görmedim.

Adayların hepsi şeffaf, hepsi hesap vermeye hazır hepsi “BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ” diyorlar… Demeye diyorlar da fiiliyatta durum ne?

“BİRLİKTE YÖNETECEĞİZ” diye yola çıkanların tümü de zaman içinde her şeyi bilen ve üstelik en iyi bilen dâhilere dönüyorlar.

Eleştirmek bir yana, aklı eren birinin aklının erdiği konuda dile getirdiği görüşünü dahi, “bilgini kendine sakla” kibriyle karşılıyorlar.

Maşallahları var; her konuya vakıflar. Vakıf oldukları bilgiler ortaokul öğrencisinin bu derslerdeki bilgileriyle sınırlı olsa da önemli değil. Önemli olanın seçim kazanmak olduğunu biliyor ve “kazanan haklıdır” ilkesinin geçerli olduğu futbol kuralını uyguluyorlar…

Çevreyi neyin kirletip kirletmediğini, yol düzenlemesinin nasıl yapılacağını, yeşil kente hangi ağacın daha çok katkı vereceğini, nakit akışını, kent trafiğini, insan sağlığını, bir mahalleye park mı, basket sahası mı kondurulacağını kısaca bir kentle ilgili aklınıza ne gelirse en iyi kendilerinin bildiğinin farkına varmakla kalmıyor, uyguluyorlar da…

Allah için yakın çevre de bu konuda elinden gelen katkıyı fazlasıyla veriyor.

Nereye cadde açılacağını, yolun nereden geçeceğini, kaldırım taşının cinsini, mezarlık duvarının rengini, toplu taşıma araçlarının güzergâhını hatta hangi otobüsün hangi saatlerde nereye gidip nereye gitmeyeceğini tek kişi belirliyor, yakın çevre de “münasiptir” diye alkışlıyor.

Seçimlerden önce adaylık süresince profil olarak halim selim, yumuşak başlı, karınca ezmez o kadar çok adayın seçildikten sonra nasıl da Frankenstein haline dönüştüğünü görerek geçti bir ömür.

Bu nedenle şeffaflık, birlikte yönetme konusunda yuvarlak ve artık halkın gına getirdiği söylemler yerine hem adayların daha inandırıcı, ete kemiğe bürünmüş, inandıran söylemler geliştirmesi, hem de biz seçmenlerin vaatlerin yerine getirilmesi konusunda daha farklı argümanlar, (ileride bir gün seçenlerin seçileni geri çağırma mekanizmasının hayata geçirilmesi beklentimiz de dahil) tartışmamız gerekiyor.

Bunun da en pratik ve temel yolu sokaktan başlayarak örgütlenmek ve yaşadığımız alanla ilgili alınacak kararlara, müdahil olmak…

Örneğin bir sokaktan mahalleye, semtten ilçeye kadar yapılacak yatırımın tercihi için kademeli olarak mutlaka yatırımdan etkilenecek ilçe sakinlerinin referandumuna başvurulmalı.

Sokağın kaldırımının nasıl olacağına, semte spor alanı mı çocuklara oyun parkı mı yapılacağına o çevrede yaşayanlar karar vermeli. En azından Belediye anket, (daha önemli yatırımsa) referandum sandığı gibi yöntemleri hayata geçirmeli. Başkan adayı bugünden somut örneklerle bu uygulamaları yapacağı vaadinden çok halkı ikna etmeli..

Seçim atmosferine girdiğimiz şu günlerde konu hem güncel hem de üzerinde fazlasıyla kafa yorulup konuşulacak önemde…

Karşımıza gelecek adayları kantara çıkardığımızda göz önüne alacağımız kriterler, ağızlara sakız “birlikte yönetme” vaadiyle de sınırlı değil.

Sırada “şeffaflık ve hesap verilebilirlik” ve benzeri sloganlar var ama yerimiz sınırlı..

Sonraki makalede de onları ele alalım, izninizle…”

* https://abdullahayan.wordpress.com/2018/11/

Abdullah Ayan