'Dünyada Değişen Dengeler ve Türkiye’ye Yansımaları' konulu panel düzenlendi
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 134. yıldönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen ikinci panel, 'Dünyada Değişen Dengeler ve Türkiye’ye Yansımaları'nı konu aldı. Moderötür Sami Altınkaya Yönetimindeki ikinci panelin konuşmacıları Dünya Gazetesi Yazarları Hakan Güldağ, Şeref Oğuz ve Vahap Munyar oldu. Ekonomiye ilişkin yaptıkları değerlendirmelerin ardından önümüzdeki süreçte atılması gereken adımlara dair görüşlerini paylaşan Dünya Gazetesi yazarları, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu risklerin yanı sıra sahip olduğu fırsatları da gözler önüne serdi. Yazarlar, iş dünyasına bu fırsatları nasıl değerlendirilebilecekleri noktasında değerlendirmeler de yaptı.
Güldağ: "Önce fabrikaların teknolojik dönüşümü sağlanmalı"
Dünyadaki gelişmeleri kimsenin tam olarak tanımlayamadığına değinerek başladığı konuşmasında Hakan Güldağ, "Dünya nereye gidiyor, yönü nedir, dünyaya yön veren ana paradigma nedir kimse söyleyemiyor. Bugün dünya giderek kuralsız ve riskli bir yer haline geliyor" dedi. Dünyada bir türbülans olduğunu ve bunun Türkiye dahil tüm ülkeleri ciddi şekilde etkilediğini kaydeden Güldağ, "Bir de kendimizin içeride yarattığımız belirsizlikler var" ifadelerini kullandı. Siyasi belirsizliklerin yanında dünyayı teknolojik dönüşümlerin de etkilediğine dikkat çeken Güldağ, özellikle Türkiye'nin bu teknolojik dönüşüme cevap veremediğini anlattı. Türkiye'de teknolojik dönüşümün henüz içselleştirilemediğini kaydeden Güldağ, şirketlerin teknolojik dönüşümü gerçekleştirilmeden bu alanda verilen eğitimlerin de yerini bulamayacağını vurguladı.
"Memleketin reform ajandası belli"
Türkiye'nin büyüme rakamlarını da değerlendiren Güldağ, ülkenin geçmişte iç göçle büyüdüğünü belirterek şunları söyledi:
"1960’ta Türkiye'de şehirlerde yaşayan nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 30’du. Şimdi yüzde 78. Biz kentli olabildik mi ayrı sorun ama şehirleştik. Bunun yarattığı bir dinamizm oldu. Köyde yaşayan insanlar şehre gelip hizmetler sektöründe çalıştı. Köye göre verimliliklerini tam 3 kat artırdı. Bu da bize büyüme getirdi. Ama şimdi iç göçün yarattığı uzun vadeli büyüme dinamiğine sahip değiliz. Çok farkında değiliz ama onun yerine neyi koyacağımızı da düşünmüyoruz. Bana göre onun yerine konulabilecek bir tane konu var. O da üretmek."
Türkiye'nin bölgesinde ciddi bir sanayi ülkesi haline geldiğini kaydeden Güldağ, üstelik çevre ülkeler gibi birkaç alanda değil, bir çok alanda üretim yapıldığını bildirdi. Ekonomik kalkınma için Güney Kore'nin ya da dönemin Almanya'sının taklit edilmesini doğru bulmadığını kaydeden Güldağ sözlerini şöyle tamamladı:
"Bugün dünyada yeni sanayi devrimi ortaya çıktı. Henüz tam olarak kimsenin kavrayamadığı yeni teknolojiler, Türkiye'nin teknolojik dönüşüm ihtiyacı ile bire bir örtüşüyor. Biyoteknoloji, nanoteknoloji, yapay zeka gibi konular tüm sektörleri toplu olarak yükseltme kabiliyetine sahip. Memleketin reform ajandası belli. Uzakta aramaya gerek yok. Kurgumuz, tüm sektörleri yukarı taşıyacak teknolojik platform seçimini yapmak ve üretmek olmalı."
Oğuz: "Halen ajandamızda işbirliği yok"
Gazeteci Şeref Oğuz ise Türk şirketlerinin dünya ile rekabet edebilme koşullarına değindi. Türkiye'nin sanayileşmede artık dünyada özel bir yeri bulunduğunu kaydeden Oğuz, "Üretiyoruz, satıyoruz, ihracat yapıyoruz ama bir adım öne gitmek adına içinde bulunduğumuz konfor tuzaklarından çıkmalıyız. Bugün bir adım daha ileri gidebilmemiz için işbirliğine ağırlık vermeliyiz. İşbirliği hala ajandamıza girmiş değil. Oysa bunu yapan şirketler öne geçiyor. Herkes kendi başına iş yapmaya kalkıyor. Bu dünya eskide kaldı. Bugün bir arada çalışmıyorsan olmuyor" değerlendirmesini yaptı. İkinci olarak ölçek ekonomisinin halen önemsenmediğine dikkat çeken Oğuz, "Azıcık aşım kaygısız başım deniyor. Çok sayıda küçük KOBİ var ve bunları orta boya taşıyamadık" dedi. Tarım ülkesi Türkiye'nin miras hukuku nedeniyle bu sektörde de sorun yaşadığını kaydeden Oğuz, ardından firmaları ve ülkeyi başarıya götürecek adımların neler olabileceğini anlattı.
Başarı için teknoloji ve liyakate önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Oğuz şunları söyledi:
"Kabiliyeti ön planda tutmalıyız. kamuda da özel sektörde de önemli noktalarda çalışacak kişilerle kan bağı aramamalı, bu alandaki kabiliyetli kişilerin yolunu açmalıyız. Vasatlığı yücelten bir yapı ile gelebileceğimiz seviye belli. Orta gelir tuzağında patinaj yapma nedenimiz de bu. Biz sadece başımız sıkışınca işin ehli kişilerle çalışıyoruz. Bunu her zaman yapmalıyız."
"İkinci nesli refah kadar sorunlara da ortak etmeliyiz"
Eğitimde de istenen performansın yakalanamadığını, diploma üretmekten öteye gidilemediğini kaydeden Şeref Oğuz, "Ben teşekkür ve takdirin bu kadar yaygın, ama başarının bu kadar düşük olduğu bir dönemi hatırlamıyorum" dedi. 2. kuşak sanayicilerin kendilerinden sonraki nesli yetiştirme noktasında yeterli çaba göstermediğine değinen Oğuz, "Firmalar kendisinden sonraki nesli yetiştirmediği için süreklilik olmuyor. Çocuklarınızı refaha ortak ettiğiniz kadar sorunlara da ortak etmelisiniz. Hayatın içinde utanç, hayal kırıklıkları, çöküntüyü bilmiyorsanız verimlilik de çıkmıyor. Çocukları konfor içinde tutarak başarı gelmiyor" dedi. Birinci kuşağın kolay zamanlar yarattığını, ikinci kuşağın rahat zamanlar ürettiğini ifade eden Oğuz, bunun üzerine üçüncü kuşağın gevşek kabiliyete sahip olmasıyla birlikte yine zor zamanların geri geldiğini ve firmaların kapandığını söyledi.
Son yıllarda rekabet için çözümün teknolojide arandığını ancak teknolojiye fetişist yapı içinde hayranlığı doğru bulmadığını vurgulayan Oğuz, "Üretmediğiniz teknolojiye büyük ihtimal para ödeyeceksiniz. Üretmediğin teknoloji sana hizmet etmiyor demektir. Elin gıdası ile karnını doyuramazsın, elin savunma sanayisi, akıllı silahı ile ülkeni savunamazsın. Elin yönetim bilgi sistemiyle ülkeni yönetemezsin. Makineler akıllı iken sen akıllı olup network üretemezsen varlığını sürdüremezsin. Kısaca teknolojiyi üretmezsen Endüstri yine 4, sen ise 0 olursun" ifadelerini kullandı.
Munyar: "Gelecek nesilleri yetiştirebilmek önemli"
Gelecek nesillerin yetiştirilmesinin önemine değinen bir diğer isim Vahap Munyar oldu. "Önemli olan sonraki nesilleri yetiştirebilmek. Çünkü Türkiye'de şirketlerin devamı gelmiyor" diyen Munyar, konuyla ilgili Türk ve Amerikan şirketlerin tutumuna dair örnekler verdi. Amerikan şirketlerinin çocuklarını küçük yaştan itibaren çalıştıkları sektöre dair eğitmeye başladığını kaydeden Munyar, Türk firmaların ise çocuklarını rahat ettirmeye çalıştığını, şirketten uzak tutmayı tercih ettiğini ve şirketin devamlılığı noktasını gerektiği kadar önemsemediğini söyledi.
Ardından eğitim sistemine değinen Munyar, "Eğitim modelimiz biraz beklentiyi yükselten bir model. Türkiye’nin her tarafına, tüm illere üniversite kurduk. Herkes üniversite mezunu olduğu için kariyer konusunda da yüksek maaşlar konusunda da beklentiler arttı. Herkes şehirde çalışmak istiyor ve en azından orta yönetici sıfatı kazanmak istiyor. Kimse ara eleman olmak, fabrikada çalışmak istemiyor. Bu nedenle fabrikalar çalıştıracak ara eleman bulamıyor. Biz mevcut yapıda yeni iş olanakları yaratamadığımız gibi beklentileri de yükselterek istihdam konusunu ciddi bir açmaza sürüklüyoruz" dedi.
Ara eleman konusunda Türkiye genelinde organize sanayi bölgelerine güzel okullar açıldığını hatırlatan Munyar, "Bu insanlar fabrikalarda ara eleman olarak başlatılıp işlerini iyi yapmaları halinde kendilerini geliştirirlerse iyi bir kariyer planlaması ile fırsatlar sunulabilir. Böylece ara eleman olarak başlasa da yükseleceğini bilen kişinin o alanda çalışmak isteyeceğine inanıyorum" değerlendirmesini yaptı.
Dış ticarete de değinen Munyar, sözlerini bu konudaki değerlendirmeleriyle şöyle tamamladı:
"Bizler hikaye taşıyıcılarız. Sizler gibi ziyaret ettiğimiz illerdeki iş insanlarıyla görüşüyoruz. Yaptığımız görüşmelerden edindiğim izlenime göre dış politikada Türkiye'nin attığı adımlarla kendisini yalnızlaştırdığı görüşü hakim. Dış politikada kendimizi bu kadar yalnızlaştırırsak ne dışarıdan para getirebilirsiniz ne yatırım getirebilirsiniz. Ne de dışarıdan üretmek için mal alabilirsiniz. Bu konulara dikkat edilmeli."