Küresel güç oyunları, İhmal edilen Mersin’ in önündeki tarihi fırsat-1
Fukuyama’ ya göre; tarihi yapanın ideolojilerdi ve önce faşizmin ardından da Sovyet tarzı komünizmin tarih içinde yok olmaları sonucu geriye ayakta kalan liberalizm tek sistem olarak egemen olacaktı…
Ekonomide liberalizm, siyasal sistemde demokrasi ‘Yeni Dünya Düzeni’ nin omurgasını oluştururken, dalga dalga büyüyen küreselleşmenin bayrağı zaman içinde ulus devletlerin hegemonyasını da sona erdirecekti…
Fukuyama ve destekçilerinin savunduğu tezin çatırdaması sadece on yıl aldı…
O on yıl içinde ucuz ve kalifiye olmaya yatkın iş gücüyle Çin dünyanın en büyük üretim üssü haline geldi.
Gelişmiş ülkeler öncelikle emek yoğun üretimden çekilirken, trilyonlarca dolarlık ‘artı değer’ e sahip dev şirketler Çin’ e sermaye akıtıp dünyayı daha ucuz ürünle buluşturdular…
Ucuz ürün, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde bir yanıyla işsizliğe yol açıyor ancak diğer yanıyla toplumların büyük kesiminin daha fazla ürüne çok daha kolay erişimini sağlıyordu…
Ancak sürecin hesaba katılmayan aksaklıkları kısa zamanda farklı boyutlarıyla ortaya çıkmaya başladı.
1990’ larda Sovyetlerin dağılmasıyla aynı döneme denk gelen Çin’ in küresel fabrika olarak büyüme macerası on yılın sonunda bir yandan refah düzeyini arttırıp ‘orta gelir tuzağından’ çıkma temayülü gösterirken, örneğin ABD ve AB özelinde Çin merkezli uzak doğu ülkelerine kayan üretim milyonlarca insanı işsiz bıraktı…
Çin’ in zenginleşerek yumuşak ta olsa demokrasiye meyledeceği beklentileriyle 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ ne kabulü ardından özellikle Obama döneminde hızlanan küresel oyuna dahil edilme fikri, kısa zamanda ABD’ ye meydan okuyan, baş edilmesi olanaksız bir devin dünya sahnesinin en önemli iki gücünden biri haline gelmesiyle sonuçlandı.
Bugün Çin, teknoloji, savunma sanayi başta olmak üzere her alanda ABD ile boy ölçüşürken ‘Devlet Kapitalizmi’ olarak tanımlanacak bir modelle gücüne güç katıyor…
Obama ardından popülist söylemlerle iş başına gelen Trump, ticaret savaşlarını başlatarak Çin’ i terbiye etmeye çalışırken, benzer silahlarla daha güçlü yanıtlar veren bir devin artık kontrolden çıktığını görmekte gecikmeyecekti…
Örneğin Çin ürünlerini yüksek gümrük vergileriyle durdurmaya çalışan ABD’ ye karşı, Çin para birimi Yuan’ ı düşük tutarak çözüm geliştirmekle kalmıyor, ABD’ yi kurucusu olduğu ve oyun kurallarını belirlediği Dünya Ticaret Örgütü’ ne oyunbozanlık ettiği gerekçesiyle şikâyet etmekten geri durmuyordu…
Çin mallarına yüksek gümrük vergileri ve kotalar koyan Trump, Çin’ in aynı yönteme başvurması sonucu, tarım üretimiyle ayakta duran ve kendisine en büyük desteği veren üreticilerin en önemli ürünü mısıra Çin’ in yüksek vergiler getirmesiyle tabanın kaymakta olduğunu görüyordu…
Küresel ticaret bu savaşlarla sendelerken asıl vurgun beklenmedik bir gelişmeyle ortaya çıktı. 2020 Mart ayında tüm dünyanın evlerine kapanmasına yol açan pandemi dalgası küresel üretimin aniden durması yanında ve daha da önemlisi küresel tedarik zincirinin kopmasına yol açtı…
ABD’ de şahin Trump, 4 yılın sonunda Başkanlık seçimlerini kaybederken, daha güvercin politikaları savunan Biden’ in iş başına gelmesiyle dünyadaki gerginliklerin yerini daha yumuşak bir iklimin alması bekleniyordu.
Öyle olmadı, pandemi şoku atlatılamamışken, Putin Rusya’ sının Ukrayna’ ya saldırısıyla başlayan ve kısa zamanda sona ermesi ön görülmeyen, aksine çok daha geniş cephelere yayılma temayülü gösteren sıcak savaş kaotik sorunlara eklendi…
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla güçlenen ‘Tarihin Sonu’ tezi onu ayakta tutan ekonomide liberalizm ve Siyasi alanda demokrasi gibi iki temel argümana karşı Çin’ in tek parti diktası ve Komünist partinin kontrolündeki ekonomiyle çökmüş bulunuyor…
Ve Çin gelişmiş ülkelerin silahıyla onları alt ederken ulaştığı menzil itibariyle çok daha güçlü biçimde yoluna devam ediyor…
Çin’ e karşı Obama dönemindeki hoş görü ve iyimserliğin de, Trump ile başlayan ticaret savaşlarının da sonuç vermediğini gören Biden yönetimindeki ABD bir yandan Çin’ i Tayvan ile bir çatışmaya sokmaya çalışırken çok daha önemli bir hamle daha yapıyor…
Çin’ de hayal etmediği kadar büyüyen Fukuyama, tarihi yapanın ideolojiler olduğu düşünüldüğünde liberalizmin karşısında olan faşizm ve komünizmin tarih içinde yok olmaları sonucu, sadece liberalizmin kalması el finans aktörlerinin desteğiyle ABD yeni yatırım ve üretim üssü olarak Meksika’ yı keşfetmeye başladı…
Bir taşla birkaç kuş vurma misali; ABD, duvarlar örmesine karşı engel olamadığı Meksika kaynaklı göçü refahı o topraklara kaydırarak önlemeye çalışırken, Çin’ e alternatif üstelik komşu olması nedeniyle aksaması hayli güç tedarik zinciriyle beslenen yeni bir üretim vahası yaratma çabasında…
Zengin ABD ve Kanada’ yı beslerken önce Meksika ardından büyük olasılıkla orta ve güney Amerika’ yı zaman içinde değiştirip dönüştürecek stratejik hamle gün geçtikçe güçleniyor..
Fukuyama’ nın 'Tarihin Sonu' diye tanımladığı ve tarihi yapanın ideolojiler olduğu tezi ışığında liberalizme karşı faşizm ve komünizmin yenilmeleri ve tarih içinde yok olmaları sonucunu doğurdu mu?
Yoksa en azından faşizm kimlik değiştirip farklı yeni versiyonlarla karşımıza mı çıkıyor? Sorusu üzerinde durmaya değer tartışmalı bir konu…
Fukuyama tezinin temelini oluşturan ve küresel anlamda tek ekonomi modelinin liberalizm olduğu iddiasına karşı, Çin' in kendine özgü modeliyle 30 yıla sığdırdığı nefes kesen büyüme* ve bugün itibariyle ulaştığı konum, ülkeye sermaye akıtan küresel finans kapitali tedirgin edecek kırılma noktasına yaklaşıyor…
Meksika’ yı Çin’e alternatif yeni üretim ve tedarik üssü olarak potaya sokmaya çalışan ABD bu adımları atarken, Rusya’ nın Ukrayna saldırısıyla sarsılan ve Çin’ e karşı da eli hayli zayıf Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere ne yapacak?
Sorunun yanıtı ve değerlendirebilirse Mersin’ in merkezinde olduğu Çukurova havzası başta olmak üzere Türkiye’ yi değiştirip dönüştürecek tarihi fırsatlar, sonraki makale konusu…
*Çin’ in son 30 yıllık toplam hasıla değişimi ve Türkiye/Çin kişi başı milli gelir karşılaştırması
Abdullah Ayan