Refahı ıskalamak… 2003’ten 2023’ e dönüşemeyen Türkiye… -2

2004 yerel seçimleri öncesi AB ile uyum çerçevesinde merkezi idarenin çoğu yetkisini yerele devretmeye niyetlenen AKP oldukça kapsamlı bir düzenlemeyi Meclisten geçirdi ancak yasa dönemin Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere iade edilirken Ankara’ nın gerçek muktedirlerinin vesayeti bırakmama çabaları galip geldi…

Yerel halkın karar mekanizmalarına katılması beklentisiyle 2003’ te kaleme aldığım ve o günlerdeki değişim umudunu, dönemin iklimini yansıtan makalenin ikinci bölümünü aşağıda bulacaksınız…

Neleri ıskaladığımız sorusuna herkesin kendi görüşüne göre yanıt vermesi doğal…

Dilerim, değerlendirmeler ‘ kendi mahalleleri dışına çıkan’ objektif bir açıdan yapılır…

**

“Doğru dürüst yetki devrinin olmadığı bugün bile, ÖRGÜTSÜZ, TEPKİSİZ, DUYARSIZ KENT YAŞAYANLARI YÜZÜNDEN YAŞAMAK ZORUNDA OLDUĞUMUZ SORUNLARI GÖZ ARDI EDEMEYİZ.

Mevcut yetkilerin rahatlıkla suiistimal edildiği, halk adına hiçbir denetleme mekanizmasının kurulmadığı ortadayken, bu kafayla çok daha güçlendirilecek yönetimleri, yöneticileri nasıl denetleyeceğiz?.

Kentlerde gerçekleştirilecek PROJELERİN ÖNCELİĞİNE, KAYNAKLARIN OPTİMUM KULLANILMASINA kimler, nasıl karar verecek?

En ince ayrıntısına kadar halkın bilgilendirilmediği projeleri, birileri çıkar önceliklerine göre hayata geçirecekse, ÖNCELİKLER VE TERCİHLER KONUSUNDA KARAR VERİCİLERİ HANGİ YÖNTEMLE ETKİLEYECEK, DENETLEYECEK, GEREKİRSE NASIL ENGELLEYECEĞİZ????

Bir parkın düzenlenmesine, üst geçit yapılmasına, yol açılmasına, kaldırıma döşenecek taşın rengine sessiz çoğunluk karar veremediğine göre önümüzde iki yol kalıyor:

-O kentin bireylerinden oluşan örgütlerin uygulayacağı demokratik baskı,

-Bunun sağlanamadığı koşullarda “BİRİLERİ” bir araya gelip, kentin gereksinimlerine, önceliklerine göre değil, “O BİRİLERİNİN” çıkarlarına, çalıp çırpma yeteneklerine göre projeleri kafalarında tasarlayıp hayata geçireceklerdir.

Katılımcı demokrasi; örgütlü bireylerin, duyarlı hemşehrilerin kentlerinde başarılı olur.

Böylesi kültürün potasında yetişmiş cesaret ve birikimde insanlarınız, demokrasi sahnesinde yer alacak oyuncularınız yoksa dünya liginde tutunamaz, küme düşersiniz.

Merkeziyetçi yönetimde birileri sizin yerinize düşünüp projelerini uygulatırken, birey ve örgütlerin olmadığı yerelleşmede, bu kez merkezin yerini alan, “SEÇTİĞİNİZ BİRİLERİ” size danışma gereği duymadan kentleri yönetmeye, yatırım tercihlerini, proje önceliklerini çıkar ilişkilerine göre kurgulamaya başlarlar.

Katılımcı demokrasiyi hak ettiğine inananlar, bunun bedelini ödemeli, gereğini yerine getirmelidir.

Bazı bölgelerin imara açılması, park düzenlemesi, oyun alanları gibi herkesin günlük hayatından eklentiler yapacağı sınırsız projenin hayata geçirilmesinde, bireylerin oluşturduğu örgütlerin, derneklerin demokratik baskı unsuru olmaları bu nedenle önemli.

 

Aksi takdirde temsilinin yerini alacak katılımcı demokraside üstüne düşeni yapmayanlar, suç yönetim biçiminde imişçesine, yarın “GELEN GİDENİ ARATIR” diyeceklerdir.

Yeni dönemde katılımcı demokrasiyi proje demokrasisiyle pekiştirip zenginleştirerek yerele indirgeyip uygulamak zorundayız.

Ancak o koşullarda projeler çıkar ilişkileriyle “KAPALI KAPILAR” arkasında hazırlanmaz.

Kentin söyleyecek sözü, önerisi olan tüm bireyleri ve sivil toplum kuruluşları projelerin; “DÜŞÜNCE-HAZIRLIK- ÜRETİM-UYGULAMA” aşamalarının tamamında yer alıp ortaya çıkacak sonuca katlanmak, gerekirse de savunmak zorundadırlar.

Kolektif akılın güçlü kılındığı, projelere daha fazla kentlinin sahip çıktığı yerel demokrasiden söz ediyoruz. Ancak bu tür bir yönetişim anlayışında, ÇIKAR İLİŞKİLİ KÜÇÜK KÜMELERİN, KENT YÖNETTİĞİNİ İDDİA EDERKEN ASLINDA CEBİNİ DOLDURANLARIN hayat bulması mümkün değildir.

Unutulmamalıdır ki katılımcı demokrasiyi sivil toplum kurumlarını çoğaltıp, güçlü kılarak var edebiliriz.

Ve yine unutulmamalıdır ki iyinin kötüye galip gelmesi sorumlu bireylerin kaderine el koymasıyla mümkün olacaktır.

Not: Yerel yönetimler yasası hazırlanırken, Mersin gibi özel konumu olan kentlerin toplumsal örgütlerinin projeler geliştirmesi, sorunları giderecek yasal düzenlemeler konusunda öneriler getirmesi gerekiyor.

323 km lik kıyısı, 70 belediyesi ile (Ankara’nın 67, İstanbul’un 74, Adana’nın 53) çok farklı sorunları, sorunların içinden çözümler üretecek potansiyeli olan Mersin’in, İstanbul gibi farklı şekilde ele alınmasını sağlama adına, bu kentteki her birey ve kuruma düşen tarihi sorumluluk var.

Çoğunluğu sahil kesiminde yer alan belediyelerin temel sorunları ancak sağlanacak büyük bir koordinasyonla çözülebilir.

Arıtma, katı atık, içme suyu, deniz, kara, demiryolu ulaşım sorunları ortak geliştirilecek projelerin koordinatör bir belediye başkanlığına verilmesiyle giderilebilir.

Sahilde yaşanan yağma, yüksek katlı binaların yarattığı anarşi de tek elden yürütülecek imar planlaması çerçevesinde önlenebilir.

2023 te sahilleri yüksek binalardan, işgalden arındırılmış Mersin’in yeniden nasıl yaratılabileceğini, dünyaya turizm ve ticaret kenti olarak sunulabileceğini başka bir yazıda irdeleyeceğiz”

Abdullah Ayan