Karaduvar’ ın Kara Bahtı…* (12 Temmuz 2004) Abdullah Ayan yazdı
“Metallerin anası nasıl yaktılar seni,
Isırdılar her yanını, işkence ettiler sana,
kemirmedik yer bırakmadılar vücudunda sonra da..
artık koruyamayınca seni putlar,
çürüyesin diye bıraktılar seni... “
(mineraller / Pablo Neruda)
…
Mersin'in doğusunda bir köy Karaduvar..
Balıkçı barınağı tarihi kalıntıları sahile vuran dalgaları ile kentin içinde ama kentin gürültüsünden uzak bir köy...
Sakin, kendi halinde, balıkçılıkla, turfanda sebze yetiştirerek geçinen, bir kıyıcıkta gizli...
Belde bile olamamış, Mersin Akdeniz belediyesi sınırları içinde kalsa da Büyükşehir Belediyesi dâhil kimselerden fazla bir şey beklemeyen, yavaşlatılmış bir hayata tutunmuş insanların diyarı…
Bakmayın bugünkü mahzun garipliğine…
Emekleyen çocuktan farksız Mersin’ e karşı, Karaduvar’ ın çağlar öncesine, antik döneme uzanan bir öyküsü vardı artık unutulmuş…
Günümüzdeki biçareliği kimse yanıltmasın daha da öncesi var mıdır bilemem ama yazıtlarda yer alan bilgilere göre beş bin yıllık geçmişine ulaşmak mümkün Karaduvar' ın...
Mitolojide Karaduvar Anchiale olarak geçer...
Eski Yunan gezgin coğrafyacısı Aristobulos, Asur kralı Sardanapal' ın Tarsos (Tarsus) ve Anchiale' yi bir gün içinde inşa ettiğini anlatır..
Ona göre Sardanapal' ın mezarı ve sağ elinin parmaklarını şıklattığı halini anlatan taş heykeli de Karaduvar’ dadır... -kim bilir bugün nerede?-
Aristobulos, heykelin yanında Asur dilinde yazılmış bir kitabede “Anakyndar Sardanapal, Anchiale' yi ve Tarsos'u bir günde kurdu...’Ye, iç, neşelen’ , "çünkü hayattaki diğer şeyler bundan daha değerli değildir" yazılı bir metin olduğunu, şaklayan parmakların da kitabedeki bu ifade ile örtüştüğünü belirtir..
Milattan önce 333 tarihinde Pers kralı 3. Darius ile yapmış olduğu İssos savaşından hemen önce Alexander (Büyük İskender) lojistik önemi nedeniyle zapt ettiği Anchiale' de -Karaduvar- o dönemden günümüze su kemerleri, yapı kalıntıları yanında bir höyük ile Romalılardan kalma mozaikli bir hamam kalmış...
Tabii bir de kitabede yer alan “ye, iç, neşelen” anlayışına uygun yaşayan atalarının genlerini günümüze taşıyan, hep neşeli, güler yüzlü, sakin insanlar...
Bir başka gelir Karaduvar' a bahar...
Tepelerdeki karla dolu Toros dağlarının zemheri soğuğuna inat baharın müjdecisi mis kokulu nergis yanında ilk iri yapraklı nane, roka, taze sarımsak Şubat ortalarında Karaduvar'da boy gösterir...
Anadolu kar altında iken birliklerinizi Akdeniz güneşi muhtar habibin güneşten de sıcak gülümseyişiyle sizi karşıladığı deniz kenarındaki balıkçının terasına oturur yağız tenli köy çocuklarının sofrayı donatmasını izlersiniz..
Uzanıp ayaklarınızla dokunacağınız Akdeniz'in uçsuz bucaksız ufuklarına dalar, Kemal Burkay' ın Sezen’ in ezgileriyle ölümsüzleşen dizelerini mırıldanırsınız birden...
"Hadi gülümse...
iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse..."
Karaduvar’ da, gam kasvet dağılır, masadaki dostlarla muhabbetin derinliğine dalar, baharı müjdeleyen ılık ikindi vakti her yanınızı saran mahmur sarhoşluğun hiç bitmemesini istersiniz..
Balık, roka, iri nanesi ile Karaduvar, kızıl havalarını var eden güneşin denizi alevleriyle yakarak ufukta erimesi kadar, masada oturanların o gülümseyişi yanında kapıdan her gireni 40 yıllık dost gibi kucaklayan Muhtar Habip’ in yüzündeki mutluluğun resmini yapma arzusu kaplar ruhunuzu..
Benim için, ‘Habip başkan’ resmi unvanıyla Karaduvar muhtarı Habib Hazar’ın yüzündeki gülümseme silinip kayboldu son günlerde…
Aylardır yüzünden düşen bin parça...
Sadece kendisi değil Kara duvarın bilinçli sakinleri de gergin bir bekleyiş içinde uzun zamandır...
Az ötedeki Akgübre’ nin bacasından tüten 'sarı ölüm' kükürt gazlarının kirlettiği, eskiden denizin mavisiyle kesişen mavi gökyüzünü yoğun toz bulutunun örtmesi yetmezmiş gibi, şimdi de bölgeyi istila eden 'kara petrol' ün kirli siyahı, suları, denizi, doğayı, kısaca yaşamı var eden ne varsa kirletiyor, tüketiyor...
"Yer Demir Gök Bakır" Karaduvar'da gerçek oluyor..
Sarı dumanın etkisiyle kaçan kuşların ardından şimdi de binlerce yıldır sahillerin konuğu sembolü ak martılar terk ediyor bölgeyi…
Son bir yıldır yaşananlar Akgübre’ nin yavaş yavaş öldüren dumanından da beter tek kelimeyle tam bir kara felaketi yansıtmakla kalmıyor, gözlerimize sokuyor adeta…
Ülkede ne kadar akaryakıt şirketi varsa istila ettikleri Karaduvar’ ı depolama çiftlikleriyle işgal etmiş durumda..
4 mevsim mahsul veren bereketli tarım alanları, çiçek seraları, yerini tank çiftliklerine bırakırken, yetkili kurumlar ve yukarıdan aşağıya tüm yöneticiler sadece izlemekle yetiniyor vahşi işgali…
Sardanapal’ ın ‘yiyip, için, eğlenin’ felsefesiyle bir günde kurduğu Anchiale antik şehri, günümüzde kara yüzlü petrolün yuvalandığı Karaduvar’ a eviriliyor…
Resmi belgelere raporlara dayalı bilgiler ortaya çıktıkça insanların bu kadarı da olmaz dediği bir doğa katliamı, çevre yağmasını elimiz böğrümüzde izliyoruz Karaduvar’ da…
*Karaduvar’ ın uzun yıllar akaryakıt şirketlerince depolama üssü olarak istila edilmesi 2004’ te had safhaya çıkmış, Haziran 2004’ te bir şirkete ait siloların yanmasıyla halk nasıl bir felaketin eşiğinde olduğuna tanık olurken,
bu makalenin kaleme alındığı 12 Temmuz’dan sadece iki hafta sonra Ataş Rafinerisinde 15 bin tonluk tankın alev almasıyla başta Karaduvar olmak üzere tüm Mersin günlerce diken üzerinde oturmuş, duman solumuştu…
Makale tam da o ruh haliyle yazılmıştı…
Abdullah Ayan