Başlıkta Tayland yer alıyor ama 1997ʹ de tüm doğu, güneydoğu Asya kaplanlarını yere seren kriz domino etkisiyle birbiri peşi sıra ülkeden ülkeye sıçrayarak pek çok ülkeyi etkilemiş, yıllar boyu olumlu, olumsuz sonuçlarıyla tartışıla gelmiştir.
Bugün Türkiyeʹ de içinden geçmekte olduğumuz süreci anlamak ve ülke ekonomisini sarsan krizden çıkış yollarıyla ilgili önermelerde bulunmak için de 1997ʹ de Asyaʹ da yayılan yangını nedenleri ve sonuçlarıyla yeniden anımsamakta yarar var.
AB ve Japonyaʹ da büyümenin zayıflamasıyla yeni pazarlar peşine düşen küresel sermaye kısa zamanda Tayland, Endonezya, Güney Kore gibi ülkelere yönelir.
Aslında karşılıklı bir aşk söz konusudur.
Büyümeyi dışarıdan gelecek finansmanla gerçekleştirmeyi düşünen ülke yönetimleri ve akıttıkları paradan para kazanmak peşinde olan küresel sermaye kısa zamanda müthiş bir uyum sağlar.
1990ʹ ların başından ortalarına kadar Tayland başta olmak üzere sonradan krize sürüklenecek diğer bölge ülkelerinin tamamı %10ʹ ların üzerindeki büyüme oranlarıyla tüm dünyanın ilgi odağı halindedirler
Sabit kur ve yüksek faize dayalı hale getirilen ve devlet tarafından da desteklenen yabancı sermayeyi çekme girişimleri karşılık bulur. Böylece sıcak paraya dayalı büyüme ve tüketim çılgınlığı sarar dört yanı
ABD ve Japonyaʹ da faizlerin yerlerde sürünmesi nedeniyle yeni avlar aramakta olan küresel sermaye kan kokusunu almakta gecikmez.
Getirip Tayland Bahtʹ ına çevirdiği parayı ülke tahvillerine veya borç olarak yerel bankalarına yüksek faizle yatırır, günü geldiğinde de parasını faiziyle birlikte sabit kur sayesinde dolara çevirip başka mümbit bölgelere kanat çırpar
Formül iyidir hoştur ama balayı uzun sürmez.
Yabancı fonların, yatırımcıların başını döndüren sabit kur bir süre sonra Asya kaplanlarını var eden en önemli sektörlerden ihracata sekte vurmaya başlar. Baht gibi yerel paralar tıpkı dolar gibi değer kazanır. Bu ise ihraç ürünlerinin dış piyasalara satılmasını zorlaştıran ve rekabetçiliği yok eden en önemli faktörlerden biri haline gelir.
Özellikle de 1990ʹ lardan başlayarak dünya sahnesine hızlı giriş yapan Çinʹ in parası Yuanʹ ın değerini düşük tutması büyümenin iki lokomotifinden biri olan ihracatı duraklatır. Diğer lokomotif olan inşaat sektöründe ise zaten yeterince şişmiş olan bir balon patlamaya hazır beklemektedir.
Bilişim ve iletişimin küçük bir köy haline getirdiği dünyada küresel sermayenin ışık hızında hareket edebilmesi de eklenince, konar/göçer finansörlerin sıcak paralarına bağımlı hale gelen ülke ekonomileri, bir zamanlar büyümelerine omuz veren kaynakların paralarını çekip gitmeye başlamalarıyla kurulan hayal dünyasının bir anda yıkıldığını göreceklerdir.
Taylandʹ ın 8-10 yıl süren mutluluk masalını 1997ʹ de kabusa çeviren süreç te böyle başlar ve gelişir. Yabancı bankalardan yoğun biçimde üstelik kısa vadeli borçlanmayla aldıkları dövizleri kredi olarak patronlarına, siyaseten güçlü gördükleri holdinglere, bürokrasinin rüşvet çarkına ortak üç kağıtçı yatırımcılara sabit kurun hep öyle kalacağı varsayımıyla Baht olarak dağıtan yerel bankalar krizin patlak vermesiyle ödenmesi imkansız faturalarla karşılaşır.
Başlayan panikte Bahtʹ ı korumak için gelen döviz taleplerini sabit kurdan karşılayan Merkez Bankası elinde avucunda mevcut ne kadar rezervi varsa (Yapılan hesaplamalara göre Taylandʹın o günlerde 20 milyar doları ucuz fiyattan kaptırdığı söylense de kimi analizlere göre rakam 40 milyar dolar civarındadır) satar ama yürütülen operasyon kaçmakta olan yabancı fonlarla, dış bankalara can suyu olmaktan başka işe yaramaz.
2 Temmuz 1997 günü Tayland, sürdürülen sistemin iflası anlamına gelen Bahtʹ ı korumaktan vazgeçip dalgalanmaya bırakır.
Baht bir günün içinde %30 değer kaybeder. Kasırga dindiğinde ise; 36 bin Baht ile 1 dolar alınabilen Taylandʹ ta artık bir dolar 64 bin bahta eşittir. Başka ifadeyle para %77 devalüe edilmiştir.
Ülkede yoksullaşan geniş halk kesimleri yanında o güne kadar keyif süren ve sırtını siyasete ya da rüşvet çarkıyla bürokrasiye dayayan pek çok şirket te batar.
İthalata ve yabancı kaynaklara dayalı ekonomi çarkları ise o on yıllık masalımsı dönem sonunda bambaşka bir paradigmaya evrilir.
1988ʹ den başlayarak 1997ʹ e kadar açık veren dış ticaret dengesi 1998ʹ de ilk kez fazla verir. Bunda pahalılaşan baht yüzünden 1996ʹ da 64 milyar dolara ulaşan ithalatın 1998ʹ de 38,7 milyar dolara gerilemesinin büyük payı vardır.
Tayland 1997 krizinden çıkarken her ne kadar Güney Kore çapında bir performans sergileyemese de, milli hasılasının üçte ikisi ihracattan oluşan bir ülke. Üstelik öne çıkan ihracat kalemleri sıralamasında bilgisayar ve parçaları gibi yüksek teknolojiye dayalı ürünler ilk sırada olmak üzere otomotiv ve parçaları, plastik ürünler, kimya sanayi ve kauçuk ürünlerinin öne çıktığı bir ülke
2017ʹ de 230 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirip, 190 milyar dolarlık ithalata karşı 40 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali dış borcu ise 130 milyar dolar civarı Bir başka ifadeyle yıllık ihracatın yarısı oranına yakın bir borç söz konusu
Aslında soluklanıp can alıcı soruyu sormanın tam zamanı!
Tayland ve Güney Kore neden 1997 krizinden dersler çıkararak, o dönem krize yol açan yanlışları tekrarlamadılar da, Türkiye 1994ʹ ten ders alamadığı için 2001ʹi, 2001ʹdeki krizden dersler çıkaramadığı için de bugün benzer sıkıntıları yaşıyor?
Aslında sorunun hayli kapsamlı ve somut yanıtı var
O yanıtı en sona saklayıp, Taylandʹ da başlayan 1997 yangınının derinden sarstığı Güney Koreʹ nin de dramatik ve derslerle dolu bir öyküsünü yazmak istiyorum Bir başka makalede krizden güçlenerek ve orta gelir tuzağından kurtularak çok daha sağlıklı biçimde çıkan, Türkiyeʹ ye de epeyi ilham verecek Güney Koreʹ nin yaşadıklarını paylaşma umuduyla
Abdullah Ayan