Dünden bugüne Gözne (1930’ lara özgü bir balo hikâyesi)
Dünden bugüne Gözne (1930’ lara özgü bir balo hikâyesi)
Dönemin sosyal hayatını yansıtması ve günümüze taşıması bakımından o gözlemler tarihi öneme sahip…
Dönemin sosyal hayatını yansıtması ve günümüze taşıması bakımından o gözlemler tarihi öneme sahip…
13 Eylül 1930 günü açılışı yapılan Mersin- Gözne yolu kutlaması resmi Küşat ardından aynı gece Gözne’ de düzenlenen baloyla devam eder.
Balo ile ilgili ayrıntılar Yeni Mersin Gazetesinde ‘Ateş Böceği’ rumuzunu kullanan bir yazar gözüyle en ince noktasına kadar yayınlanır.
Dönemin sosyal hayatını yansıtması ve günümüze taşıması bakımından o gözlemler tarihi öneme sahip…
Bu nedenle olduğu gibi yayınlamanın önemine inanıyorum…
“ Gözne balosu notları
__
Mersin Gözne yolunun resmi küşadı münasebetiyle Gözne vilayet konağında verilen balonun dakikalarını teferruatıyla bir köşeden tetkik ve tespit etmek pek eğlenceli olacağını tahmin ediyorum.
Gizlice kayıtlara başlıyorum.
Köylüler davullar ve zurnalarıyla tek mısraını bilmem kaçıncı defa tekrar ettikleri bir havayı çalarak konağın bahçesini dolduruyorlar. Cazbant başlarken durdu.
Resmi küşat icra edilecekmiş Vali beyefendi yüksekçe bir yerden haziruna, yapılan yoldan tevazu ile ve himmetleri görülen zevattan şükranla bahsettiler.
Pek çok alkışlanan nutuklarını amil oldukları bu himmette kendilerine ufak bir hisse bile ayırmadan yine alkışlarla bitirdiler.
Köylülerle davetlilere limonata ve pastalar dağıtılıyor. Cazbandın davulcusunu istihfafla (küçümseyen tavır) süzen davulcularına kadar bütün amele, kesbi istihkak ettikleri (müktesep ya da kazanılmış hak) limonatalarını bir hamlede yuvarlıyorlar.
Karşıki köşede sinema makinesine boş filmi yerleştiren kibar tavırlı bir zat var.
Herkes masası başında vakar ve sükûn içindeler. Sanki bu sükûnet sabaha kadar devam edecek. Nihayet Güneş çekiliyor, uzaktan Mersin'in bazen sislenen ufkuna inen karanlık yavaş yavaş her tarafı kaplıyor, hava da serinleşiyor. İnce tuvaletleri içinde üşümeye başlayan hanımlar örtü bulmak için birer ikişer içeriye giriyorlar. Büfenin başı arı kovanı gibi kalabalık ve vızıltılı bütün beyler gailesiz konuşuyorlar, gülüyorlar, fakat daha çok içiyorlar yiyorlardı.
Aralarında bir tek kadın başı bile görünmüyor. Yarım saat sonra beylerin bu faaliyeti büfeyi iflas etmiş paçacı dükkânına döndürecek. İşte hanımlar rengârenk balonlar gibi merdivenden akın ediyorlar. Galiba uğrayacakları akıbetten haberdar olmuşlar, hücum başlıyor.. Fakat müdir (idareci) Vali Bey'in gözleri ve nazik kulüp reisinin gösterdiği anahtar bu isyana bastırdı. Her vakit pek geç karar veren hanımlar bu defa derhal aralarında karar ittihaz ettiler. Bu ateşli beylerle katiyen dans etmemek...
Netice sulh ile bitti, anahtarlanan küçük oda açıldı. Her şey var fakat içecek yiyecekten fazla..
Hanımlar mütebessim ve memnun masa başına geçtiler. Kusurlarını farz-ı kifaye ile örtmek isteyen bir iki bey (sorumluluk üstlenen kişi) omuzlarına attıkları mendillerini havlu makamında kullanarak hanımların hizmetlerine koşuyorlar.
Hele ince uzun boylu birisi, bu kusur için en küçük hizmetleri bile büyük bir itina ile yapıyor.
Dışarıda cazbant dans havalarının en canlı parçalarını çalıyor 6-7 lüksün tenvir ettiği (gazyağı ile çalışan idare lambaları yerine varlıklı evlerde kullanılan ve bol ışık verdiği için lüks olarak adlandırılan aydınlatma cihazı) meydan çiftlerle dolmaya başladı kıvrılarak uzanan serpantik* renkli ağı içinde pürşevk dönüyorlar, dönüyorlardı...
Uzakta köyün içinde kâh ellerindeki fenerleri sallayarak coşkun bir neşeyle dolaşan köylünün sesi, kâh bağ oğullarının gümbürtüsü işitiliyordu.
Hava gittikçe soğuyor, dans devam ediyor, orada burada dans etmeyen küme küme halk var, konuşuyorlar..
İşte şurada uzun boylu sarışın siyahlar giymiş bir hanımefendi hayat hakkında fikirlerini ve kanaatlerini kuvvetle müdafaa ediyor, diğer uçta büfedeki ihmali bir türlü affedemiyor ve erkeklerin bencilliğinden şikayet eden hanımlara karşı cephe alan erkek grubu var..
Ta uzakta 8-10 kişi arasında ufak tefek bir kadın sesi yükseliyor. Meydanda beyaz pantolonu, gümüşlenen saçlarına rağmen genç görünen kibar bir zat serpantin* yağmuru altında mütemadiyen dans ediyor. Silah kadar serpantini de güzel kullanan gözlüklü bir bey, ortadakini yenerek çiftleri renkli ağlarla bağlıyordu.
Kendisine mahsus küçük tavırlarla dans ettiği meşhur olan lacivertli bir zat da damlar arasında dolaşarak unutulmuş bir çehre olup olmadığını tetkik ediyor, yine koyu elbisesi içinde büsbütün incelenen bir diğeri de yorgun adımlarla artık dansa müstağni (yetinen) çekilecek bir köşe arıyor..
Bu arada saçları derin kesilmiş süpürtmüş görünen bir genç etrafındaki madamlara geniş işaretlerle bir şeyler anlatıyordu.
..
Nezaket ve tevazu ile herkese kendisini sevdiren vali beyefendi yine aynı nezaketle davetlerini en son ferdine kadar teşyi ettiler ve ediyorlar..
Ben de artık uykusuzluktan pastane şuurumla yarı rüya içindeyim ara sıra otomobilin ufak sarsıntılarıyla gözlerimi açıyor canlı yeşil tepelerde helezonlar yaparak uzanan kırmızı ve bazen beyazlaşan yolları seyrediyor Türkiye'nin en güzel bir ziyneti ve o kadar da kıymetli olacak olan bu altın kordonların tezayüdünü (artmasını) temenni ediyorum..”
*kendi üzerine sarılarak hazırlanmış, savrulduğunda çözülüp açılan, eğlencelerde kullanılan, renkli kâğıttan yapılmış ince ve uzun şerit.
Abdullah Ayan
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.