Erdoğanʹın krizi, Türkiyeʹnin krizi... Abdullah Ayan yazdı

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 09.07.2018 - 08:32, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Erdoğanʹın krizi, Türkiyeʹnin krizi... Abdullah Ayan yazdı

Türkiye anayasa değişikliğinin ardından, zaten fiilen adım attığı rejim değişikliğine 24 Haziran 2018 günü yapılan seçimlerle tam olarak girmiş oldu. Artık parlamenter sistemin yerini partili Cumhurbaşkanlığı almış oluyor. Başbakanlık ve bildiğimiz anlamda Bakanlar kurulu ortadan kalktı. Yeni Bakanlar Meclisten ya da iktidarı oluşturacak ağırlığa sahip partinin temsil ettiği omurgadan değil, Cumhurbaşkanı kimi uygun görürse o isimlerden meydana gelecek. Adına partili Cumhurbaşkanı dense de, Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan kendine özgü bir Başkanlık sistemiyle yönetilecek bundan böyle… Zaten Erdoğan ve yakın çevresi de yeni sisteme koyulacak isim konusunu ˮTürkiye tipi Cumhurbaşkanlığıˮ olarak tanımlıyorlar. Dünyada Türkiye tipi, Suriye tipi, Arjantin veya Şili tipi her ülkenin kendisine özgü bir başkanlık sistemi olabilir mi? Soru tartışılmayacak kadar net… Ülkeler arasında farklılıklar, benzerlikler olsa da, rejimleri dünyanın gözünde tanımlayan bir takım ortak özellikler var… Örneğin gerçek anlamda serbest ve özgür seçimler, seçimler sonunda ortaya çıkacak tabloda parlamento ile yürütme erkini üstlenecek kişi veya yapı arasındaki ilişkiler… Daha da önemlisi Establishment denilen devlet organizması ile seçimle gelen irade arasındaki denge… Kuvvetler ayrılığı, fren-denge mekanizmalarının nasıl yürüdüğü veya yürütüldüğü? Örneğin ABD bugün Başkanlık ile yönetiliyor ama Başkan dilediğini yapamıyor. Örneğin Bakan ve hatta Büyükelçi atarken bile önerdiği isimler Senatoʹ dan onay almak zorunda. Yüksek Yargı için de aynı yöntem geçerli. Başkan yeri boşalacak Yüksek Mahkeme üyeleri yerine yenilerini atayabilir ancak atamanın gerçekleşmesi yine Senato ʹ nun onayına bağlı. Kısaca, ABD bir yana, Güney Amerika tipi olarak yıllarca küçümsenen Başkanlık sistemlerinde olsun, Başkan her dilediğini yapamıyor. Başkanlar, kanun yerine çok daha hızlı işleyen kararnameler çıkarabiliyorlar ama o kararnameler de yüksek yargı denetimine tabi. (Sıcağı sıcağına bir örnek; Trumpʹ ın bazı ülke vatandaşlarının ülkeye girişini engelleyen kararının, Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilmesi vs) Oysa 24 Haziran seçimleriyle başlayan yeni dönemde ilk kez tanık olacağımız yeni sistemin temel özelliği Erdoğanʹa özgü ve onun taleplerini karşılamaya dönük olması… Erdoğan, kendi belirleyeceği sayıda dilediği kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı, Bakan atayabilecek ve bunların hiçbir biçimde ne atama ne de görevleri sırasında Parlamentoya karşı hiçbir sorumlulukları olmadığı gibi, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar tanık olduğumuz Meclisin gensoru mekanizmaları da tarihe karıştı. Erdoğan dilediğini ister Cumhurbaşkanı yardımcısı ister Bakan olarak atayabilir, dilediği anda da görevden alabilir. Peki, anayasa değişikliğiyle başlayan yoğun propaganda döneminden bugüne kadar durmadan işlenen ˮGüçlü Meclisˮ gerçekten güçlü olarak etkili olacak mı? Daha basit olarak ta sormak mümkün: Denetim görevi fiili olarak ortadan kalkmış, yasama iradesi de Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle anlamını yitirmiş, Parlamento bundan böyle ne yapacak? Bugüne kadar Meclise karşı siyasi sorumluluk taşıyan, göreve başlarken meclisten güven oyu almak zorunda olan Hükümetler dönemi kapanmakta, yürütme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına verilmekte. Gelin görün ki, yürütme yetkisini üstlenen partili Cumhurbaşkanının Parlamentoya karşı güven oyu almak, gensoru ve benzer mekanizmalarla hesap verme gibisinden siyasi sorumluluğu söz konusu olmayacak. Hukuki olarak eskiden salt çoğunluk olan 276 Milletvekili imzasıyla bir bakan veya başbakan hakkında Meclis soruşturmasına olanak veren uygulamalar da, Başbakan ve Bakanlar kurulu ortadan kalktığı için sona eriyor. Herhangi bir suçlama nedeniyle Cumhurbaşkanı için meclisin soruşturma açılmasını istemesi için 301, soruşturmanın talepten fiiliyata geçmesi için 360, Yüce Divanʹ a sevk içinse 400 Milletvekilinin oyuna ihtiyaç vardır. Partili cumhurbaşkanı seçimiyle aynı gün gerçekleşecek ve onun belirlediği listelerle seçime girecek Milletvekillerinden oluşacak parlamentoda 400 sayısına erişmenin neredeyse imkansızlığı söz konusu… Sadece o da değil… Diyelim ki Meclisʹ te böyle bir iradenin işaretleri ortaya çıktı. Yeni anayasanın tanıdığı yetkiyle Cumhurbaşkanı dilediği anda Meclisi feshedip, ülkeyi yeniden seçimlere götürebilecek… Denetimin olmadığı, sorumluluğun kağıt üzerinde kaldığı sistemin açmazları bununla da sınırlı değil. İlk kez yaşayarak ˮkervan yolda dizilirˮ misali işleyişine tanık olacağımız bu partili Cumhurbaşkanı sistemiyle ilgili sadece vatandaşın değil, Erdoğanʹ ın bile tam olarak kafasında oturmuş bir model gerçekten var mı? Sorunun cevabını Erdoğanʹ ın kendisi veriyor. Yemin ederek fiilen ülkenin direksiyonuna tek başına geçeceği 9 Temmuzʹ dan hemen önce ve bu makalenin kaleme alındığı saatlerde, Ankaraʹ da topladığı AK Parti il başkanlarına hitap eden Erdoğan, şunları söylemekte: ˮ (…) Elbette bu sistemin oturması belli bir zaman alacaktır. İlk etapta, bakanlar, bakan yardımcıları, kurum başkanları, genel müdürler düzeyine kadar kısmı üzerinde detaylı çalışarak bir noktaya getirdik. (…) Bu yeniden yapılanma çalışması en aşağıya kadar devam edecektir. Uygulamadaki eksiklikleri, aksaklıkları, boşlukları tespit ettikçe sistemi geliştirecek, güçlendireceğiz. (…)ˮ Erdoğan, sistemi geliştirip güçlendirmek istediğinde ortaya çıkacak aksaklıklara, uygulamadaki eksikliklere bakarak hareket edeceğini söylüyor. Ülke ekonomisi, ʹdeneme yanılma yöntemiyleʹ doğrunun aranıp bulunacağı böylesi bir idare tarzını kaldırmaya hazır mı? Çözülmesi gereken onca yapısal sorun, ekonomi başta olmak üzere eğitim, adalet, istihdam gibi onca sorun yumağı, her konuda tek karar verici olacak Erdoğanʹ ın elindeki Cumhurbaşkanlığı sihirli değneğiyle dokunur dokunmaz çözülebilir mi? Çözülebilseydi, bugüne kadar Erdoğanʹ ın elini tutan neydi? Hangi engel kendisine hangi alanda dur dedi? Artık Erdoğan ile özdeş hale geldiği için Türkiyeʹ nin ve Erdoğanʹ ın krizi konusu önümüzdeki dönem yaşayarak göreceğimiz her sorunda karşımıza çıkacak büyüklükte ve önemdedir. Çinʹ liler birine beddua ederken ˮilginç günlerde yaşayasınˮ derlermiş… İlginçten de öte çok ilginç günlere nefes nefese koşuyoruz…   Abdullah Ayan  
Türkiye anayasa değişikliğinin ardından, zaten fiilen adım attığı rejim değişikliğine 24 Haziran 2018 günü yapılan seçimlerle tam olarak girmiş oldu. Artık parlamenter sistemin yerini partili Cumhurbaşkanlığı almış oluyor. Başbakanlık ve bildiğimiz anlamda Bakanlar kurulu ortadan kalktı. Yeni Bakanlar Meclisten ya da iktidarı oluşturacak ağırlığa sahip partinin temsil ettiği omurgadan değil, Cumhurbaşkanı kimi uygun görürse o isimlerden meydana gelecek. Adına partili Cumhurbaşkanı dense de, Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan kendine özgü bir Başkanlık sistemiyle yönetilecek bundan böyle… Zaten Erdoğan ve yakın çevresi de yeni sisteme koyulacak isim konusunu ˮTürkiye tipi Cumhurbaşkanlığıˮ olarak tanımlıyorlar. Dünyada Türkiye tipi, Suriye tipi, Arjantin veya Şili tipi her ülkenin kendisine özgü bir başkanlık sistemi olabilir mi? Soru tartışılmayacak kadar net… Ülkeler arasında farklılıklar, benzerlikler olsa da, rejimleri dünyanın gözünde tanımlayan bir takım ortak özellikler var… Örneğin gerçek anlamda serbest ve özgür seçimler, seçimler sonunda ortaya çıkacak tabloda parlamento ile yürütme erkini üstlenecek kişi veya yapı arasındaki ilişkiler… Daha da önemlisi Establishment denilen devlet organizması ile seçimle gelen irade arasındaki denge… Kuvvetler ayrılığı, fren-denge mekanizmalarının nasıl yürüdüğü veya yürütüldüğü? Örneğin ABD bugün Başkanlık ile yönetiliyor ama Başkan dilediğini yapamıyor. Örneğin Bakan ve hatta Büyükelçi atarken bile önerdiği isimler Senatoʹ dan onay almak zorunda. Yüksek Yargı için de aynı yöntem geçerli. Başkan yeri boşalacak Yüksek Mahkeme üyeleri yerine yenilerini atayabilir ancak atamanın gerçekleşmesi yine Senato ʹ nun onayına bağlı. Kısaca, ABD bir yana, Güney Amerika tipi olarak yıllarca küçümsenen Başkanlık sistemlerinde olsun, Başkan her dilediğini yapamıyor. Başkanlar, kanun yerine çok daha hızlı işleyen kararnameler çıkarabiliyorlar ama o kararnameler de yüksek yargı denetimine tabi. (Sıcağı sıcağına bir örnek; Trumpʹ ın bazı ülke vatandaşlarının ülkeye girişini engelleyen kararının, Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilmesi vs) Oysa 24 Haziran seçimleriyle başlayan yeni dönemde ilk kez tanık olacağımız yeni sistemin temel özelliği Erdoğanʹa özgü ve onun taleplerini karşılamaya dönük olması… Erdoğan, kendi belirleyeceği sayıda dilediği kadar Cumhurbaşkanı yardımcısı, Bakan atayabilecek ve bunların hiçbir biçimde ne atama ne de görevleri sırasında Parlamentoya karşı hiçbir sorumlulukları olmadığı gibi, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar tanık olduğumuz Meclisin gensoru mekanizmaları da tarihe karıştı. Erdoğan dilediğini ister Cumhurbaşkanı yardımcısı ister Bakan olarak atayabilir, dilediği anda da görevden alabilir. Peki, anayasa değişikliğiyle başlayan yoğun propaganda döneminden bugüne kadar durmadan işlenen ˮGüçlü Meclisˮ gerçekten güçlü olarak etkili olacak mı? Daha basit olarak ta sormak mümkün: Denetim görevi fiili olarak ortadan kalkmış, yasama iradesi de Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle anlamını yitirmiş, Parlamento bundan böyle ne yapacak? Bugüne kadar Meclise karşı siyasi sorumluluk taşıyan, göreve başlarken meclisten güven oyu almak zorunda olan Hükümetler dönemi kapanmakta, yürütme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına verilmekte. Gelin görün ki, yürütme yetkisini üstlenen partili Cumhurbaşkanının Parlamentoya karşı güven oyu almak, gensoru ve benzer mekanizmalarla hesap verme gibisinden siyasi sorumluluğu söz konusu olmayacak. Hukuki olarak eskiden salt çoğunluk olan 276 Milletvekili imzasıyla bir bakan veya başbakan hakkında Meclis soruşturmasına olanak veren uygulamalar da, Başbakan ve Bakanlar kurulu ortadan kalktığı için sona eriyor. Herhangi bir suçlama nedeniyle Cumhurbaşkanı için meclisin soruşturma açılmasını istemesi için 301, soruşturmanın talepten fiiliyata geçmesi için 360, Yüce Divanʹ a sevk içinse 400 Milletvekilinin oyuna ihtiyaç vardır. Partili cumhurbaşkanı seçimiyle aynı gün gerçekleşecek ve onun belirlediği listelerle seçime girecek Milletvekillerinden oluşacak parlamentoda 400 sayısına erişmenin neredeyse imkansızlığı söz konusu… Sadece o da değil… Diyelim ki Meclisʹ te böyle bir iradenin işaretleri ortaya çıktı. Yeni anayasanın tanıdığı yetkiyle Cumhurbaşkanı dilediği anda Meclisi feshedip, ülkeyi yeniden seçimlere götürebilecek… Denetimin olmadığı, sorumluluğun kağıt üzerinde kaldığı sistemin açmazları bununla da sınırlı değil. İlk kez yaşayarak ˮkervan yolda dizilirˮ misali işleyişine tanık olacağımız bu partili Cumhurbaşkanı sistemiyle ilgili sadece vatandaşın değil, Erdoğanʹ ın bile tam olarak kafasında oturmuş bir model gerçekten var mı? Sorunun cevabını Erdoğanʹ ın kendisi veriyor. Yemin ederek fiilen ülkenin direksiyonuna tek başına geçeceği 9 Temmuzʹ dan hemen önce ve bu makalenin kaleme alındığı saatlerde, Ankaraʹ da topladığı AK Parti il başkanlarına hitap eden Erdoğan, şunları söylemekte: ˮ (…) Elbette bu sistemin oturması belli bir zaman alacaktır. İlk etapta, bakanlar, bakan yardımcıları, kurum başkanları, genel müdürler düzeyine kadar kısmı üzerinde detaylı çalışarak bir noktaya getirdik. (…) Bu yeniden yapılanma çalışması en aşağıya kadar devam edecektir. Uygulamadaki eksiklikleri, aksaklıkları, boşlukları tespit ettikçe sistemi geliştirecek, güçlendireceğiz. (…)ˮ Erdoğan, sistemi geliştirip güçlendirmek istediğinde ortaya çıkacak aksaklıklara, uygulamadaki eksikliklere bakarak hareket edeceğini söylüyor. Ülke ekonomisi, ʹdeneme yanılma yöntemiyleʹ doğrunun aranıp bulunacağı böylesi bir idare tarzını kaldırmaya hazır mı? Çözülmesi gereken onca yapısal sorun, ekonomi başta olmak üzere eğitim, adalet, istihdam gibi onca sorun yumağı, her konuda tek karar verici olacak Erdoğanʹ ın elindeki Cumhurbaşkanlığı sihirli değneğiyle dokunur dokunmaz çözülebilir mi? Çözülebilseydi, bugüne kadar Erdoğanʹ ın elini tutan neydi? Hangi engel kendisine hangi alanda dur dedi? Artık Erdoğan ile özdeş hale geldiği için Türkiyeʹ nin ve Erdoğanʹ ın krizi konusu önümüzdeki dönem yaşayarak göreceğimiz her sorunda karşımıza çıkacak büyüklükte ve önemdedir. Çinʹ liler birine beddua ederken ˮilginç günlerde yaşayasınˮ derlermiş… İlginçten de öte çok ilginç günlere nefes nefese koşuyoruz…   Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.