Şanghay İşbirliği Teşkilatı ABʹ ye alternatif mi?... Abdullah Ayan yazdı
Spor
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
08.12.2016 - 10:02, Güncelleme:
29.11.2021 - 14:41
Şanghay İşbirliği Teşkilatı ABʹ ye alternatif mi?... Abdullah Ayan yazdı
İlk iki bölümde iki yüz yıla yaklaşan Avrupa yolculuğunun özellikle de 2. dünya savaşı ardından doğan Avrupa Birliği ile süren ilişkilerini önemli dönemeçlerine değinerek ele almaya, özetlemeye çalıştım.
1958ʹ deki Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvuru, 1963 Ankara Anlaşmasıyla çerçevesi çizilen yol haritası, 1987 tam üyeliğe kabul mektubu, 1994 Gümrük Birliği Anlaşması...
Bazıları mahcup, bazıları cesur, çoğu zaman siyasilerin öngörüsüne kalmış ama neresinden bakarsanız bakın, tümü Avrupa ile buluşma, birleşme, kenetlenme hamleleri...
Demokrat Parti, CHP-AP koalisyonu, sonrasında Demirel, Ecevit kavgalarıyla kan kaybeden ülkenin acılı kayıp yılları, derken Özal dönemi ve üyelik bir yana entegrasyona yönelik cesur hamleler...
1990ʹ larda bu kez Çiller- Mesut Yılmaz isimleriyle simgeleşen kısır çekişmelerin yine korku tünellerinde geçirilen zor yılları...
2001 krizi, ardından Mecliste temsil edilen tüm sistem partilerinin seçmen tarafından cezalandırılması ve oyun dışına atılması...
Henüz bir yaşında olan AK Partiʹ nin biraz da seçim sisteminin azizliği sayesinde halkın üçte birinin oyunu almasına rağmen Milletvekilliklerinin üçte ikisini kazanması...
Ve her fırsatta karşısına dikilip duran askeri vesayeti geriletmenin en önemli argümanlarından biri olarak gördüğü Avrupa Birliğiʹ ne ip gibi sarılması...
Derken 2004ʹ te o yıllardır açılması için eşiğinde beklenen kapıların ilk kez, üstelik ardına kadar açılması...
1987ʹ de Özalʹ ın Ali Bozer eliyle teslim ettiği tam üyelik başvuru mektubunun üzerinden tam 17 yıl geçtikten sonra 17 Aralık 2004 günü Avrupa Konseyinin ˮmüzakere görüşmelerineˮ yeşil ışık yaktığı o tarihi toplantı.
2005 Ekimʹ inde müzakerelerin fiilen başlaması ve 35 başlık altında toplanan tüm müktesebatın uyumlu hale getirilmesi amacıyla tarama sürecinin başlatılması, 35 başlıktaki 35 fasılʹ ın ayrı ayrı taranmasıyla mutlu sona ulaşılması...
Hepsi gözlerimizin önünde cereyan eden, heyecan dolu, gel/gitʹ lerine rağmen olumlu yanları hayli fazla, bazen esen gerginliklere, dışarı taşan kavgalara rağmen tarafların sonunda sağduyuyla masaya yeniden döndükleri kısacık dönem...
Kıbrıs sorunu, limanların Rum kesimine açılması gibisinden kimi zor, kimi basit bir hamleyle atılacak adımlardan, zina gibi kamuoyunun bir bölümüne seçim mesajı olarak nitelendirilebilecek sudan sebepler.
Bilim ve araştırma gibi fasıllar aynı gün açılıp, olumlu anlamda kapanırken, tüketici ve sağlığın korunması gibi aslında bu ülke insanının Avrupa yaşam standartlarına kavuşmasını mümkün kılacak siyasetle de pek ilgisi olmayan fasılların 2007ʹ de açıldığı günden beri 10 yıldır kapanamaması.
ABʹ nin Kıbrıs sorununa endeksleyerek, orada gerekli adımlar atılmadığı için Aralık 2006ʹda müzakereleri askıya aldığı ve fasılların kapağını bile açmadığı Malların, işçilerin serbest dolaşımı gibi Türkiyeʹ nin olmazsa olmaz saydığı, asıl mevzular...
ABʹ nin Türkiye tam üyeliğiyle ilgili yaşadığı kafa karışıklıkları, ABʹ nin her üye devlete aynı hakları eşit olarak tanıması nedeniyle; yıllık toplam hasılası 10 milyar doları bulmayan 400 bin nüfuslu Maltaʹ nın, 3,5 trilyon dolarlık milli gelire sahip 80 milyonluk Almanyaʹ yı bloke edebildiği ve iş Türkiyeʹ nin üyeliğine geldiğinde herkesin topu birbirine attığı vizyondan yoksun ülke yönetimleri eliyle heba edilmesi...
**
Sonrasını ˮvizelerin kaldırılıp kaldırılmayacağı, mülteci anlaşmasının işleyip işlemeyeceğiˮ tartışmalarıyla izlediğimiz, iplerin kopma noktasına geldiği bu günler ve 2004ʹ te kurtarıcı ip niyetine sarıldığı AB sürecini tek hamlede bitirip, yerine Şanghay birliği gibisinden alternatif yapılanmaları öne süren Erdoğanʹ ın son kararı verdiği AK Parti...
ˮMuassır medeniyetˮ ya da bugünkü karşılığıyla ˮçağdaş uygarlıkˮ yolundan vazgeçip Asya steplerinde gelecek aramanın gerçekleşme olasılığı var mı?
Soruya kitaplar dolusu araştırmalar, analizler ışığında cevaplar aranabilir, verilebilir de...
Ama ben tek şeyle yetineceğim; Türkiyeʹ nin AB ile 1994ʹ te Gümrük Birliği sayesinde bugün ulaştığı ticaret hacmiyle Şanghay İşbirliği Teşkilatı (ŞİT) ülkeleriyle olan ticaretinin boyutları bile diğer uyum fasılları ve gelişmişlik düzeyine erişim bir yana ekonomik ortaklıkların bile dengesizliğini, imkansızlığını ortaya koyan verilerle dolu...
ŞİT dediğimiz Rusya ve Çinʹ i saymazsak diğer üçünün esamisinin okunmadığı bir yapı...
İlk kuruluş amacı da ne ekonomik ne de ortak değerler çerçevesinde birleşme.
Çin ve Rusyaʹnın radikalizme, özellikle de Uygur, Tacik ve Çeçen şiddet yanlısı radikal İslami örgütlere karşı birlikte hareket etmeyi hedefleyen sınırlı hedeflere sahip örgüt.
Siyasal ve sosyal hedeflerinin, o hedeflere ulaşmak için seçtiği demokrasi dışı yol ve yöntemler bir yana ekonomik olarak ta Türkiye ile masaya oturduklarında bir ortaklıktan çok, bir tarafın tartışılmaz üstünlüğüyle diğer tarafa söz hakkı vermesinin anlamsız kaldığı bir tablo var karşımızda.
Örneğin Çin; 2001 yılında 200 milyon dolar ihracat yapıp, 926 milyon dolar mal aldığımız kısaca dengenin (-726) olduğu ülkeye 2015ʹte 2,4 milyar dolarlık mal satıp, 25 milyar dolarlık ithalat yapmışız. Denge (yaklaşık -22,5 milyar dolar)
Rusya Federasyonu ile de durum çok farklı değil;
2001 yılında 925 milyon dolarlık mal satıp, 3,4 milyar dolarlık mal aldığımız Rusyaʹ dan 2015ʹte ithalatımız 20 milyar dolara ulaşmış, ihracatımız ise 3,6 milyar dolar civarında.
Özetin özetine gelince;
Bir yandan 200 yıla yaklaşan Avrupalılık hayaliyle ete kemiğe bürünmüş Avrupa Birliğine yalnızca ekonomik ilişkiler penceresinden baksak bile ihracatının yarısını bu birliğe yapan bir Türkiye var artık.
Ve bugün içine kendi ayağımızla daldığımız ekonomik kriz tünelinden çıkmak için eninde sonunda başvuracağımız doğrudan yatırım rakamları da %65 düzeyini gösteriyor ve ABʹ siz ˮaslaˮ diyor.
Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi zaten ekonomik anlamda pek fazla ilişkimizin olmadığı dörtlüyü saymazsak Çin ve Rusya birlikteliği anlamına gelen ŞİT ile 45-50 milyar dolarlık ticaret hacmi iş bilanço sonucuna geldiğinde 40 milyar dolarlık açık veriyor.
Orta ve uzun vadede de tablonun iyileşmesini sağlayacak ışık yokken, ihracatımızın yarısını yaptığımız AB ile mevcut köprüleri atmak ne derece doğru?
Sorunun cevabını ekonomik veriler veriyor zaten, gerisi abesle iştigal...
Abdullah Ayan
İlk iki bölümde iki yüz yıla yaklaşan Avrupa yolculuğunun özellikle de 2. dünya savaşı ardından doğan Avrupa Birliği ile süren ilişkilerini önemli dönemeçlerine değinerek ele almaya, özetlemeye çalıştım.
1958ʹ deki Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvuru, 1963 Ankara Anlaşmasıyla çerçevesi çizilen yol haritası, 1987 tam üyeliğe kabul mektubu, 1994 Gümrük Birliği Anlaşması...
Bazıları mahcup, bazıları cesur, çoğu zaman siyasilerin öngörüsüne kalmış ama neresinden bakarsanız bakın, tümü Avrupa ile buluşma, birleşme, kenetlenme hamleleri...
Demokrat Parti, CHP-AP koalisyonu, sonrasında Demirel, Ecevit kavgalarıyla kan kaybeden ülkenin acılı kayıp yılları, derken Özal dönemi ve üyelik bir yana entegrasyona yönelik cesur hamleler...
1990ʹ larda bu kez Çiller- Mesut Yılmaz isimleriyle simgeleşen kısır çekişmelerin yine korku tünellerinde geçirilen zor yılları...
2001 krizi, ardından Mecliste temsil edilen tüm sistem partilerinin seçmen tarafından cezalandırılması ve oyun dışına atılması...
Henüz bir yaşında olan AK Partiʹ nin biraz da seçim sisteminin azizliği sayesinde halkın üçte birinin oyunu almasına rağmen Milletvekilliklerinin üçte ikisini kazanması...
Ve her fırsatta karşısına dikilip duran askeri vesayeti geriletmenin en önemli argümanlarından biri olarak gördüğü Avrupa Birliğiʹ ne ip gibi sarılması...
Derken 2004ʹ te o yıllardır açılması için eşiğinde beklenen kapıların ilk kez, üstelik ardına kadar açılması...
1987ʹ de Özalʹ ın Ali Bozer eliyle teslim ettiği tam üyelik başvuru mektubunun üzerinden tam 17 yıl geçtikten sonra 17 Aralık 2004 günü Avrupa Konseyinin ˮmüzakere görüşmelerineˮ yeşil ışık yaktığı o tarihi toplantı.
2005 Ekimʹ inde müzakerelerin fiilen başlaması ve 35 başlık altında toplanan tüm müktesebatın uyumlu hale getirilmesi amacıyla tarama sürecinin başlatılması, 35 başlıktaki 35 fasılʹ ın ayrı ayrı taranmasıyla mutlu sona ulaşılması...
Hepsi gözlerimizin önünde cereyan eden, heyecan dolu, gel/gitʹ lerine rağmen olumlu yanları hayli fazla, bazen esen gerginliklere, dışarı taşan kavgalara rağmen tarafların sonunda sağduyuyla masaya yeniden döndükleri kısacık dönem...
Kıbrıs sorunu, limanların Rum kesimine açılması gibisinden kimi zor, kimi basit bir hamleyle atılacak adımlardan, zina gibi kamuoyunun bir bölümüne seçim mesajı olarak nitelendirilebilecek sudan sebepler.
Bilim ve araştırma gibi fasıllar aynı gün açılıp, olumlu anlamda kapanırken, tüketici ve sağlığın korunması gibi aslında bu ülke insanının Avrupa yaşam standartlarına kavuşmasını mümkün kılacak siyasetle de pek ilgisi olmayan fasılların 2007ʹ de açıldığı günden beri 10 yıldır kapanamaması.
ABʹ nin Kıbrıs sorununa endeksleyerek, orada gerekli adımlar atılmadığı için Aralık 2006ʹda müzakereleri askıya aldığı ve fasılların kapağını bile açmadığı Malların, işçilerin serbest dolaşımı gibi Türkiyeʹ nin olmazsa olmaz saydığı, asıl mevzular...
ABʹ nin Türkiye tam üyeliğiyle ilgili yaşadığı kafa karışıklıkları, ABʹ nin her üye devlete aynı hakları eşit olarak tanıması nedeniyle; yıllık toplam hasılası 10 milyar doları bulmayan 400 bin nüfuslu Maltaʹ nın, 3,5 trilyon dolarlık milli gelire sahip 80 milyonluk Almanyaʹ yı bloke edebildiği ve iş Türkiyeʹ nin üyeliğine geldiğinde herkesin topu birbirine attığı vizyondan yoksun ülke yönetimleri eliyle heba edilmesi...
**
Sonrasını ˮvizelerin kaldırılıp kaldırılmayacağı, mülteci anlaşmasının işleyip işlemeyeceğiˮ tartışmalarıyla izlediğimiz, iplerin kopma noktasına geldiği bu günler ve 2004ʹ te kurtarıcı ip niyetine sarıldığı AB sürecini tek hamlede bitirip, yerine Şanghay birliği gibisinden alternatif yapılanmaları öne süren Erdoğanʹ ın son kararı verdiği AK Parti...
ˮMuassır medeniyetˮ ya da bugünkü karşılığıyla ˮçağdaş uygarlıkˮ yolundan vazgeçip Asya steplerinde gelecek aramanın gerçekleşme olasılığı var mı?
Soruya kitaplar dolusu araştırmalar, analizler ışığında cevaplar aranabilir, verilebilir de...
Ama ben tek şeyle yetineceğim; Türkiyeʹ nin AB ile 1994ʹ te Gümrük Birliği sayesinde bugün ulaştığı ticaret hacmiyle Şanghay İşbirliği Teşkilatı (ŞİT) ülkeleriyle olan ticaretinin boyutları bile diğer uyum fasılları ve gelişmişlik düzeyine erişim bir yana ekonomik ortaklıkların bile dengesizliğini, imkansızlığını ortaya koyan verilerle dolu...
ŞİT dediğimiz Rusya ve Çinʹ i saymazsak diğer üçünün esamisinin okunmadığı bir yapı...
İlk kuruluş amacı da ne ekonomik ne de ortak değerler çerçevesinde birleşme.
Çin ve Rusyaʹnın radikalizme, özellikle de Uygur, Tacik ve Çeçen şiddet yanlısı radikal İslami örgütlere karşı birlikte hareket etmeyi hedefleyen sınırlı hedeflere sahip örgüt.
Siyasal ve sosyal hedeflerinin, o hedeflere ulaşmak için seçtiği demokrasi dışı yol ve yöntemler bir yana ekonomik olarak ta Türkiye ile masaya oturduklarında bir ortaklıktan çok, bir tarafın tartışılmaz üstünlüğüyle diğer tarafa söz hakkı vermesinin anlamsız kaldığı bir tablo var karşımızda.
Örneğin Çin; 2001 yılında 200 milyon dolar ihracat yapıp, 926 milyon dolar mal aldığımız kısaca dengenin (-726) olduğu ülkeye 2015ʹte 2,4 milyar dolarlık mal satıp, 25 milyar dolarlık ithalat yapmışız. Denge (yaklaşık -22,5 milyar dolar)
Rusya Federasyonu ile de durum çok farklı değil;
2001 yılında 925 milyon dolarlık mal satıp, 3,4 milyar dolarlık mal aldığımız Rusyaʹ dan 2015ʹte ithalatımız 20 milyar dolara ulaşmış, ihracatımız ise 3,6 milyar dolar civarında.
Özetin özetine gelince;
Bir yandan 200 yıla yaklaşan Avrupalılık hayaliyle ete kemiğe bürünmüş Avrupa Birliğine yalnızca ekonomik ilişkiler penceresinden baksak bile ihracatının yarısını bu birliğe yapan bir Türkiye var artık.
Ve bugün içine kendi ayağımızla daldığımız ekonomik kriz tünelinden çıkmak için eninde sonunda başvuracağımız doğrudan yatırım rakamları da %65 düzeyini gösteriyor ve ABʹ siz ˮaslaˮ diyor.
Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi zaten ekonomik anlamda pek fazla ilişkimizin olmadığı dörtlüyü saymazsak Çin ve Rusya birlikteliği anlamına gelen ŞİT ile 45-50 milyar dolarlık ticaret hacmi iş bilanço sonucuna geldiğinde 40 milyar dolarlık açık veriyor.
Orta ve uzun vadede de tablonun iyileşmesini sağlayacak ışık yokken, ihracatımızın yarısını yaptığımız AB ile mevcut köprüleri atmak ne derece doğru?
Sorunun cevabını ekonomik veriler veriyor zaten, gerisi abesle iştigal...
Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.