22 yılda dünya pek çok açıdan akıl almaz bir değişim yaşarken siyaset nasıl bir görüntü arz ediyor?
22 yıl önce neredeyse tamamı henüz doğmamış onca şirket yüz yıllık dünya devlerini alt ederek bugün ülkeleri katlayacak ekonomik değer ve güce erişirken, baş döndüren devinime ayak uyduramayan siyaset sınıfının dayattığı sistemleri çökertip, çöküşünü basiretimiz bağlı izlemekle yetiniyoruz.
Oligarşilerden demokrasilere tüm sistemler çürüyor ve insanlık bu girdaptan kurtulup eskinin yerine yeni bir düzen ikame edemiyor…
Güçlünün güçsüzü yok etmesine karşı çıkacak, haklıyı haksızdan ayıracak, en azından akan kanı durduracak evrensel kurumlardan yoksun, adaleti sağlamaktan uzak bir dünya nasıl ayakta kalacak?
Daha da önemlisi bilişim ve iletişimin rüzgarını arkasına alarak, sınırları ortadan kaldıran, tüm dünyayı etkisi altına alan, ülkelerin kontrol edemediği, sanayi çağının fiziki üretim araçlarının yerini alan yeni modellerle ekonomik gücü ellerine geçiren, evrensel gelir pastasının büyük kısmını yutan yeni yetmeler!…
22 yıl önce de şirketler güçlüydü ancak tarihin hiçbir dönemi şirketlerin ülkeleri sarsacak boyutlara ulaşması bugünkü aşamaya gelmedi..
Bugünün küresel devleri Apple, Amazon, Google, Facebook, NVidia, Tesla, Uber, Netflix, Starlink, Alibaba; ya doğmamıştı ya da emekliyordu…
Bezos’ lar, Musk’ lar, Zuckerberg’ ler, Jack Ma’ lar, Jensen huang’ lar henüz sahneye çıkmamıştı…
2002’ nin küresel devleri General Elektrik, Exxon Mobil, Citigroup,Walmart, Pfizer, General Motors, Ford diye uzayıp gidiyordu..
Yapay zekânın günlük hayatımıza girmesi bir yana akıllı telefonlar bile henüz uzvumuz haline gelmemişti…
Sovyetler dağılmış, Balkanlarda uç veren savaş bastırılmış ‘Tarihin Sonu’ tezleri ışığında şekillenecek çatışmasız yeni dünya düşleri daha sık görülür olmuştu..
O günlerde dev adımlarla sahneye çıkmaya hazırlanan Çin’ in ayak sesleri duyuluyordu ama o yürüyüşün bugünkü seviyeye ulaşacağı varsayımdan öteye gitmiyordu..
Soğuk savaş dengesinin diğer ucundaki Sovyetler’ in çöküşüyle dünya hükümranlığını ilan eden ABD’ ye ve o dönem ABD’ yi daha da fazla etkileme gücüne sahip silah kartellerine yeni düşmanlar gerekiyordu…
Eski düşman Sovyetler Birliği’ nin beklenmedik şekilde sahadan çekilmesiyle uzun vadeli planların berhava olma riskine karşı yeni stratejiler geliştirilmesi gerekiyordu…
Aranan kan 11 Eylül saldırılarıyla bulundu…
Zorba kurdun, ‘suyu bulandırdığı’ bahanesiyle garip kuzuyu yemeye kalkması misali ABD, Irak’ ‘a saldırmaya kalkınca, Birleşmiş Milletler sahneye konacak oyunun figüranı olmanın ötesinde adım atmadı…
Bosna savaşında başarılı sınav vererek umutları yeşerten BM’ ler dünyayı yönetmeye talip ve o gün için rakipsiz görülen ABD’ nin tüm taleplerine boyun eğerek, cehennemin kapılarını açmakla kalmadı, varlık sebebini de yok edecek yolu açtı…
Bugün Rusya’ nın Ukrayna’ ya, İsrail’ in Filistin’e saldırmasını ve Filistin halkının soykırıma maruz kalmasını durduracak bir evrensel iradenin ortaya konmuyor, konamıyorsa 21. Yüzyılın ilk günlerine dönüp sorgulamayı oradan başlatmak gerekiyor…
Dünya yeni çağın ilk büyük kırılmasını yaşarken Türkiye ne yapıyordu diye soracak olursanız?
22 yıl önce Türkiye, Cumhuriyet tarihinin artık geleneksel hale gelmiş ekonomik krizlerinden birine daha yakalanmış, girdiği karanlık tünelden çıkış yolları arıyor, yapılacak olan genel seçimlerden medet umuyordu…
Ve karşımıza çıkan siyasetçiler, hiçbir şey olmamış gibi, değişimden ve tarihin akışından habersiz eski alışkanlıklardan beslenen söylemlerle oy devşirmeye çalışıyordu…
O iklimin etkisiyle Kasım 2002 seçimleri öncesinde birkaç makale kaleme aldım…
Dönemin ruhunu yansıtması bakımından o makalelerden bir özet sonraki makale konusu olsun…