70 yaşıma gireceğim bu yıl..
Ve aklım erdiğinden beri çoğu insan gibi duygusal anlamda en kötü, izole bir yılbaşı geçireceğim kesin..
Hepimizin içini karartan ömürden saymadığımız, belalı bir salgının damgasını vurduğu yılı noktalıyoruz ancak ne zaman bitecek ve daha da önemlisi yıkımları ne kadar sürecek henüz meçhul..
Karamsar bulutlara dalmışken, yıllar önce kaleme aldığım ve Mersin' in 1933 yılbaşı gecesine ait izlenimlerine yer verdiğim makale geldi aklıma..
Bugün köşemi işte o makaleye, 1933 yılbaşı akşamının mekanlarını anlatan, 87 yıl önceki o gecenin izlenimlerine; gece hayatı,gazinoları, kahvehaneleriyle sisler arasında kaybolmuş bir dönemin Mersin' ine ayırayım istedim.
Yıllar sonra okurken bana iyi geldi, umarım siz de o kaybolan eski kentte dolaşırken keyif alırsınız..
**
" İki kişiyiz.
Bir taşla da iki kuş vurmak istiyoruz. Gazete adına Mersin’in eğlence yerlerini turlayarak izlenimlerimizi okuyucuya aktarmakla kalmayacak, bu arada bazı mola yerlerinde yeme içme fırsatı da bulacağız.
31 Aralık 1933’ü diğer yıllardan ayıran bir iki özellik var: Birincisi yılbaşı cumartesi gecesine denk geliyor, ertesi gün ise Pazar. İkinci özellik ise bu yılbaşı ramazana denk geliyor.
Kutsal ay etkisini sessiz sokaklara öylesine yansıtmış ki, görmeyene anlatmak neredeyse imkânsız.
Gecenin 11’i, ayak seslerimiz yankılanıyor bomboş kaldırımlarda. Teravih namazını kılmış büyük çoğunluk soluk ışıkların gölgesindeki evlerine çekilmiş.
Hangi eğlence yerinde neyle karşılaşacağımızdan habersiz, Uray caddesine vurduk kendimizi. Gündüzden yağan yağmur gecenin hüznüne karışmış, loş kaldırımları daha da gizemli ve soğuk hale getiriyor. Ayak seslerimiz karışıyor gecenin karanlığına…
İlk durağımız Halk Gazinosu*. Kırık dökük masalarda, yaklaşmakta olan yeni yılın ilk anından habersiz anı çile niyetine doldurmaya çalışan avurtları çökmüş, konuşmaları birbirine karışan nice insan…
Gerekli, gereksiz önlerine koyulan her içki kadehini bir solukta son damlasına kadar midelerine indirirken, yaşı geçmiş kadın şarkıcıların, hayata küskün sesleriyle söylemeye çalıştıkları şarkılara sarhoş alkışlarla eşlik etmeye çalışıyorlar.
Kadınlar bu sarhoşların alkış desteğini öylesine benimsemişler ki, duymadıklarında yüzlerine yansıyan mutsuz gölgeleri hissetmek mümkün.
Kalabalıktaki yalnızlığın hüznüne tuz biber eken mahzun tablo içimizi öylesine kararttı ki, zor attık kendimizi dışarıya. Bozuk Mersin kaldırımlarını arşınlamaya devam etmek üzere ıslak yollardayız.
Sırada Zabit Yurdu var. Çıkarken yıkılacak gibi gıcırdayan tahta merdivenler. Kapıdan şöyle bir bakıyoruz. Resmi üniformalı birçok zabit, ümera ve aileleri… Nereye göz atsak sırmalı elbiseden geçilmiyor. Hiç bitmeyecek gibi gelen basamakları yuvarlanır gibi iniyor, sakin ve sessiz sokağımıza kavuşuyoruz yeniden. Bu sefer ayak gürültümüze, soğuktan takırdamaya başlayan çene kemiklerimiz eşlik ediyor hafiften.
Mersin sokakları yalnızlığın ayıbını örtmek için ürperten soğuğun şiddetini arttırıyor adeta. Adımlarımızı hızlandırarak sakardan geçiyoruz.
Sekiz on kişi radyonun etrafında toplanmış, yüzlerini güldürecek, bugüne kadar ters giden şanslarını değiştirecek yılbaşı piyangosunun ikramiye kazanan numaralarını anons edecek sesi pür dikkat beklemekte. Malum gece tam 12’ de 500 ve 200 bin liralık büyük ikramiyelerin***** hangi numaraya vurduğunu duyuracak Ankara Radyosu…
Ver elini Ziya Paşa gazinosu**…
Denizin dalgaları vuruyor camlara. Burada da sigara dumanından zor seçiliyor içerisi. Kalabalık üst üste yığılmış gibi. Kimi tavla, kimi konken, kimisi de aznif (taşlarla oynanan bir çeşit domino) bir sürü insan masaları doldurmuş.
Yüzlerinde, yeni yılın talihlerini çevirme beklentisi. İskambil kağıdına, aznif parçasına bağlanan umutlar…
Daha dolaşacağımız çok yer var ama zamanımız kısıtlı o nedenle erken kaçıyoruz buradan…
Mersin Palas, Çukurova Bar, isimsiz kumarhaneler ve en renkli mekan Tüccar Kulübünü en sona saklayarak, yeniden ver elini Mersin kaldırımları.
Mersin Palas***, Halk Gazinosundan da beter durumda. Harap merdivenlerden tırmanıyor, yıkılacak gibi duran salona göz atıyoruz. Dört beş masada uyuklamakta olan birkaç kız ve onlara aşık beş on akşamcı.
Çukurova Bar****’a da göz atıyoruz. Normalde her akşam yanık aşıkların sinesine su serpen, cebine darı eken muhteşem bar, Mersin’in kaldırımlarına nazire yaparcasına sessiz ve soğuk. Cazı, dansıyla her zaman gürültüsü ayyuka çıkan koca dansing, bu akşam zavallı bir mesken gibi boynu bükük… Kapısının kırılan camları yerine tutturulmuş paslı teneke.
Müzik sesi her zaman sokaklara yansıyan bar, bu yılbaşı gecesi, Mersin kaldırımlarından beter sessizliğe bürünmüş.
Artık kumar, kumarhane görmek istiyoruz. Gözlerimiz, panjurları sıkı sıkıya kapalı binaların içine nüfuz etmek için çaba gösteriyor ama kalın duvarlarla çevrili binaların içinde nelerin döndüğünü görmek imkânsız…
Sıra, kumarın en büyüğünün döndüğü, servetlerin el değiştirdiği, seçkinlerin eğlendiği, Tüccar Kulübünde…
Kulübün dik merdivenlerini tırmanıyoruz. Tüm balolarda boy gösteren, resmi görevinin itibarı, cüzdanının şişkinliği sayesinde dokunulmaz mekânda gönül rahatlığıyla kumar oynayan, sınırsız eğlencelerin aktörlerin tümü umduğumuz gibi burada.
Şapka ve paltolarımızı silkeleyerek vestiyere bırakıyor, camlı kapıdan içeri atıyoruz kendimizi. Bilet ve davetiye için koyulmuş bir masanın başındaki birkaç ünlü sima karşılıyor bizi. Usuldendir diye sorulan birkaç soruyu cevaplandırıp sonunda kalabalığa karışıyoruz. Yanımdaki arkadaşım tanıdık bir gruba katılırken, ben kapıya yakın oturan birkaç dostun davetine icabet ettim.
Yerim tüm gelenleri incelemem için biçilmiş kaftan… İşte pembe tuvaletli hanımefendi ve yanında tambura gerilmiş yay gibi smokine sığmaya çalışmış bey…
Beyazlı bir matmazel, arkasında ağdalı Fransızcayla bağıra çağıra konuşan mösyö… Yüzünün kırışıklarını gidermek için saatlerce pomatla yaptığı masajdan yüzünün derisi tahriş olmuş, yanındaki kızının annesi değil kardeşi olduğu hissini vermek için kendisini paralamış bir madam ile yaşını sineye çekmiş kocası…
Yarım saat dayanabildim baloya… Geceye birlikte çıktığım dostumu Kulüpte bırakıp bu kez yalnız attım kendimi sokağa…
Vurdum kendimi isimsiz bir kumarhaneye… Malum her yönüyle yazacağım bir yılın yerini yenisine bıraktığı bu geceyi…
Uzun bir masanın etrafında benizleri solmuş on beş, yirmi şahıs. Öylesine dalmışlar ki, girdiğimin farkına bile varmıyor çoğu.
Birkaç deste kırmızı, mavi kağıt birbirine karıştırılmış ve masanın ortasına muntazam biçimde yatırılmış:
-Üç lira…
-Banko…
Parayı süren karşısındakinin bulduğu “3” e mukabil, “7” yi bularak masadaki parayı kazandı, çekti önüne. Oyun tüm hızıyla devam ediyor, kâğıtlar çekiliyor, paralar durmadan el değiştiriyor.
En büyük banko bir ara yirmi lirayı buldu. Krizden önce beş yüz, bin liraların tek hamlede el değiştirmesine aşina masalar şimdi yirmi lirayla yetiniyor. Kâğıtları çeken simalar değişmemiş, değişen sadece zaman ve koşullar.
Birkaç kumarhane, batakhane karışımı yere de damladım, yeni yılın ilk saatlerinde…
Sabaha doğru son mekândan kendimi sokağa atıyorum.
Yılın ilk güneşi gecenin soğuğuna inat, ışık huzmesiyle denizin içinden doğuyor, gülümsüyor tüm sıcaklığıyla…
Yüklendiği gazetelerle bir çocuk bağırarak geliyor bana doğru:
-Yazıyor, yazıyor… Dün akşamki çekilişte 500 bin lira kazanan büyük ikramiyeyi, tam piyango listesini yazıyor…
Göz kırpıyorum çocuğa… Ceketin yakasını kaldırıyor, dudaklarımda geceden kalma bir ıslık, sıcak bir çay içebileceğim sabahçı kahvesine ilerliyorum…"
Y. Sanih
Not: izlenimlerini Y. Sanih imzasıyla kaleme alan muharrir muhabiri, 1933’lerin Yeni Mersin gazetesine tüm emek verenleri; saygı, minnet, rahmetle yâd ediyorum…
*Halk Gazinosu: Sonradan Akkahve olacak, günümüzün Büyükşehir Belediye Meclis salonu
**Ziyapaşa Gazinosu: Günümüzdeki Taşhan ile Merkez PTT binası arasında kalan yarı yıkık bina
***Mersin Palas: Uray Caddesinin, Atatürk Caddesi ile kesiştiği kavşakta yer alan artık izi bile kalmayan mekân…
****Çukurova Bar: Günümüzün Ticaret Sanayi Odası ve Tüccar Kulübünün yer aldığı alan…
**** Sonradan Milli Piyango adını alan Tayyare çekilişi yılbaşı ikramiyeleri 1934' te şöyleydi:
1 adet 500 bin, 1 adet 200 bin, 1 adet 100 bin, 1 adet 50 bin, 1 adet 30 bin, 1 adet 20 bin, 1 adet 15 bin, 1 adet 10 bin ile başlayıp, 2 adet 8 bin, 5 adet 5 bin, 10 adet 3 bin, 20 adet 2 bin, 55adet 1 bin diye devam ediyor, en küçük ikramiye olan 50 lira 5 bin bilete dağıtılıyordu. Toplam ikramiye 1 milyon 656 bin lira 5850 bilete çıkıyordu.. (Fikir vermesi açısından aynı tarihte bir kilo fasulyenin 10 kuruş, bir kilo nohudun 5 kuruş olduğunu not etmeliyim)
Abdullah Ayan