2022’ yi 2023’e bağlayan yılbaşı gecesi Cumartesi akşamına denk geliyor..
Tıpkı 90 yıl önce 1933’ ü 1934’ e bağlayan 31 Aralık günü gibi..
Peki, o geceyi Mersin ve Mersinin farklı kesimlerinden insanları nasıl kutlamış?
Sorunun yanıtı, 1933 Yılbaşı izlenimlerini kaleme alıp Yeni Mersin gazetesinde Y. Nasih imzasıyla yayınlayan gazetecinin yazısında…
Nüfusu 50 bini bulmayan Mersin’de yılbaşı vesilesiyle de olsa tüm eğlence yerlerinin genel fotoğrafını yansıtan o yazı aslında bir döneme ve kentin gece hayatını yansıtması bakımından önemli…
İzlenimleri kaleme alan Y. Sanih ama o gece yanına bir arkadaşını alarak çıkıyor dolaşmaya..
İşte o dönemin elitlerinin Tüccar Kulübünden başlayarak batakhanelere kadar Mersin’ in o gece açık olan mekânları:
“İlk durağımız HALK GAZİNOSU*:
Kırık dökük masalarda, yaklaşmakta olan yeni yılın ilk anından habersiz anı çile niyetine doldurmaya çalışan avurtları çökmüş, konuşmaları birbirine karışan nice insan…
Gerekli, gereksiz önlerine koyulan her içki kadehini bir solukta son damlasına kadar midelerine indirirken, yaşı geçmiş kadın şarkıcıların, hayata küskün sesleriyle söylemeye çalıştıkları şarkılara sarhoş alkışlarla eşlik etmeye çalışıyorlar.
Kadınlar bu sarhoşların alkış desteğini öylesine benimsemişler ki, duymadıklarında yüzlerine yansıyan mutsuz gölgeleri hissetmek mümkün. (…)
Sırada ZABİT YURDU var:
Çıkarken yıkılacak gibi gıcırdayan tahta merdivenler. Kapıdan şöyle bir bakıyoruz. Resmi üniformalı birçok zabit, ümera ve aileleri… Nereye göz atsak sırmalı elbiseden geçilmiyor. Hiç bitmeyecek gibi gelen basamakları yuvarlanır gibi iniyor, sakin ve sessiz sokağımıza kavuşuyoruz yeniden. Bu sefer ayak gürültümüze, soğuktan takırdamaya başlayan çene kemiklerimiz eşlik ediyor hafiften.
Mersin sokakları yalnızlığın ayıbını örtmek için ürperten soğuğun şiddetini arttırıyor adeta. Adımlarımızı hızlandırarak sakardan geçiyoruz.
Sekiz on kişi radyonun etrafında toplanmış, yüzlerini güldürecek, bugüne kadar ters giden şanslarını değiştirecek yılbaşı piyangosunun ikramiye kazanan numaralarını anons edecek sesi pür dikkat beklemekte. Malum gece tam 12’ de 500 ve 200 bin liralık büyük ikramiyelerin hangi numaraya vurduğunu duyuracak Ankara Radyosu…
Ver elini ZİYA PAŞA GAZİNOSU**…
Denizin dalgaları vuruyor camlara. Burada da sigara dumanından zor seçiliyor içerisi. Kalabalık üst üste yığılmış gibi. Kimi tavla, kimi konken, kimisi de aznif (taşlarla oynanan bir çeşit domino) bir sürü insan masaları doldurmuş.
Yüzlerinde, yeni yılın talihlerini çevirme beklentisi. İskambil kağıdına, aznif parçasına bağlanan umutlar…
Daha dolaşacağımız çok yer var ama zamanımız kısıtlı o nedenle erken kaçıyoruz buradan…
Mersin Palas, Çukurova Bar, isimsiz kumarhaneler ve en renkli mekan Tüccar Kulübünü en sona saklayarak, yeniden ver elini Mersin kaldırımları.
MERSİN PALAS***:
Halk Gazinosundan da beter durumda. Harap merdivenlerden tırmanıyor, yıkılacak gibi duran salona göz atıyoruz. Dört beş masada uyuklamakta olan birkaç kız ve onlara âşık beş on akşamcı.
ÇUKUROVA BAR****’a da göz atıyoruz:
Normalde her akşam yanık âşıkların sinesine su serpen, cebine darı eken muhteşem bar, Mersin’in kaldırımlarına nazire yaparcasına sessiz ve soğuk. Cazı, dansıyla her zaman gürültüsü ayyuka çıkan koca dansing, bu akşam zavallı bir mesken gibi boynu bükük… Kapısının kırılan camları yerine tutturulmuş paslı teneke.
Müzik sesi her zaman sokaklara yansıyan bar, bu yılbaşı gecesi, Mersin kaldırımlarından beter sessizliğe bürünmüş.
Artık kumar, kumarhane görmek istiyoruz. Gözlerimiz, panjurları sıkı sıkıya kapalı binaların içine nüfuz etmek için çaba gösteriyor ama kalın duvarlarla çevrili binaların içinde nelerin döndüğünü görmek imkânsız…
Sıra, kumarın en büyüğünün döndüğü, servetlerin el değiştirdiği, seçkinlerin eğlendiği, TÜCCAR KULÜBÜNDE…
Kulübün dik merdivenlerini tırmanıyoruz. Tüm balolarda boy gösteren, resmi görevinin itibarı, cüzdanının şişkinliği sayesinde dokunulmaz mekânda gönül rahatlığıyla kumar oynayan, sınırsız eğlencelerin aktörlerin tümü umduğumuz gibi burada.
Şapka ve paltolarımızı silkeleyerek vestiyere bırakıyor, camlı kapıdan içeri atıyoruz kendimizi. Bilet ve davetiye için koyulmuş bir masanın başındaki birkaç ünlü sima karşılıyor bizi. Usuldendir diye sorulan birkaç soruyu cevaplandırıp sonunda kalabalığa karışıyoruz. Yanımdaki arkadaşım tanıdık bir gruba katılırken, ben kapıya yakın oturan birkaç dostun davetine icabet ettim.
Yerim tüm gelenleri incelemem için biçilmiş kaftan… İşte pembe tuvaletli hanımefendi ve yanında tambura gerilmiş yay gibi smokine sığmaya çalışmış bey…
Beyazlı bir matmazel, arkasında ağdalı Fransızcayla bağıra çağıra konuşan mösyö… Yüzünün kırışıklarını gidermek için saatlerce pomatla yaptığı masajdan yüzünün derisi tahriş olmuş, yanındaki kızının annesi değil kardeşi olduğu hissini vermek için kendisini paralamış bir madam ile yaşını sineye çekmiş kocası…
Yarım saat dayanabildim baloya… Geceye birlikte çıktığım dostumu Kulüpte bırakıp bu kez yalnız attım kendimi sokağa…”