Önceki makalede Mersin-Erdemli arasına sıkışmış bölgenin en değerli arazisi üzerinde yer alan 4 bin dönümlük Alata ile ilgili kaygıları dile getirmeye çalıştım.
84 dönümlük bir alanın 'kesin korunacak hassas alan' ilan edilmesi ardından pek çok insanın merakla yanıt aradığı "geriye kalan bölge ne olacak?" sorusu aslında Mersin kamuoyunun bölge ile ilgili asıl 'hassasiyetini' yansıtması bakımından umut verici..
Alata ister ilk yıllardaki yatılı Ziraat Okulu, ister sonradan oluşturulan Araştırma Enstitüsü dönemleri olsun hep ilgi odağı olmuş tüm kesimlerin dikkatle gözlediği cazibe merkezi..
Bugün denetim ve araştırma işlevleri geçmişe oranla azalmış Meclis ile geçmişteki parlamentoların yasama dışındaki çok önemli faaliyetlerini karşılaştırılması bakımından Alata' nın merkezinde yer aldığı ilginç bir araştırma raporuna değinmek istiyorum.
Dönemin İçel Senatörü Lütfi Bilgen' in* önerisini benimseyen TBMM Cumhuriyet Senatosunca seçilip görevlendirilen bir komisyon ve komisyonun değerlendirmelerinden oluşan bölümleri okuyan herkesin, benim gibi üzüntüyle karışık şaşkınlık duyacağını tahmin ediyorum..
1 Nisan 1975 günü faaliyete geçen "İçel-Alata Bahçıvanlık ve Ziraat Okulu Hakkında Kurulan Senato Araştırma Komisyonu, 19 Mayıs 1976 günü geldiği Alata' da bir haftalık gözlemlerine de yer verdiği raporu tamamlar ve çoğaltılan metin 6 Temmuz 1976 günü Senatörlere dağıtılır..
Komisyonun başkanlığını Türkiye' nin tarım alanında yetiştirdiği efsane isimlerden Prof. Sabahattin Özbek üstlenir. Alata hakkında Tarım Bakanlığının verdiği bilgilerin baştan savma ve yetersiz olduğunu görünce yerinde inceleme kararı alan komisyonun bulgu ve gözlemleri, ders çıkarmak isteyenlere gelecekle ilgili ışık tutan uyarılarını çok değerli buluyor, bu nedenle paylaşmakta yarar görüyorum.
Aşağıda yer verdiğim tespitleri tozlu arşivlerde kaybolmaya yüz tutmuş o rapordan derledim..
" Bölgeyi modern zeytincilikle buluşturması beklenen Alata' da komisyonun tanık olduğu tablo şudur: İspanya' da zeytin üzerine ihtisas yapıp ülkesine dönen araştırmacı Alata' da zeytinle ilgisiz bir alanda çalışmaktadır."
"Burayı sadece ortaokul diploması veren bir basit okul durumundan çıkarıp çok daha verimli, memlekete daha faydalı bir çalıştırma tarzı bulunmalıdır. Gerçekten etrafına faydalı usta teknisyen yetiştirilen bir tarım meslek okulu haline getirileceği gibi öğrenci sayısı planlanan kapasiteye çıkarıldıktan sonra fazla arazi atıl kalan yatırımların değerlendirilmesi için bunları tam çalıştıracak yeni müesseselerin de eklenmesi yanında ünite içinde bulunan diğer araştırma kuruluşlarına yardımcı olacak, onlara ışık tutacak, onları yetiştirecek üniversite seviyesinde öğretim ve eğitim kuruluşlarıyla işbirliği yapabilecek şekilde olmalıdır.
..
Komisyonumuz okulun yanıbaşında seracılık ve bahçecilik yapan köylülerimizi de iş başında gördü. Seracılığı amprik metotlarıyla ve çevredeki göreneğe dayanarak yürütüyorlar. Ağaç budamasını bile rastgele ve yanlış yaptıkları Komisyon Başkanımız olan Tarım Profesörü Sabahattin Özbek'in gözünden kaçmadı. Köylülere bu ağaçların nasıl budanacağını okuldan sormadınız mı diye sorduğunda alınan cevap çok acıydı:
— Doğrusu ağacın nasıl budanacağını okuldan sormak aklımıza gelmedi, dediler
İşte 33 yıllık okul bitişiğindeki köylünün, hatta o köyü ana caddeye bağlayan yolları okulun içinden geçen köyün ve köylünün aklına gelmezse demek ki bu müessese halkla iyi ilişki kurmak şöyle dursun, hiç ilişki kuramamış demektir. Demek ki okul bitişiğindeki köylüye bile kendi varlığını tanıtamamıştır."
Raporun bir başka bölümünde ise bölge çiftçileriyle Alata ilişkisinin gerçekte nasıl olması gerektiği hususlarına değinilmekte:
"Dar alanlar içerisinde sebzecilik yaparak yurt ekonomisine büyük katkılar sağlayan küçük çiftçilerin tohumluk meselesine bile eğilinmemiştir.
Okul çevresindeki seraları gördüğümüz zaman müşahede ettik; gelecek için ekolojik şartların uygunluğu dolayısıyla büyük umutlar vadeden süs bitkileri yetiştiriciliği tamamen ihmal edilmiş, sert çekirdekli meyvelerde özellikle kış dinlenmesiyle ilgili olarak çalışmalara başlanmadığı görülmüştür.
Yumuşak çekirdekli meyveler üzerindeyse hiçbir araştırma yapılmamaktadır. Bu ve bunlara katılacak daha bir çok konular işlerin ne derece yüzüstü bırakıldığını göstermesi bakımından yararlıdır.Akdeniz Narenciye Projesi Müdürlüğünün her köyde formenleri vardır.
Bunlar o köyden seçilmiş, pratik bahçecilerdir, Köylülerin bahçelerini devamlı gezip görerek denetlerler ve gördükleri eksiklikleri müesseseye bildirirler. Oradan yetkili teknisyenler gelip yerinde tetkik ederler ve gerekli tedbirleri önerirler.
Böylece her an halkın nabzını yoklayacak bir elleri var demektir. Böyle olunca o yıllarda halkın ne tip fidan isteyebileceğini tahmin etmek mümkün olabilirdi. Bu ihtiyaç yoklaması yapılamadığından fidancılık bölümü bol limon aşısı yapmış, sonunda satamamıştır. 33 yıldır orada bulunan okul eğer halkın ve ziraatçının içine girebilmiş olsaydı çevre halkının gayet bariz olan yetiştirme eğilimlerini tespit edecek ve aşı programlarını da ona göre yapabilecekti.. (…)"
Ve bir başka çarpıcı tespit:
"Dünya Bankasından alınan 25 milyon dolarlık yaş meyve ve sebze projesinin bir bölümü olan ve hedef olarak Türkiye'nin bugünkü narenciye sahasına eşit ölçüde bir ağaçlandırmayı öngören bu projenin millî gelirimize ve dış ticaretimize büyük katkılar yapacağı açık ise de proje süresinin yarıya yaklaşmış olmasına rağmen yapılan çalışmaların yetersizliği bu yöndeki ümitleri de sarsmakta olduğundan ilgililerin proje hedefine uygun olarak süratle gereken tedbirleri almaları yönünden dikkatlerinin çekilmesi gerekli mütalaa edilmiştir."
Rapor yarım asra yaklaşan bir dönemde bugün bile güncelliğini yitirmemiş çarpıcı tespite ve öneriye yer vermekte..
Bir düşünün ülkeyi yönetenler o önerileri dikkate alsa ve Alata gerçek misyonuna kavuşturulup bölge tarımının yol göstericisi, feneri olsa, Çukurova bugün nerelerde olurdu?
Son Cumhurbaşkanlığı kararnamesi umarım Alata' yı yeniden keşfetmemizi ve tarımda başarıyı yakalamış ülkeler seviyesine çıkmamıza vesile olur…
Elbette gerçekleşmeyecek bir düş, bir hayal benimkisi..
Ama hayal etmeden de yaşanmıyor ki..
* İbrahim Lütfi Bilgen (1925-2006) Hürriyet Partisi’nin kurucuları arasında yer alır. 02.06.1968’de CHP’den Cumhuriyet Senatosu İçel Üyesi seçilerek 05.06.1977 tarihine kadar TBMM’de yasama çalışmalarına katılmıştır.