Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Alata araziden ibaret değildir…

Tüm sahillerin ranta kurban edildiği, sadece insanlığın değil, tüm canlı varlıkların ortak yaşam alanlarının betona boğulduğu bir ülkede, özellikle de kıyıların beton surlarla kapatıldığı Mersin gibi bir kentte binlerce dekar alandan oluşan el değmemiş Alata gibi korunaklı bir bölgeye sahipseniz, doğal cenneti korumak geçmişte yeterince güçtü. Günümüz koşullarında ise neredeyse imkânsız… Alata genç cumhuriyete nitelikli tarım anlamında yetiştirilip, üretime katkı yapacak genç fidanları teorik ve pratik anlamda bilgiyle donatıp sahada faaliyet göstermeleri için 1944 yılında yatılı Alata Teknik Bahçıvanlık Okuluna ev sahipliği yapan bir vaha… 1967’ de kurulmasına karar verilen Bağ Bahçe Araştırma Enstitüsü’ nün doğuşuyla çok daha önemli bir misyon yüklenir Alata… Enstitü, Mersin, Adana, Osmaniye, Hatay illerini içine alan Doğu Akdeniz bölgesinde turunçgil ve diğer subtropikal meyveler, ılıman iklim meyveleri, bağcılık, sebze, iç ve dış mekan süs bitkileri, tıbbi ve aromatik bitkiler yanında arıcılık dallarında uygulamalı ıslah ve yetiştirme tekniği yapan tek kuruluş olarak faaliyet göstermeye başlar. Toros dağlarının eteklerinden deniz kıyısı arasında el değmemiş kumul tepeleri ve 3 bin 500 metrelik sahiliyle, eşsiz konuma ve toprak yapısına sahip Alata yıllar içinde bu özellikleri sonucu tüm bölgeyi betona boğan rant kesiminin kaçınılmaz biçimde iştahını kabartmaya başlar… İstihdam yaratma, büyüme maskelerinin arkasına saklanan odaklara karşı Alata 2000 yılında çok önemli bir güvenlik şemsiyesi altına alınır.. 1988’de Muğla Dalyan’dan başlayarak Samandağ sahillerine kadar uzanan bölgede yapılan bilimsel araştırma sonucu nesli tükenmekte olan evrensel koruma altındaki yeşil deniz kaplumbağalarının üreme alanı olarak belirlenen 17 önemli kumsalın 13’ ü ana yuvalama noktası olarak belirlenirken, Alata kumsalı el değmemiş ve yüz yıllar alan korunaklı özel konumuyla öne çıkar. Türkiye’ nin de imzaladığı ve yaban hayatı koruma altına almayı amaçlayan Uluslararası Bern Sözleşmesinin (9 Eylül 1986) sağladığı evrensel koruma bile betona aç rantiyenin iştahını kesmeye yetmez… Alata’ nın imdadına 2000 yılında Adana Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu yetişir. Kurul, 9 Ekim 2000 tarihinde aldığı 3877 sayılı karar ile Alata’ yı I. Derece Doğal Sit Alanı ilan eder. Kararın gerekçesi de yeterince anlamlıdır: “Alata, Doğal flora ve faunası, doğal kumul alanları, nitelikli tarım anlamında araştırma, üretim, eğitim görevleri yanı sıra canlılarının doğal yaşam ortamları nedeniyle biyoçeşitliliğin en iyi örneğini oluşturmaktadır.” Bugün Araştırma Enstitüsü’ nü kuzeye taşıyalım, I. Derece Sit Alanı ilan edilen bölgeyi de Sit alanı olmaktan çıkarıp önünü plaj, arkasını da restoran vb. yapılara açalım diyen hırs dolu önerilere en anlamlı yanıtı, Bundan 20 yıl önce araziyi kapma girişimi ardından alanında ülkenin en yetkin bilim insanlarından oluşan 6 kişilik bir heyetin 2006 yılında kapsamlı araştırma sonucu kaleme aldığı “Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’ nün bugünkü yapısı ve geleceği” başlıklı raporu vermekte*… O rapordan derlediğim bazı bilgiler Alata’ nın nasıl eşsiz bir doğaya sahip olduğunu gözü kararmış rantiye kesime bile anlatması bakımından önemli… Alata’ daki 1 cm özel tarım toprağının oluşmasının yüz yıl aldığı tespitine yer veren rapora göre; “Alata Araştırma Enstitüsü güney sınırını oluşturan 3,5 km kıyı şeridi kıyı kumulları ile kaplıdır. Kıyı şeridinin çok sınırlı bir kesiminde insan etkilerine bağlı değişimlere rastlanmış, kumul ekosisteminin büyük ölçüde doğal özelliklerini koruduğu görülmüştür.(…) Kumul alanları ile bağlantılı sulak alan sistemleri, kıyı sularının üretkenliğinde, biyokimyasal yenilenme ve jeomorfolojik stabilitenin sağlanmasındaki önemli işlevleri yanında deniz canlıları, balıklar ve kuşlar için önemli habitatlar içermektedir. … Kıyılardaki kumullar ve sulak alan sistemleri flora ve yaban hayatı için olduğu kadar tarım ve balıkçılık aktiviteleri için de büyük önem taşımakta, bu nedenle doğa koruma potansiyeli açısından büyük önem taşıyan bu alanların rasyonel yönetimi zorunlu olmaktadır. … Enstitü sınırları içinde kalan kıyı alanı, bölgede yapılaşma baskısından korunmuş, böylece doğala yakın habitat özellikleri taşıyan tek örneği oluşturması nedeniyle, doğa koruma yönünden bölgesel ve ülke ölçeğinde son derece önemli ve değerli bulunmuştur. Kıyı alanının, nesli tehlikeye girmiş deniz kaplumbağa türlerinin yuvalanma alanı oluşu göz önüne alındığında bu habitatın taşıdığı değer ve önem Uluslararası düzeye ulaşmaktadır. … Türkiye’ de bulunan 17 yuvalama alanı ile karşılaştırıldığında Alata kumsalının Araştırma Enstitüsü sınırları içinde yer alması sonucu nispeten korunmuş durumdadır. Kumsalın gerisinde bulunan Araştırma Enstitüsüne ait tarlalar yer almaktadır. Bu arazi ile kumsal arasındaki ağaçlar perde görevi görmekte, aynı zamanda çevre yolundan gelen ışıklara engel olmaktadırlar. Bu nedenle kültür alanları ile kumul arasındaki gerek doğal, gerekse de kültürel bitki örtüsünün korunması ve geliştirilmesi son derece önemlidir. Plaj olarak kullanılan çevredeki tatil sitelerinin önünde yuva izlerine rastlanmamaktadır. Bu durum yoğun kıyı kullanımının doğal ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerinin kanıtıdır. … Deniz kaplumbağalarının, habitatlarının ve özellikle üreme habitatlarının korunması BERN sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Bern sözleşmesini imzalamıştır. Dolayısıyla hem habitatın bozulmamış olması hem de yoğun olarak deniz kaplumbağaları tarafından kullanıldığı ortada olan bu alanın koruma altına alınması ulusal bir yükümlülüktür. … Kıyı alanına özgü kumul rölyefi ve doğal bitki topluluklarının, Enstitü sınırları içinde uzun dönemde korunması sonucunda alan, yakın çevrede tamamen ortadan kaldırılan doğal yapıyı temsil eden tek örnek niteliği kazanmıştır. Bu özellikleriyle, kıyılarda süregelen ekolojik değişimlerin uzun dönemde izlenebileceği ve bilimsel araştırmaların yürütüleceği açık bir laboratuvar niteliği taşımaktadır. Kıyı alanının Enstitü içerisinde yer alması, bu tür bilimsel faaliyetler için uygunluğunu bir kat daha arttırmakta, yüksek düzeyde gen çeşitliliğini barındıran doğal bitki örtüsü içerisindeki türlerin yapılacak çalışmalarla kültüre alınması, kumul ve sulak alan restorasyonu çalışmalarından büyük yarar sağlayacaktır. … Enstitü alanlarının mevcut amaçları dışında turizm ya da yapılaşmaya açılması, ekonomik rasyonaliteye, hukuka ve yürürlükteki mevzuata, devletin kalkınma strateji ve hedeflerine, her şeyden önemlisi kamu yararına aykırıdır. Amaç dışı kullanımla, telafi edilemez ekonomik kayıpların yanında gelecek kuşakların refahı da olumsuz etkilenecek, hem Mutlak Tarım Alanı olan hem de Birinci Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiş Enstitü alanının, doğa koruma bakımından taşıdığı olağanüstü önem nedeniyle uluslararası toplum gözünde ülke olarak saygınlık yitirecektir.” * “Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’ nün bugünkü yapısı ve geleceği” raporunu hazırlayan heyet; Prof. Dr. M. Faruk Altunkasa, Prof. Dr. Suat Şenol, Prof. Dr. Turgut Yeşiloğlu, Prof. Dr. K. Tuluhan Yılmaz, Prof. Dr. Haydar Şengül    
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2024 - Perşembe

Alata araziden ibaret değildir…

Tüm sahillerin ranta kurban edildiği, sadece insanlığın değil, tüm canlı varlıkların ortak yaşam alanlarının betona boğulduğu bir ülkede, özellikle de kıyıların beton surlarla kapatıldığı Mersin gibi bir kentte binlerce dekar alandan oluşan el değmemiş Alata gibi korunaklı bir bölgeye sahipseniz, doğal cenneti korumak geçmişte yeterince güçtü.

Günümüz koşullarında ise neredeyse imkânsız…

Alata genç cumhuriyete nitelikli tarım anlamında yetiştirilip, üretime katkı yapacak genç fidanları teorik ve pratik anlamda bilgiyle donatıp sahada faaliyet göstermeleri için 1944 yılında yatılı Alata Teknik Bahçıvanlık Okuluna ev sahipliği yapan bir vaha…

1967’ de kurulmasına karar verilen Bağ Bahçe Araştırma Enstitüsü’ nün doğuşuyla çok daha önemli bir misyon yüklenir Alata…

Enstitü, Mersin, Adana, Osmaniye, Hatay illerini içine alan Doğu Akdeniz bölgesinde turunçgil ve diğer subtropikal meyveler, ılıman iklim meyveleri, bağcılık, sebze, iç ve dış mekan süs bitkileri, tıbbi ve aromatik bitkiler yanında arıcılık dallarında uygulamalı ıslah ve yetiştirme tekniği yapan tek kuruluş olarak faaliyet göstermeye başlar.

Toros dağlarının eteklerinden deniz kıyısı arasında el değmemiş kumul tepeleri ve 3 bin 500 metrelik sahiliyle, eşsiz konuma ve toprak yapısına sahip Alata yıllar içinde bu özellikleri sonucu tüm bölgeyi betona boğan rant kesiminin kaçınılmaz biçimde iştahını kabartmaya başlar…

İstihdam yaratma, büyüme maskelerinin arkasına saklanan odaklara karşı Alata 2000 yılında çok önemli bir güvenlik şemsiyesi altına alınır..

1988’de Muğla Dalyan’dan başlayarak Samandağ sahillerine kadar uzanan bölgede yapılan bilimsel araştırma sonucu nesli tükenmekte olan evrensel koruma altındaki yeşil deniz kaplumbağalarının üreme alanı olarak belirlenen 17 önemli kumsalın 13’ ü ana yuvalama noktası olarak belirlenirken, Alata kumsalı el değmemiş ve yüz yıllar alan korunaklı özel konumuyla öne çıkar.

Türkiye’ nin de imzaladığı ve yaban hayatı koruma altına almayı amaçlayan Uluslararası Bern Sözleşmesinin (9 Eylül 1986) sağladığı evrensel koruma bile betona aç rantiyenin iştahını kesmeye yetmez…

Alata’ nın imdadına 2000 yılında Adana Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu yetişir.

Kurul, 9 Ekim 2000 tarihinde aldığı 3877 sayılı karar ile Alata’ yı I. Derece Doğal Sit Alanı ilan eder.

Kararın gerekçesi de yeterince anlamlıdır:

“Alata, Doğal flora ve faunası, doğal kumul alanları, nitelikli tarım anlamında araştırma, üretim, eğitim görevleri yanı sıra canlılarının doğal yaşam ortamları nedeniyle biyoçeşitliliğin en iyi örneğini oluşturmaktadır.”

Bugün Araştırma Enstitüsü’ nü kuzeye taşıyalım, I. Derece Sit Alanı ilan edilen bölgeyi de Sit alanı olmaktan çıkarıp önünü plaj, arkasını da restoran vb. yapılara açalım diyen hırs dolu önerilere en anlamlı yanıtı,

Bundan 20 yıl önce araziyi kapma girişimi ardından alanında ülkenin en yetkin bilim insanlarından oluşan 6 kişilik bir heyetin 2006 yılında kapsamlı araştırma sonucu kaleme aldığı “Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’ nün bugünkü yapısı ve geleceği” başlıklı raporu vermekte*…

O rapordan derlediğim bazı bilgiler Alata’ nın nasıl eşsiz bir doğaya sahip olduğunu gözü kararmış rantiye kesime bile anlatması bakımından önemli…

Alata’ daki 1 cm özel tarım toprağının oluşmasının yüz yıl aldığı tespitine yer veren rapora göre;

“Alata Araştırma Enstitüsü güney sınırını oluşturan 3,5 km kıyı şeridi kıyı kumulları ile kaplıdır. Kıyı şeridinin çok sınırlı bir kesiminde insan etkilerine bağlı değişimlere rastlanmış, kumul ekosisteminin büyük ölçüde doğal özelliklerini koruduğu görülmüştür.(…)

Kumul alanları ile bağlantılı sulak alan sistemleri, kıyı sularının üretkenliğinde, biyokimyasal yenilenme ve jeomorfolojik stabilitenin sağlanmasındaki önemli işlevleri yanında deniz canlıları, balıklar ve kuşlar için önemli habitatlar içermektedir.

Kıyılardaki kumullar ve sulak alan sistemleri flora ve yaban hayatı için olduğu kadar tarım ve balıkçılık aktiviteleri için de büyük önem taşımakta, bu nedenle doğa koruma potansiyeli açısından büyük önem taşıyan bu alanların rasyonel yönetimi zorunlu olmaktadır.

Enstitü sınırları içinde kalan kıyı alanı, bölgede yapılaşma baskısından korunmuş, böylece doğala yakın habitat özellikleri taşıyan tek örneği oluşturması nedeniyle, doğa koruma yönünden bölgesel ve ülke ölçeğinde son derece önemli ve değerli bulunmuştur. Kıyı alanının, nesli tehlikeye girmiş deniz kaplumbağa türlerinin yuvalanma alanı oluşu göz önüne alındığında bu habitatın taşıdığı değer ve önem Uluslararası düzeye ulaşmaktadır.

Türkiye’ de bulunan 17 yuvalama alanı ile karşılaştırıldığında Alata kumsalının Araştırma Enstitüsü sınırları içinde yer alması sonucu nispeten korunmuş durumdadır. Kumsalın gerisinde bulunan Araştırma Enstitüsüne ait tarlalar yer almaktadır. Bu arazi ile kumsal arasındaki ağaçlar perde görevi görmekte, aynı zamanda çevre yolundan gelen ışıklara engel olmaktadırlar.

Bu nedenle kültür alanları ile kumul arasındaki gerek doğal, gerekse de kültürel bitki örtüsünün korunması ve geliştirilmesi son derece önemlidir.

Plaj olarak kullanılan çevredeki tatil sitelerinin önünde yuva izlerine rastlanmamaktadır. Bu durum yoğun kıyı kullanımının doğal ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerinin kanıtıdır.

Deniz kaplumbağalarının, habitatlarının ve özellikle üreme habitatlarının korunması BERN sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Bern sözleşmesini imzalamıştır. Dolayısıyla hem habitatın bozulmamış olması hem de yoğun olarak deniz kaplumbağaları tarafından kullanıldığı ortada olan bu alanın koruma altına alınması ulusal bir yükümlülüktür.

Kıyı alanına özgü kumul rölyefi ve doğal bitki topluluklarının, Enstitü sınırları içinde uzun dönemde korunması sonucunda alan, yakın çevrede tamamen ortadan kaldırılan doğal yapıyı temsil eden tek örnek niteliği kazanmıştır. Bu özellikleriyle, kıyılarda süregelen ekolojik değişimlerin uzun dönemde izlenebileceği ve bilimsel araştırmaların yürütüleceği açık bir laboratuvar niteliği taşımaktadır.

Kıyı alanının Enstitü içerisinde yer alması, bu tür bilimsel faaliyetler için uygunluğunu bir kat daha arttırmakta, yüksek düzeyde gen çeşitliliğini barındıran doğal bitki örtüsü içerisindeki türlerin yapılacak çalışmalarla kültüre alınması, kumul ve sulak alan restorasyonu çalışmalarından büyük yarar sağlayacaktır.

Enstitü alanlarının mevcut amaçları dışında turizm ya da yapılaşmaya açılması, ekonomik rasyonaliteye, hukuka ve yürürlükteki mevzuata, devletin kalkınma strateji ve hedeflerine, her şeyden önemlisi kamu yararına aykırıdır. Amaç dışı kullanımla, telafi edilemez ekonomik kayıpların yanında gelecek kuşakların refahı da olumsuz etkilenecek, hem Mutlak Tarım Alanı olan hem de Birinci Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiş Enstitü alanının, doğa koruma bakımından taşıdığı olağanüstü önem nedeniyle uluslararası toplum gözünde ülke olarak saygınlık yitirecektir.”

* “Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’ nün bugünkü yapısı ve geleceği” raporunu hazırlayan heyet; Prof. Dr. M. Faruk Altunkasa, Prof. Dr. Suat Şenol, Prof. Dr. Turgut Yeşiloğlu,

Prof. Dr. K. Tuluhan Yılmaz, Prof. Dr. Haydar Şengül

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.