Son yıllarda dış düşman olarak Batı’ yı hedefe koyma çabaları yanında Türkiye’ nin yön değiştirmesi gerektiğini savunanların dillendirdiği Avrasyacılık özünde ABD-AB’ ye alternatif, ülkeyi Çin merkezli yeni bir eksene kaydırma stratejisi olarak ta özetlenebilir…
Son 150 yıldır yüzünü batıya çevirmiş, ihracat ve ithalatının yarısından fazlasını AB’ ye yapan, savunma mimarisi ABD ve NATO’yla şekillenen Türkiye’ nin yüzünü Rusya ve Çin’ e çevirmesi mümkün mü?
Soruların yanıtı için, Çin’ e kapılarını açan ve yatırım yanında aldıkları kredilerle borçlanan ülkelerin bugün ne durumda olduklarına bakmak gerekiyor…
1990’larda başlayan yükselişi tüm dünyayı şaşkınlığa sürükleyen Çin’ in attığı kimi adımlar dünya çapında hayranlık uyandırıyordu…
Öyle ya, asırlardır Emperyalistler tarafından sömürülen başta Afrika olmak üzere geri kalmış ya da bıraktırılmış pek çok yoksul ülke Çin’ in ‘kazan-kazan’ olarak tanımlanan ve batının her türlü kaynağı aç gözlülükle el koyması anlayışı yerine yatırımları yoksul ülkelere kazandıran kalkınma modeli uzunca süre takdirle karşılandı…
Ta ki, Avrupa’ nın kalbinde yer alan Karadağ’ ın başına örülen çorapla ilgili gelişmeler ortaya çıkana kadar…
Karadağ’ ın ardından Sri Lanka ve borç kriziyle boğuşurken ABD tarafından kaderine terk edilen Pakistan’ ın düşürüldüğü tuzak ortaya çıkana kadar…
Üstelik bu üçüyle de sınırlı değil, borç altına sokulup iflasa sürüklenen ülkeler..
Sri Lanka, Kenya, Zambiya, Laos ve Moğolistan aynı durumda ve bugün Çin’ e borçlanan bir düzineyi bulan yoksul ülke ekonomik istikrarsızlıkla karşı karşıya ve hatta çoğu dünyanın en büyük ve en acımasız devlet borç vereni Çin'den gelen yüz milyarlarca dolarlık dış kredinin ağırlığı altında çökmekte…
Batı medyasında çok daha geniş yer tutmaya başlayan ve uzman araştırmalarıyla desteklenen iddiaları Çin kesin bir dille yalanlarken, son olarak Associated Press Ajansının yayınladığı geniş kapsamlı dosya bambaşka bir tabloya kapı aralıyor…
Son olarak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in dile getirdiği “bazı ülkeler Çin'den kredi kabul edip sözde borç krizine girdi” iddialarını yalanlama gereği duyan Çin adına Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning şu ifadelere yer veriyor açıklamasında:
"Bahsi geçen iddiayı duyunca, dünyanın en zengin ülkeleri olarak G7 ülkelerinin gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına somut katkılarının ne olduğunu ve neden sürekli olarak gelişmekte olan ülkeler arasındaki normal işbirliğini engellemeye çalıştıklarını sormak istiyorum." Sorusunu yöneltip devam ediyor:
“Gelişmekte olan bir ülke olan Çin’ in, gelişmekte olan diğer ülkelerle işbirliğini ortak kalkınma amacıyla gerçekleştirmesi yolunda attığı adımlar gelişmekte olan ülkelerden de destek görüyor”
Çin, resmi ağızdan “alan memnun, veren memnun” tarzında ifadeyle ‘farklı sömürü’ iddialarını yalanlasa da gerçek bu mu?
Ve Çin’ den kredi alan bazı ülkelerin borç krizine girdiği tezi ne ölçüde doğru?
Borç altında ezilen bir düzineyi aşkın yoksul ülkenin ekonomik istikrarsızlıkla karşı karşıya kaldığı ve çoğunun Devlet olarak dünyanın en büyük ve en acımasız kreditörü durumuna gelen Çin'den alınan yüz milyarlarca dolarlık dış kredinin ağırlığı altında çöküşe sürüklendiği sır değil…
Son gelişmeler Pakistan, Kenya, Zambiya, Laos ve Moğolistan da dâhil olmak üzere Çin'e en çok borçlu olan bir düzine ülke, borcu geri ödemekle, ülkenin geleceği çocukların eğitimine kaynak ayırma, elektrik enerjisi için gerekli ithalatı yapma ikilemiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor.
Güçlükle toplanan vergiler gıda tedariki yerine Çin kredilerinin faiz borcuna giderken, dövizle yapılan ödemeler zaten suyunu çekmiş döviz rezervlerini tümüyle kurutuyor…
Çin küresel kreditör olarak dünya sahnesine çıkıncaya kadar, batılı ister devlet ister özel finans kurumları yoksul veya gelişmekte olan ülkelere borç verirken sistem yeterince şeffaftı…
Kredi koşulları, faiz oranları istisnalar dışında biliniyor, devletlerin ödeyememe durumuna karşı CDS gibi aygıtlar devreye giriyor, daha da kaotik durumlarda oturulup uzun vadelere yayılan borç yapılandırmaları mümkün oluyordu…
Ancak Çin’ in ister doğrudan yatırım, ister kimi projelere kaynak ayırma veya ortak olma gibi durumlarda borçlandırdığı ülkelerle bu alandaki ilişkiler kapalı kapılar ardında, gizlice yürütülüyor…
Ne kadar borcun ne kadar süreyle hangi koşullarda ve neyin karşılığında verildiği bilinmediği gibi, sağlanan kaynaklar karşılığında kredi anlaşmalarına ya da proje sözleşmelerine imza atan devlet yetkililerinin gizli hesaplarına ne kadar ‘pay!’aktarıldığı da meçhul…
Çin’ e borçlanıp iflasa sürüklenen ülkelerin ortak özelliği sağlanan tüm dış kredilerin yarısına yakınını Çin'den almaları ve gelir bütçesinin üçte birinden fazlasını dış borç ödemeye ayırmaları…
Bu ülkeler arasında Zambiya ve Sri Lanka, limanların, madenlerin ve enerji santrallerinin inşasını finanse eden kredilerin taksitleri bir yana faizini bile ödeyemeyince temerrüde düştüler..
Bir başka ifadeyle iflas bayrağını çektiler…
Sri Lanka'nın bir yıl önce temerrüde düşmesinden bu yana , en az yarım milyon endüstriyel iş yok oldu, enflasyon yüzde 50'yi aştı ve ülkenin birçok yerinde nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altına düştü..
Yoksul Pakistan ise henüz temerrüde düşme noktasına gelmese de, ödenmesi olanaksız hale gelen yüksek dış borcun çevrilememesi sonucu enerji tedariki zora girip elektrik kesintileri sıklaşınca tekstil tesisleri kepenk indirdi. Kapanan atölyeler ve işsiz kalan milyonlarca tekstil işçisi…
Pakistan bugün karaya oturan ekonomi gemisini en azından batmaktan kurtarmak için yıllarca direndiği IMF’ in kapısında acil ve taze kaynak arıyor…
Ağırlıklı olarak katma değeri yüksek tarım ürünleri yetiştirmek isteyen Çin’ li yatırımcıların istilasına uğrayan Kenya'da hükümet, günü gelen dış kredi borçlarını ödemek için son çare olarak memurlara verilen maaş çeklerini geri aldı.
Başkanın baş ekonomi danışmanı memurlara ülkenin bekasının söz konusu olduğunu Nisan ayında attığı bir tweet mesajıyla özlü biçimde anlatıyordu;
“Maaşlar mı yoksa Kenya’ nın temerrüde düşüp iflası mı? İstediğini seç"
Uzmanlar, Çin'in yoksul ülkelere verdiği krediler konusundaki tutumunu yumuşatmaya başlamadığı takdirde, daha fazla temerrüt ve siyasi çalkantı dalgası olabileceğine dikkat çekerken Sri Lanka ve Pakistan yanında yoksul Zambiya’ nın başına gelenlere dikkat çekiyorlar…
Dünya Bankası verilerine göre nüfusunun yüzde 61’ i küresel açlık sınırının da altında kalan ve günlük 2 dolar gelire sahip olan 20 milyon nüfuslu Zambiya, 2000’lerin başında ülkeyi mamur hale getirme vaadiyle gelen Çin devlet şirketlerine ve Çin Devlet Bankalarından sağlanan dış kredilere büyük umutlar bağlanmıştı…
Zambiya’ nın Çin ile yaşadığı 20 yıllık deneyimi sonraki makalede ele alacağım..