Önceki makalelerde Büyükşehir Belediyesinin ekonomik durumunu ortaya koymaya çalıştım.
Gerçekten de ve deyim yerindeyse borç batağına sürüklenmiş, kasası tam takır bir Mersin Büyükşehir Belediyesiyle karşı karşıyayız.
Türkiye' deki kriz derinleştikçe, belediyenin dişe dokunur tek ciddi gelir kaynağı olan ve Ankara' dan aktarılan payları daha da düşecek ve korkarım ki, geçmişte yaşanan savurganlıkların acı faturası önümüzdeki kısa dönemde Başta Mersin Büyükşehir olmak üzere yeni Belediye Başkan ve yöneticilerinin en ciddi sorunu, hatta kabusu olacak…
Son yıllarda ortalama her ay 100-110 milyon lirayı vergi ve iller bankası paylarından alan Mersin Büyükşehir Belediyesinin bu Mayıs ayında Ankara' dan gelen kaynağı 73 milyon liraya düştü. Elimizdeki veriler ve gittikçe daralan ekonomi gösteriyor ki, önümüzdeki günlerde bu gelir kalemleri artmayacak, aksine düşme olasılığı daha yüksek…
Yeni Mersin Büyükşehir Başkanı Seçer, geçmiş dönemden sarkan müteahhit vs alacakları ödemek ve belediyenin geçici de olsa nefes almasını sağlamak için BŞ Meclisinden borçlanma yetkisi almayı düşünüyor ama hem Meclis aritmetiği böylesi bir borçlanmaya uygun değil, hem de bu türden palyatif çözümler yaraya merhem olmaz, aksine borcu borçla ödeme kamburu büyütür.
Borçlar konusunda ne yapılması gerektiğini daha önce yazdım. Merak eden eski makalelerime göz atabilir ama tek cümleyle özetleyeyim: 'Erdoğan iktidarı 50 milyon ve üstü banka borçlarının yapılandırılması amacıyla bugünlerde yeni bir yasayı hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu olanak dahilinde banka borçları yapılandırılmalı. Diğer borçlar ise miktarına göre kademelendirilmeli. Küçük meblağlar ödenmeli büyük 3-4 isme ait olanlar ise takvime bağlanmalı.'
Bugün için Ankara' dan gelecek paylar ancak banka faizleri ve personel maaşlarını karşılayacak durumda olduğuna göre Başkan Seçer ne yapmalı?
İşte burada makalenin başlığında yer alan 'ufak tefek dokunuşlar' önem kazanıyor…
Nedir 'ufak tefek dokunuşlar'?..
Mersin gibi 9 ay bahar ve yazı yaşayan bir kentin en önemli nefes borusu ve yaşam alanı Liman ve Tece arasında kalan sahil şeridi. Daha da minimize edersek aslında sahil kreasyon alanı Müftü- Mezitli dereleri arasında kalan sahil bandı…
Bu sahil bandında hizmete açılmayı bekleyen 9 adet kafe var. Her bir kilometrelik alana bir büfe düşüyor…
Kafeleri Belediye veya belediyeye bağlı bir şirket işleteceğine göre, bu mekanların yanına basit eklentilerle duş ve soyunma kabinleri eklenir ve halkın kent içinden denize girmesi sağlanır. Şu anda bahsettiğim kreasyon alanında denize dökülen kayalara inat oluşmuş birkaç plaj var. Bunların sayısı kısa zamanda belirlenecek noktalara mendirekler yapılarak arttırılabilir. Mendirekler kısa zamanda toplayacağı kumlarla doğal plajlar üretecek yapılar…
Arıtma tesisi sonrası zaten temizliği dünya standartlarına yükselen bir denizimiz var.
Soyunma kabinleri, duşlar, çöp vs. gibi küresel kriterlerde yerine getirildiği takdirde, mevcut su temizliği itibariyle Mersin kent içinde kısa sürede 7-8 mavi bayraklı plaja kavuşturulabilir.
Büyük bütçeler gerektirmeyen, ama halkın seveceği, deniz kentinin denizle bağı koparılmış insanlarını denizle buluşturup, barıştıran hem çevreci hem sağlık dağıtan bir projeden söz ediyorum.
Sloganı da : 'havlunu al, sahile gel' olsun küçük dokunuşlu projenin…
**
Küçük dokunuşlar ve sağlık demişken bu 'kent içi mavi bayraklı plajlara eklemlenecek bir başka proje de aynı sahilde ve aynı kafelerin yanında düzenlenecek alanlarda, jimnastik hocalarının eşliğinde her yaştan insanın katılacağı sabah sporu…
Spor il müdürlüğü ve Halk Sağlığı Müdürlüklerinin de katkı vereceği böylesi bir proje için belediyenin mekan düzenleme ve belki spora eşlik edecek bir müzik sistemi kurması dışında maddi açıdan kasasından çıkacak pek para da yok…
İki proje kısa zamanda sahille, özellikle de denizle bağı koparılmış kent insanının yeniden denizle ve doğayla buluşmasını sağlar.
Hatalı kıyı yağmasıyla eşine az rastlanır özgün plajlarını katlettiğimiz Mersin' e sanırım bu kadarlık borcu ödemeyi çok görmeyiz…
Unutmayın, ne diyordu İlyas Halil?..
"Kimseler deniz kıyısında dolaşmıyor, ıslık çalmıyormuş. Yalnız deniz mi ihtiyarlayan? Yasemin kokusu giymiş o günlerin kızlarına ne oldu? Gelinlik kızları nine olmuş bir kentte deniz de böyle kokar her halde... Denizi doldurdular, uyuz it ölüsü gibi kentin dışına sürdüler"