Çamlıbel Balıkçı Barınağı ile Orduevi arasında kalan alan Macit Özcan döneminde Deniz Parkı olarak düzenlendi. Düzenlenirken de Belediye kaynakları yetmeyince ticari bankalardan kredi alınarak kimi tesisler inşa edildi.
2013'te doğru dürüst halka açılan bölge ve tesisler, kıyı kanununa aykırılık gerekçesiyle Özcan' ın yerine 2014' te BŞ başkanlık koltuğuna oturan Kocamaz talimatıyla yıkıldı.
Belediyenin ticari faizle borçlanıp kıyı kenar çizgisi içindeki alana tesis kondurması elbette yanlıştı ama hayli yüksek bedellere mal olan projenin revize edilmesi, yasal sınırlara çekilmesi gibisinden hiçbir çaba gösterilmeden yıkılıp yerle bir edilmesi daha da büyük yanlıştı…
Ne yapan Özcan' a, ne yıkan Kocamaz' a hesap sormaktan geçtim, öneri anlamında da tek kelam eden çıkmadı. Olan halka oldu. Cezalandırıldıysa Mersin' de yaşayanlar cezalandırıldı.
Şimdi yeni Büyükşehir Başkanı Seçer, deniz parkı olarak tanımlanan alanın yeniden düzenleneceği, ilk kent plajının da burada hizmet verebileceği yönünde açıklamalarda bulunuyor.
Arıtma tesisinin hizmete girdiği 2009' dan itibaren temizlik kalitesi itibariyle gayet sağlıklı standartlara kavuşan kent içindeki denizin halka açılması bakımından önemli…
Proje, soyunma kabinleri, duş vs gibi küçük dokunuşlarla desteklenirse, Mersin dünya standartlarında mavi bayraklı plajların ilkiyle tanışma fırsatını elde eder. Kentin daha epeyi noktasında benzer doğal plaj tanımına uygun yerlerde de benzer projeler hayata geçirilebilir.
Çamlıbel Deniz Parkının yeniden düzenlenip içinde yer alacak plajla birlikte halka açılması elbette önemli ama birkaç ciddi adımla desteklenmesi gerekiyor.
Örneğin Deniz Parkı' nı düzenleyip halka açacaksınız ama yanı başındaki Orduevi sahili kapalı. Orduevi bununla da yetinmemiş, Müftü deresine kadar uzanan alanı tel örgülerle, çitlerle kapatıp güvenlik bölgesi kapsamına almış…
Oysa Anayasa ve anayasanın ruhuna uygun biçimde düzenlenmiş kıyı kanuna göre Silahlı Kuvvetlere ait harekat ve savunma amaçlı yerler özel kanunlara tabi ve kamuya kapatılmaları da bununla sınırlı.
Yasayı yapan Meclis, Kıyı kanunu düzenlemesi dışında tutulacak harekat ve savunma amaçlı bölgeleri sıralarken 'konut ve sosyal tesisler hariç' ibaresini özellikle koyma gereğini duymuş. Orduevi tam olarak 'sosyal tesis' kapsamında olduğuna göre, orduevi sahilinin halka kapatılması tek kelimeyle kıyı kanununun ruhuna aykırı…
Esasen Atatürk parkıyla başlayıp, orduevine kadar uzanan kıyı koruma çizgisi içindeki kreasyon alanı Hazine tarafından 1969 yılında Belediyeye terk edilirken, hazırlanan proje vesilesiyle askerlerin Belediyeden istediği 'askeri mahfil' talebi geri çevrilmişti. (14 Haziran 1969 tarihli meclis toplantısı)
Ret gerekçesi de bugünlere ışık tutacak cinsten:
"Askeri mahfeller (bahçeli gazino, dinlenme yeri) halka açık yerlerde olamaz"
1969' da o karara imza atan Belediye, 12 mart muhtırasından sonra bambaşka duruş sergiledi.
Sadece bu da değil…
12 Eylül darbesi ardından Tevfik Sırrı Gür stadının önündeki o güzelim sahile dönemin Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı talip olunca vermekle kalmadık, üzerindeki tesislerin yapılması için gerekli kaynağı İhracatçı Birlikleri, MTSO başta olmak üzere pek çok kurum ve kuruluş el birliğiyle verdik…
Yeni BŞ belediye Başkanı Seçer' in Deniz Parkı alanını kısa zamanda kamuya açma düşüncesi elbette önemli ancak keşke bunu çevirip, Müftü Deresi doğusundaki Orduevi ve batısındaki Vakıf Tesislerini de projenin sonraki adımlarına eklemlesek…
Projenin önüne çıkarılacak engellerin, zorlukların farkındayım ama işin sonunda Mersin halkının yararı söz konusu.
Ve kamu yararı tüm zorluklara göğüs germeye değer…