Çin hızlı treni icat etmedi ama geliştirip yeniden keşfetti…”
Yukarıdaki icat ve keşif tartışması yaklaşık on yıldır şiddetlenen biçimde sürüyor…
Çin halkının geniş kesimi yüksek hızlı trenin ülkelerinde icat edildiğine inansa da, Japonlar teknolojinin kendilerinden çalındığını iddia ediyor…
İcat, keşif tartışmaları bir yana yadsınamaz bir gerçek var ve o da Çin’ in hızlı treni çok kısa zamanda ülkenin neredeyse her noktasına götürecek yaygınlıkta hayata geçirdikleri…
Hani 10. Yıl marşındaki dizelerde “demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” diye övünüyoruz ya, aslında Çin bu mısrayı asıl hak eden ülke…
1990’ ların başında ucuz ve bol iş gücü avantajını kullanarak dünyaya sınırlarını açan ve kısa zamanda tüm ülkelerden çok avantajlı maliyetlerle yakaladığı üretim ivmesi sayesinde küresel fabrika olarak tanımlanan Çin kısa zamanda gayri safi milli hasılasını akıl almaz boyutlara yükseltmekle kalmadı..
İhracata dayanan büyümesini de yoğun emek sektörlerden ileri teknoloji alanına kaydırdı…
Bugün artık sadece ihraç eden değil, ithalat yapan ve 1,4 milyar nüfusu, kişi başına 10 bin doların üzerine çıkan yıllık gelire sahip insanıyla üretim yanında tüketen bir Çin var karşımızda…
Satın alma gücü artan gittikçe zenginleşen Çin 2000’ lerin başından itibaren üretimde teknolojik dönüşümü sağlayacak yatırımlar yanında alt yapıyı da çağdaş ülkeler seviyesine çıkarmak için büyük projeleri hayata geçirmeye başladı…
Üzerinde güneşin batmadığı topraklara sahipseniz, ulaşıma önem verip metropoller arasındaki yolculukların daha hızlı ve konforlu yapılmasını sağlarsınız…
Çin’ de öyle yaptı ama batıdan farklı tercihlerle…
Örneğin eyaletler arası hayli uzun mesafelere sahip ABD’ de havayolu, Avrupa’ da ise otoyollar ön plandadır…
Çin ise biraz da ülkeye özgü koşulların zorlamasıyla uzak mesafeleri yakın edecek sistem olarak hızlı treni tercih etti…
Koşulların zorlaması tabiri boşuna değil; örneğin ülkede uçak yolculuğu saatler alan rötarlar nedeniyle işkenceden beter…
Nedeni de çok basit: Ülkedeki hava sahasının dörtte üçü ordunun kontrolünde ve sivil bir uçağın pistten kalkması için askeri yetkililerin onayı gerekiyor…
Bu durumda en avantajlı sistem olarak demiryolu taşımacılığı öne çıkıyordu, Çin teknolojinin de desteğiyle hızlı tren modelini tercih etti…
Çin hükümeti, 2010’ lardan itibaren hızlı tren lokomotif ve vagonlarını ülkedeki tesislerde üretmeye başladığında her ne kadar Japonlar onları teknoloji hırsızlığıyla itham etseler de, söylenenleri duymazlıktan gelip hızla işe koyuldular.
2000’ lerin ortasında planlanan projelerin kısa zamanda hayata geçirilmesiyle büyük kentler birbiri peşi sıra hızlı tren ağlarıyla birbirine bağlandı..
Örneğin çevresinde nüfusun dörtte birinin yaşadığı 1318 kilometre uzunluğundaki Pekin- Şanghay hattı 38 ay gibi bir sürede tamamlanıp hizmete açılmakla kalmadı. Eskiden 14 saat süren çilenin yerini 4 saatlik konforlu yolculuk aldı…
Pekin’ i Guangzhou metropolüne bağlayan hatta da benzer sonuç alındı. Bir zamanlar normal trenle 22 saat süren yolculuk hızlı trenin devreye girmesiyle 8 saate indi…
2013’ e gelindiğinde Çin 5 yıllık zaman dilimine 10 bin kilometre uzunluğundaki hızlı tren inşasını sığdırıp, bir başka ifadeyle tüm Avrupa ülkelerinin on yıllar alan toplam 10 bin kilometrelik ağlarına eşit projeyi hayata geçirdi.
3 bin metre yüksekliğe çıkan Tibet’ e bile güneş yanığına karşı korumalı ve bol oksijen sağlayan özel vagonlar dizayn edilerek hızlı tren hattı döşendi…
Bugün Çin kentler arası ulaşımın sağlandığı saat gibi işleyen tam 40 bin kilometre uzunluğunda demir ağlara sahip…
Ve ülkenin 2035 hedefi hatları 70 bin kilometreye çıkarmak…
Sadece bu da değil…
Bugün ortalama 300 km/saat hıza ulaşan sistemi, yeni nesil mega lokomotiflerle 600 km/saat hıza çıkarma hedefleniyor..
Avrupa’ nın tüm ülkelerinin on yıllar süren onca çalışma ve yatırımları sonucu toplam 10 bin kilometrelik ağa ulaştığı düşünülürse 25 yılda 70 bin kilometrelik yatırım çoğumuza hayal ötesi gelebilir..
Peki, Çin bunu nasıl başardı?
Sorunun yanıtını bir sonraki makalede arayalım…