Kendi halinde balıkçı köyü iken Tarsus’un yitirdiği liman özelliğini kazanmasıyla Anadolu’ nun dünyaya açılan kapısı haline gelen Mersin, son yüzyılda hep ilgi odağı olmuş özellikle de ünlü yazarların, gazetecilerin sıkça ziyaret ettikleri, izlenimlerini kaleme aldıkları cazibe merkezi olarak dillendirdikleri bir kent…
Behçet Kemal Çağlar, Burhan Belge, Cihad Baban, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman bu anlamda ilk aklıma gelen isimler…
Aslında bu yazı dizisinde ağırlıklı olarak 1958 yılında yitirdiğimiz Aka Gündüz ve Gündüz’ ün bir bölümüyle kent tarihine ışık tutan, vefatının hemen ardından Yeni Mersin gazetesinde yayınlansa da daha önce kaleme alındığı anlaşılan anılarını ve o anılarda önemli bulduğum bazı gözlemlerini paylaşmak amacıyla ele almayı düşünüyordum…
Ancak Aka Gündüz dışında yukarıda yer verdiğim diğer yazarların da kendi dönemleriyle ilgili öylesine ilginç tespitleri var ki, onlarsız bir derleme eksik kalırdı..
**
Behçet Kemal Çağlar:
Çağlar Halkevleri Müfettişi sıfatıyla iki kez gelir Mersin’ e…
25-28 Mart 1937 arası 3 gün süren ilk seyahatin son gününde Halkevi salonunda Vali ve Belediye Başkanının da katılımıyla verdiği konferansta özellikle Türklük temasına vurgu yapar.
“ (…) Yıllardır birbirimizi yabancı sanıyorduk, bugün meydana çıktı, bugün ispat edildi biz kardeşleriz. Tam kardeşleriz. Öz kardeşleriz. Kanı, dili, duygusu, yurdu bir olan kardeşler..”
(…)
“ Kardeşlerimizden bazılarının mezhep ayrılıkları bile ayrıca Türklüklerinin kuvvetli bir delilini teşkil ediyor.. (…) “
Hatay’ ın Türkiye’ ye bağlanmasıyla ilgili yoğun tartışmaların yaşandığı ve Hars komitelerinin yoğun faaliyet gösterdiği o günlerde “mezhep” konusunun Çağlar tarafından öne çıkarılması boşuna değil.
Çağlar 12 Nisan 1939 günü bir kez daha ve yine ‘Halkevleri Müfettişi’ sıfatıyla Mersin’ e gelir.
Bir kez daha Halkevi salonunda kürsüye çıkar. Kendisini dinleyen protokol ağırlıklı kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada “Mersin Ankara’ nın gözbebeklerinden biridir.
Bundan sonra sulh sembolü defne dalı değildir. Sulh sembolü aynı mevsimde hem çiçeği meyveyi taşıyan Mersin portakal dalı olacaktır” ifadelerine yer verir.
Ve devam eder:
““Mersin yeni fikrin karargâhı, yeni nizamın kışlası, yeni imanın mabedi olacaktır”
İkinci dünya savaşının ayak seslerinin duyulduğu dönemde gittiği her yerle ilgili izlenimlerini şiir tarzında dillendirmeyi seçen Çağlar’ ın Mersin gibi çok renkli kozmopolit bir kenti karargâh, kışla, mabet gibi kavramlarla tanımlaması ilginç..
16 Nisan 1939 tarihli Yeni Mersin gazetesinde bir dizesinde Mersin’ in yer aldığı şiiri yayınlanır Çağlar’ ın…
“Varsın tenler açılsın, varsın ruhlar saçılsın/ Gönlüm Mersinde açan güllere saksı şimdi”
Neredeyse her konuda aklına eseni ‘mani kıvamında’ kaleme alan Behçet Kemal’ in bu şiirleştirme sevdasından, Mersin’ de katıldığı tek parti CHP balosunda kendisine hediye edilen tuzluğu bile nasibini alır..
Şöyle diyecektir şiirinde:
“(…)
Toros rüzgarları vermiş can bana; Mersin portakalı olmuş kan bana;
Mersin balosundan armağan bana; ağzımın tadını veren bu tuzluk ...”
**
Burhan Belge:
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi kadro hareketi içinde bulunan ‘Genç Cumhuriyet kalemlerinden’, devletin basın yayın alanında faaliyet gösteren pek çok kurumunda görev yapan önemli bir başka isim Burhan Belge, 1944’ te geldiği Mersin ile ilgili gözlemlerini şöyle anlatır:
“1934’ te Dörtyol’ u uzaktan takip edebilen genç portakal mıntıkası Mersin, şimdi semt semt genişlemekte ve ovadan Toros yamaçlarına kadar parçalar koparmakta..”
(…)
“İşler iyi giderse Çukurova’ nın bir büyük tarihi devresi daha başlamış olacaktır. İstihsal ve servet, muntazam ve temiz münakalat (taşımacılık) ile turizm, Çukurova’yı Antalya’dan Nusaybin’ e kadar uzayan bir cenubun (güneyin) göbek parçası haline sokacak ve Türkiye, yeni dünyaya buradan bağlanmış olacaktır.
Bu büyük levhanın kara kalem ile çizilmiş ilk taslağını dikkat ederseniz şimdiden görebilirsiniz”
(Mayıs 1944)
**
Yine 1944 yılı sonunda bu kez Cihad Baban gibi çok önemli bir isim gelir Mersin’ e…
Baban diğer ziyaretçilerden farklı olarak narenciyeyi bahçeden sofraya kadar uzanan tüm süreçleri, sorunları, ülkeye katacağı zenginlikleri üzerinden ele alır..
Bir sonraki makalede Baban’ ın ele aldığı ve okudukça ‘Dejavu’ duygusuna kapılacağınız gözlemleri paylaşacağım…