2008 yılında düzenlenen Kent sempozyumunda ‘Mersini bekleyen tehdit ve fırsatlar’ ana temalı bildirimi sunarken itiraf etmeliyim, İspanya’ da ortaya çıkan küresel ısınma tehdidinin kısa zamanda gelip Mersin’ i vuracağı gerçeklerden hayli uzak bir olasılık gibi geliyordu çoğu insan gibi bana da…
Evet, yaklaşık bir asırdır Avrupa’ yı özellikle narenciye alanında besleyen İspanya susuzluk nedeniyle bahçeleri kesip, limon yerine daha az su isteyen zeytine dönmeye çalışıyordu ama doğusunda Berdan, batısında Göksu ırmakları gibi toprağa hayat veren iki bereketli akarsuya sahip Mersin için bu türden korkular söz konusu değildi…
Bu nedenle bildiride İspanya’ yı saran tehdidin aslında Mersin için nasıl fırsatlar yarattığını şu cümlelerle anlatıyordum:
“Türkiye’nin güneyiyle birebir aynı iklim özelliklerine sahip Güney İspanya son yıllarda gittikçe artan biçimde susuzlukla savaşmak ve kuraklık belasıyla uğraşmak zorunda kaldı.
Bilimsel veriler 1880’den bu yana dünya yüzündeki küresel ısı artışının 1.4 derece iken son yüzyılda İspanya’daki artışın bunun iki katı civarında (2.7 derece) olduğunu gösteriyor.
Birleşmiş Milletlerin son raporlarına göre Güney İspanya’daki yağış miktarı 2020 yılına kadar %20 azalırken, 2070 yılında azalış oranı %40’a ulaşacak…(*)
Kısaca Mersin-Antalya benzeri iklim kuşağında yer alan bir bölge her yıl biraz daha Afrika’ ya benzemeye başlayacak. Özellikle de Valencia ve gölgesinde kalan Murcia bölgesi narenciye başta olmak üzere Mersin’ le aynı ürünleri yetiştirdiği için bizi yakından ilgilendiriyor.
Çünkü Murcia’ nın suyu tükenmek üzere.
Kendi halinde bir tarım bölgesi olan Murcia’ da son yıllarda kelimenin tam anlamıyla inşaat patlaması yaşandı.
Ardından kanallarla getirilecek ve golf sahalarıyla birlikte tarım alanlarını sulayacak taşıma su vaatlerinin cesaretlendirdiği çok sayıda çiftçi daha fazla su gerektiren ürünleri ekmeye başladı.
Daha fazla su gereksinimi duyan bu yeni konsept canavar gibi su yutan golf sahalarının etkisiyle kısa zamanda bölgenin iflasını hızlandırmakta.
Murcia artık çok fazla su isteyen ünlü marul ve salatalık yerine damlamayla yetinen narenciye üretimine bile razı. Ancak son yılarda ortaya çıkan durum bu konuda da bir zamanlar AB’ nin en verimli ambarı olan bölgenin eski şansını bir daha gelmemek üzerine yitirdiğini ortaya koyuyor.
Kuraklıktan sökülen ağaçların yerini kısa zaman sonra daha az suyla yetinen kanaatkar zeytin ağaçları almakta.
Tablo, aynı enlemde ve benzer ürün çeşitlerini yetiştiren Mersin’in karşısına inanılmaz fırsatlar çıkardığını ortaya koyuyor.
Torosların yamacında yer alan Mersin, tüm küresel ısınma tehditlerine karşın konumu itibariyle ülkenin en şanslı bölgesinin merkezi görünümünde.
İlin batısında yer alan ve büyük kısmı boşa akan Göksu yanında asıl değerli hazinesi doğusundaki Berdan ırmağı uğruna savaşlar verilecek iki değerli hazine.
Özellikle kaynağından başlayarak dinlendiği havzasına kadar kirlenme tehlikesinden uzak Berdan uzun yıllar içme suyu yanında tarıma da can verecek bir potansiyele sahip.
Rakamlarla ifade etmek gerekirse Berdan yatağından yılda 1,3 milyar m3 su akıtmakta..
Barajın su tutma hacmi ise şimdilik sadece 50 milyon m3…
Her yıl 1 milyar m3 ten fazla kontrol edilemeyen, hiçbir şekilde sulama ve enerji konusunda değerlendirilmeden denize boşuna akan su vardı ama 2011 başında bu konuda önemli adımlardan biri atıldı. 2013 Ekim ayında devreye girecek Pamukluk Barajı sadece elektrik üretmeyecek. 128 milyon m3 su tutma kapasitesi sayesinde Mersin Büyükşehir sınırlarına eş değerde 18500 hektar alanı da sulayacak..
Küresel ısınma sonucunda ortaya çıkan kuraklık Akdeniz havzasına özgü yaş sebze meyve ürünlerini alabildiğine tehdit ederken, Mersin’in doğusundaki Berdan ve batısındaki Göksu ırmaklarının yakın gelecekte bölgeye tarım sektöründe küresel fırsatlar yaratması hiç te zor değil. Zaten son yıllarda İspanya, Mersin için hayli önemli ihracat ürünlerinin başında yer alan limon bahçelerini hızla başka çeşitlere dönüştürmeye çalışmakta.
Ve su konusundaki fırsatları anlatırken Berdan’ ın kaliteli suyunun bir başka avantajını da not etmekte yarar var: Mersin’e gelecek yerli ve yabancı yatırımcı yanında nitelikli yeni yerleşimcilerin kenti tercihinde su kalitesinin önemi…”
Evet, 2008’ de ülke her anlamda bambaşka iklimdeydi ve ben o iklimin iyimserliğiyle projenin kısa zamanda hayata geçeceğini, en azından karar verme noktasında yer alanların sadece bölgeye değil, tüm ülkeye büyük katkılar sağlayacak, katma değer yaratacak yatırımın hak ettiği önemin verileceğini bekliyordum…
2013 yılının ekim ayına verilen randevu on yıl geçmesine rağmen gerçekleşmedi..
Gerçekleşmesi bir yana termin planıyla ilgili takvim ne yazık ki rafa kalkmış durumda…
Tamamlansa kısa zamanda yatırılanı misliyle geri verecek baraj-tarımsal sulama- içme suyu entegre projesinin baraj dışında kalan ve asıl bölgeye hayat verecek, boşa akan suyu katma değeri yüksek tarımla buluşturacak asıl bölümüyle ilgili adım atılmıyor…
Atılsa 2022 rayiciyle 1,5 milyar TL para gerektiren projeye 2023 yılı ödeneği olarak 3 milyon TL mi reva görülürdü?
Bu anlayışla ve bu mizah konusu olabilecek paralarla 2027’ ye kadar nasıl tamamlanacak Pamukluk?
Ankara yıllardır Mersin’ e karşı alabildiğine cimri…
Bunu siyaseten ‘ne kadar oy o kadar hizmet’ denkleminden yola çıkıp bir yere kadar anlamak mümkün…
Ama söz konusu Pamukluk gibi sadece bölgeye değil, tüm ülkeye katkı verecek bir yatırım olduğunda hiçbir rasyonel açıklama yaşanan durumu anlatmaya yetmiyor…
İzahı olmayanın mizahı olur derler ya…
Karşımızdaki tabloyu bu cümle yeterince anlatıyor aslında…