Önceki makalede Fındıkpınarı yol çalışmaları esnasında patlatılan dinamitin ortaya çıkardığı petrol habercisi gaz yağıyla başlayan "Mersin' de zengin petrol damarı bulundu" müjdeleriyle başlayan, ülkenin Raman' dan sonraki yeni petrol sahası haberlerinin bir süre sonra kaybolup gitmesine yol açan gelişmeleri anlatmaya çalıştım.
Manşetlere taşınan heyecan dolu bekleyişin ardından gelen sessizlik ve bulunduğu söylenen petrolle ilgili zaman içinde olumlu olumsuz en küçük bir haber kırıntısının bile gazetelerde yer almaması gerçekten de ilginçti..
Ancak Mersin' deki petrol sahalarıyla ilgili bir araştırmaya yoğunlaştıkça konuyu farklı açılardan ele alan şaşırtıcı saha çalışmalarına ve çalışma sonunda kaleme alınıp yayınlanmış hayli kapsamlı bir rapora ulaştım..
Tam da petrolün bulunduğu yıla yani 1948' e ait araştırma raporunun özellikle Fındıkpınarı konusundaki bölümleri ilginç bilgiler içermekte..
Araştırmanın müellifi aynı zamanda sahayı aylarca karış karış her taşına kadar inceleyen dönemin önemli bilim insanı Doktor Zati Ternek (1918-1976)…
Türkiye Jeoloji Kurumu kurucularından ve ülkemizin ilk yer bilimcilerinden Dr. Zati Ternek' in 1953 yılında Maden Tetkik Arama Enstitüsü dergisinde yayınlanan ve Mersin Tarsus Kuzey Bölgesinin Jeolojisi başlıklı 75 sayfalık araştırmasındaki özellikle Fındıkpınarı sahası hakkında yer alan bulguları sadece petrol değil, bölgenin jeolojik yapısına da ışık tutacak cinsten..
Araştırma tümüyle teknik terimlerden oluştuğu için mümkün olduğu kadar sadeleştirerek (parantez içindeki bilgiler tarafıma ait) Fındıkpınarı hakkındaki gözlemlerle sınırlı tuttuğum bilgiler özetle şöyle:
"1948 yılında altı aylık saha etüdünü ve 4 ay da laboratuar işlerini yaptığımız bu etüd vazifesi M.T.A. Enstitüsü tarafından bize verilmiştir.
(…)
Doğuda Yenice,-Pozantı demiryolu, kuzeyde Çakıt Boğazı, Alamadağ, Gülek Boğazının 6 km. kuzeyi, Şahingediği, Batıda Olukkonağı, Namrun nahiyesi, Gözne, Fındıkpınar-Çevlik köy yolu, Güneyde Akdeniz ile sınırlanmıştır.
(…)
Bölge topografyası kuzeyden Güneye doğru 2000 m. den deniz seviyesine kadar alçalır. Başlıca yükseklikler: Elmalı (2500 m.), Samlar dağı (1050 m.), ve Cuma dağı (975 m.) dir.
En eski arazi Paleozoik yaşında (insanların yerkürede yaşamaya başlamalarından yaklaşık 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Buzul çağlarının yaşandığı yontma taş devri) olup siyah, beyaz veya gri, ince dokulu, rekristalize, fena kokulu kalkerlerden, gri renkli grelerden, mavimsi şist ve kloritli şistlerden ibarettir.
Bölgemizin kuzeybatı sınırına yakın Fındıkpınarı mevkiinde aynı kristalize kalkerlerde Fusulina (su yosunları) bulunmuştur.
(…)
Fındıkpınarı mevkiinde bulduğumuz kumlu kalker ve kalkerde bol miktarda fusulina (su yosunu) vardır. Fındıkpınarı kalkerleri bu fosillere göre Permokarbonifer (Günümüzden 354 milyon yıl önce başlayıp 292 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilen dönem) yaşındadırlar. (Permokarbonifer, karbon içerikli anlamında kullanılır. günümüz dünyasındaki kömür yataklarının büyük bölümünün Karbonifer Dönem’de oluşmuş olması nedeniyle döneme bu ad verilmiştir)
(…)
Fındıkpınarı civarı ki bölgemizin dış kenarlarındaki Paleozoik formasyonlar tının bulunduğu yerlerde ana sahreye(taş, kaya örtüsü) örtü tabakası olacak bir flişimsi seri (toprak kayıntılarına neden olan akış veya akıntı anlamında) varsa da bu serinin tamamen Paleozoik veya Mesozoik'e (250-65 milyon yıl arasını temsil eden ikinci zaman) ait olduğu halen şüpheli durumdadır. Şayet bu seri Paleozoik döneme ait ise Paleozoik kalker ve gre serisine örtü tabakası rolünü ifa edecek bir flişimsi seri var demektir.
Böylece Paleozoikteki petrolde yukarıda bahsettiğimiz şekilde uçmuş ve kaçmış sayılamaz. Aksine kıymet kazanmış olur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Mersin bölgesi Adana havzasının kenar sahası sayılacağından havzanın ortalarına nazaran petrol arama bakımından gerek daha az derine sondajlarla neticeye varılabileceği, gerekse de istenilen formasyonun buralarda bulunabileceği kanaatindeyiz. Bu bakımdan Mersin bölgesi bizce daha ziyade ehemmiyeti haizdir."
1948 yılında gazete manşetlerine konu olan "zengin petrol damarları" haberleri ve aynı yıl 6 ay bölgeyi taşı toprağıyla araştırıp petrol bakımından 'ehemmiyetli' bulan bilim insanı..
Sonuç ne derseniz?
Görünür yanıyla, bugüne kadar petrol bulunmadığına göre, sonuç ortada…
Ya görünmez yanı..
Liparis çayına karışan, gaz kokulu, şifalı! suya hayat veren kaynağı ve bilim insanıyla dinamit patlatan işçilerin aynı günlerde rastladığı izler, petrole ait bulgular..
Onu da yorumlamak size kalsın…