Türkiye girdiği krizden çıkmak için sayısız sorunla baş etmeye çalışıyor…
Temel hak ve özgürlüklerin kullanımı, demokrasi, adaleti sağlayacak tarafsız ve bağımsız yargı, yürütme bir başka ifadeyle iktidarın denetimi diye başlayan ve yaşanabilir bir ülkenin olmazsa olmazları listesini uzatmak mümkün…
Bir de ekonomik sorunları var ülkenin…
Geçmişe uzanacak olursanız Osmanlı’ ya kadar giden cari işlemler açığı, bir başka ifadeyle ihracatın ithalatı karşılamadığı, sürekli dışarıdan borç almak zorunda kaldığımız ödemeler dengesindeki sorunlar…
İki yakası bir araya gelmeyen hep açık veren bütçe…
Arz talep dengesinin sağlanamaması sonucu bir türlü düşürülemeyen enflasyon, enflasyon sonucu giderilmeyen hayat pahalılığı ve pahalık sonucu dar ve sabit gelirlinin mutfağında büyüyen yangın…
Yıllardır palyatif tedbirlerle yok sayılan hastalık son kur şokuyla artık gizlenemeyecek biçimde ortaya çıkınca ve deyim yerindeyse ayakta tutmaya çalıştığımız hasta komaya girince, mevcut iktidarın tek sahibi Erdoğan ve kurmayları ortalığı sakinleştirmeye çalışıyor, umutsuz halkı ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ için cepheye çağırıyorlar…
Bugün içinden geçmiş olduğumuz krizin her hangi bir kurtuluş savaşıyla ilgisi olmadığı gibi, yapısal sorunlar çözülmedikçe sonunda geleceği söylenen güzel günler de Kaf dağının ardındaki hayallerden ibaret…
Pandemi dönemine suyunu çekmiş kamusal kaynaklarla giren ülke, bir süre dünya üzerindeki bollaşan küresel likidite ile çarkları çevirmeye çalıştı ama artık o dönemin de sonuna geliniyor..
Ve karantina nedeniyle kapanan ekonominin canlanması için yapılan hamleler bugün döviz şokuyla ortaya çıkan tabloda olduğu gibi Türkiye özelinde ters tepiyor…
Faizi enflasyonu yaratan düşman olarak nitelendirip, gerçeklerle bağdaşmayan kağıt üzerinde olduğunu iddia ettiğiniz enflasyondan daha düşük oranlara çekerseniz, eriyen parasının değerini korumayı düşünen herkes döviz almaya koşar ve söndürülmesi gittikçe güçleşen yangının ortasında bulursunuz kendinizi…
Enflasyon halka hayat pahalılığı olarak yansır ama gerçekte arz talep arasındaki dengenin talep yönlü bozulmasıdır…
Bir başka ifadeyle talebi karşılayacak üretimin olmadığı her üründe, her kalemde enflasyon kaçınılmaz olarak karşınıza çıkar…
Faizin üretimdeki payı 2-3’ leri geçmez..
Bir başka ifadeyle anlatayım;
Tarımdan sanayiye hangi alanda faaliyet gösterirseniz gösterin 100 liralık bir üretimin maliyet girdileri içinde faizin yeri hayli gerilerdedir…
Son olarak resmi TÜİK verilerine göre yaklaşık 20 olarak açıklanan Tüketici Enflasyon verileri ortadayken (ki alanında yetkin uzmanlar TÜFE’nin 50’ ye ulaştığını söylüyor) kalkıp politika faizini 14’ lere çekerek sorunları çözemiyor, aksine hastayı komaya sokuyorsunuz…
Erdoğan, faizlerin 14’ lere çekilmesi ardından iş adamlarına “ne duruyorsunuz, faizleri de indirdik, yatırım yapsanıza” çağrısında bulunuyor ama hiç kimseyi heyecanlandıramadığı gibi, bırakın yabancıyı yerli yatırımcı bile yurt dışına kaçıyor…
Resmi enflasyonun bile 20, ülkenin risk primi kabul edilen CDS değerleri 500’ lere yaklaşmışken (yurt dışından gelecek sıcak paraya ödenecek sigorta primi olarak kabul edilen CDS bu değeriyle döviz faiz maliyetlerini 5 puan etkiler) hangi yabancı yatırımcı Türkiye’ ye gelir?
Bırakın doğrudan yatırımı, bu görünümüyle türkiye’ ye günlük vurgun peşindeki yabancı fonları yöneten akbabalar bile gelmez, gelmiyor da zaten…
Erdoğan ve kurmayları tüm dünyanın pandemi kaynaklı küresel enflasyon dalgasıyla karşı karşıya olduğunu, küresel tedarik zincirinde yaşanan tıkanıklığın zaman içinde giderilmesiyle taşların yerli yerine oturacağı havasını yayıyor ama anlatılanlarla gerçekler arasında derin uçurumlar var…
Evet, örneğin ABD’ de tedarik zincirindeki aksaklıklar sonucu kimi ürünlere erişimde sıkıntılar, artan lojistik maliyetleri nedeniyle fiyatlarda artış var ama bu sorunlara karşı halkı koruyacak pek çok mekanizma devreye sokuluyor…
Daha da önemlisi kimi ürünlerde artan fiyatlara karşı, saatlik ücretler enflasyonun üzerinde arttığı gibi, işsizlik bir yana pek çok sektörde ciddi eleman açığı var ve Biden yönetimi bu tür sorunlara çözüm bulma derdinde…
Sadece 2021’ de ABD’ de devreye sokulan sosyal yardım ve refahın tüm toplum kesimlerine ulaştırılması amaçlı destek paketleri 5 trilyon dolara yaklaşmış durumda…
Yıllık Gayri Safi Milli Hasılası 21 trilyona ulaşan bir ülke için bile o hasılanın dörtte biri anlamına gelen eşine az rastlanır kaynak aktarımı söz konusu…
750 milyar dolarlık milli hasılaya sahip Türkiye’ nin 15 milyar dolarlık destek paketi yaratabildiği düşünülürse (ki bu rakamın içinde bankaların Kredi Garanti Fonu ve kapanan iş yerlerinin SGK ile vergi borçlarının ertelenmesi gibi doğrudan insana yansımayan kaynak aktarımları büyük paya sahip) ABD’ nin pandemi yaralarını sarmaya yönelik hamlesi daha bir anlam kazanıyor…
Sadece ABD değil, Almanya 1 trilyon, İngiltere 500, Fransa 125 milyar dolarlık yardım paketlerini devreye soktu..
Salgından etkilenen insanlara destek amaçlı sosyal yardım girişimleri arasında, negatife düşen enflasyon biraz artsın, insanlar harcama yapsın, ekonomi canlansın diye paket üstüne paket açıklayan bir Japonya öyküsü var ki, başlı başına ele alınması gerekiyor…
Sonraki makalede, pandemi dönemi Japonya’ sının keşke biz de o sıkıntılarla karşılaşsak diyeceğimiz sorunları ve ‘ yakalandığı krizden! ‘ çıkış girişimlerini ele alacağım…