Üniversiteden önceki tüm öğrenim hayatım Antep' te geçti..
İlkokulun ilk yıllarını Buğday Arasasındaki (okudukça o 'arasa' sözcüğünün gerçekte bir Vakıfa gelir getiren dükkanlardan oluşan Arasta' dan türetildiğini öğrenecektim) Tekke Camii içinde yer alan İstiklal İlkokulunda okudum.
60-61 döneminde yeni açılan Hürriyet ilkokuluna nakledildik.
Üçüncü sınıftan sonrasını orada okudum.
İstiklal İlkokulu bildiğimiz okullardan çok terk edilmiş bir konağı andırıyordu. O konağın odaları sınıflara dönüştürülmüştü ve ben adım attıkça her an yıkılacakmış gibi hissederdim.
Daha sonra devam ettiğim Hürriyet İlkokulu ise belirli proje çerçevesinde okul olarak planlanıp inşa edilmişti.
Sınıfları, bahçesi, sosyal donatılarıyla İstiklal İlkokulundan sonra beni gerçekten çok etkiledi.
Oradan mezun oldum, 1968-69 döneminde Gaziantep Lisesini bitirdim..
Sonrasında hep gittim geldim Antep' e ama iş hayatının hengamesi içinde o okullarımın ikisinin de ne halde olduğunu uzun zaman merak bile etmedim..
Yıllar yıllar sonra, sanırım yaşlanmanın verdiği o gerilere gitme, çocukluğa dönme özlemiyle olsa gerek eski mahallemi, çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği sokakları, evleri ve elbette hayatımın ilk basamaklarını tırmandığım o iki okulu merak ettim..
Hafızamda derin izler bırakan Buğday Arasası kimlik ve işlev değiştirip restore edilmişti. Örneğin çocukluğumda sabahın erken saatleri o arasanın orta yerinde hububat, bakliyat borsası açılır, üretici getirdiği maldan numuneyi terazi kefesine koyup hasır kürsülerin üzerine tünemiş alıcıların arasında dolaştırırdı.
Alıcılar kefeye ellerini daldırır, numuneyi enine boyuna inceler ve bir fiyat verirdi. Ürünle ilgilenen diğer alıcılar da aynı biçimde bakar ve mal en yüksek fiyatı verene satılmış olurdu.
Gaziantep Borsası mekan olarak Tuz hanında yer almasına rağmen yüzlerce yıllık alışkanlıkla kimse Borsa' nın mezat salonuna gitmezdi. Aksine Borsa yapılan alışverişi tescil etsin diye komiserini Buğday Arasasına gönderir, komiser notlarını alıp oradaki seans! bittikten sonra tüm işlemleri resmiyete dökerdi.
Buğday Arasasından aklımda kalan etkileyici bir başka manzara; geniş meydanın muhtelif noktalarında buğday yığınlarından oluşan kümelerdi. Güvercinler, kumrular fazlaca talan etmesinler diye 'bender' tabir edilen kümelerin üzeri çadır bezleriyle örtülü olurdu.
Bıraktığım o Buğday Arasasına 40-50 yıl sonra deyim yerindeyse bu kez seyyah gözüyle gidişimi unutamıyorum.
Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Tarifsiz bir hüzün sarmıştı her yanımı..
Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin eski şehri restore çalışmalarının mihenk noktalarından biri olarak seçilmişti Arasa..
Karşısındaki Elmacı Pazarı' na fazla dokunulmamıştı ama çocukluğumun o panayır alanının yerini tek tip düzenlenmiş dükkanlar almıştı. Kendisini ve işlevini koruyan tek mekan Tahmis Kahvesi idi. O bile restore edilmiş, çocukluğumun nargileleriyle ünlü kıraathanesi gezginlere fabrikasyon kahve yetiştiren bir yere dönmüştü..
Asıl şaşkınlığımı ise Arasanın göbeğinde yer alan Tekke Camii ve cami içinde bıraktığım okulumu ararken yaşadım.
Camii elbette yerinde duruyordu, hatta restore edilmiş ve çok daha etkileyici haliyle ortaya çıkmıştı.
Caminin içinde yer alan ve 1961' de bizi başkan okullara dağıttıktan sonra kapanan İstiklal İlkokulu' nun yerinde artık bir Müze vardı…
Elli yılın ardından eğitim hayatımın ilk basamaklarını çıktığım köhne ama görkemli konağın yerini Mevlevi Müzesi almıştı..
Merdivenleri çıktım, ilk öğretmenim Şahin Laçin Bala' nın elindeki kitabı uzatıp 'sen arkadaşlarına bu hikayeyi oku ben birazdan dönerim' diyen sesinin yerine huşu içinde çalan neyin inleyişini dinliyordum…
İlk kez annemden ayrılıp, kapısından içeri yalnız başıma girdiğim, o ilk sınıfımın eşiğine oturdum ve gözlerimin önünden akıp giden film şeridindeki sahneleri yeniden yakalamaya çalıştım.
Ve bir anda film koptu, kurulmuş zemberek boşaldı..
Hüngür hüngür ağlamaya başladım..
Ne kadar sürdü o trans hali? Hatırlamıyorum. Ta ki çevrede sorgulayan gözleri fark edinceye kadar.. Kendimde miydim, nerelere gidip geldim, bilmiyorum…
Asıl şoku ise İstiklal İlkokulu' ndan sonra devam edip mezun olduğum Hürriyet İlkokulu' nu ararken yaşadım..
Ararken diyorum çünkü, Gaziler Caddesinin Kasaplar Çarşısına açılan kapısı karşısındaki sokaktan her sabah girdiğim okulumun yerini bulmaya çalışırken iş hanıyla karşılaştım..
Okula giderken, her sabah camekanına astığı gazete nüshasından en taze Antep haberlerini okuduğum Osman Tuzcu' nun matbaası olmasa, o sokağın yıllarca arşınladığım 'okul yolu' olduğundan bile şüphe duyardım..
İlginçtir, kaybolup giden Hürriyet İlkokulu' nu yerinde bulamayışım hüzünden çok üzdü beni..
Ama o karışık duygular hiçbir zaman İstiklal İlkokulu' nda yaşadığım anlatılmaz Nirvana hali değildi..
Mersin' li dostlarımın Çankaya İlkokulu ile ilgili hissettiklerini, kurtarılması yönündeki beklentilerini, özlemlerini, Antep' te İstiklal İlkokulu'nda yaşadıklarımdan önce de anlamaya çalışıyordum ama yarım asırlık ayrılığın ardından yeniden buluştuğum o kırılma anında yaşadığım 'depremden' sonra çok daha farklı duygular içindeyim..
Empatiden de öte onlarla bütünleşmiş bir ruh hali bu..
Gelecekte çocuklar bugünkü okullarıyla ilgili neler hissedecek bilemem ama artık gönülden, yürekten inandığım bir gerçek var:
Eminim o gerçek sadece benim değil, hayat dediğimiz zorlu yolculuğun ilk sınavının verildiği o kutsal mabetleri zaman içinde görmek, hatıralarını canlandırmak isteyen herkesin ortak aidiyet duygusu..
O duyguyu yaşamak herkesin hakkı..
Bu nedenle gelin çocukluğumuzu bağrında saklayan o okullarımıza sahip çıkalım..
Eski okulların hiç biri yıkılmasın..
Hatta çivisine bile dokunmadan mevcudu koruyarak restore etmeye gayret edelim. Tüm o mekanlar bizi yaşatan, bizi insan yapan anılar deryası çünkü..
Düşünüyorum da ben bir yanıyla şanslıyım.
Sıralarında oturduğum, bahçesinde koşturduğum okullarımdan hiç olmazsa biri müze kimliği ve geçmişten geleceğe köprü işleviyle kurtarılmış bulunuyor..
Bu duygularla inanıyorum ki, Çankaya ilkokulu' nu ranta kurban etmeden yeniden kente kazandırmak; bir binayı, bir mekanı kurtarmanın çok ötesinde anlamlar taşır, taşıyor da..
Ve diyorum ki, çocukluk anılarımızı, o günlerden hafızalarımıza kazılmış hayallerimizi öldürmeyin..
Sadece Çankaya ilkokulu' nu değil, çocukluğumuzun masum anılarıyla dolu dünyadaki tüm okulları oralardan gelip geçmiş çocuklukların anısına duymanız gereken saygı gereği, hafıza sığınakları haline getirin, tüm okulları müzelere dönüştürün…