Önceki makaleyi; Son 30 yıl boyunca soluksuz büyümesini ihracata borçlu Çin' in önümüzdeki dönem kısaca 'İkili Sirkülasyon' olarak tanımlanan yeni bir gelişme stratejisiyle orta gelir bölgesinden refah ülkeleri arasına taşıyacak model üzerinde yoğunlaşacağı tespitiyle noktalamıştım.
2021-2025 yılları arasını kapsayan 14. Kalkınma Planı işte bu çifte dolaşım ya da ikili sirkülasyon konsepti üzerine inşa edilmiş görünüyor.
Beş yıllık tüm hedefler bir yana, 2035 yılına kadar uzanan ve ülkeyi refaha taşıyacağı ön görülen uzun vadeli beklentiler de bu çerçevede ele alınmış..
İkili sirkülasyon aslında basit anlatımla iki ayaklı bir büyüme modeli..
Ayakların birini ihracat, diğerini ise tüketime dayalı ithalatı da kapsayan iç pazar ve iç pazardaki talebi destekleyecek politikalar oluşturacak..
Aslında Çin gibi dünyanın beşte birini oluşturan nüfusa sahip dev bir ülke, bugün değil eskiden beri tüm dünyanın ilgisini çeken iştah kabartan bir pazar..
Bir zamanlar satamadığımız her üründe yarı şaka yarı ciddi oturur, her Çin' li o üründen bir tane alsa, stokların nasıl eritileceği hayalleri kurardık..
İhracat seferberliğinin başladığı 1980' lerde nüfusu bir milyara ulaşan Çin ve her Çinli bir portakal alsa yaklaşık 250 bin ton portakal satacağımız hesabı. Her Çinli bir kilit alsa bir milyar kilit lazım diye uzar giderdi hayali listeler..
Tabii ki satacak 1 milyar adet portakalımız yoktu ama asıl sorun yakın zamana kadar Çinlilerin o portakalı satın alma gücünden kaynaklanıyordu..
Önceki makalelerde değindim. Çin son yıllarda gösterdiği olağanüstü performansa karşı uzun yıllar yoksullukla boğuşan bir ülke..
Dünya Bankasının yoksulluk sınırı olarak kabul ettiği günde 1,9 dolar altında kalan nüfus hesaplamalarına göre 1990' da bu yaklaşık 2 doların altında kalanların oranı 66.. Yani dünyaya açıldığı 1990' da her 100 Çinlinin 66' sı yoksulluk sınırının altında..
Sonrasında ne mi oluyor?
1999' da oran 40' a, 2002' de 31,7' ye, 2005' te 31,5' a, 2010' da 11' e ve 2015' te 1' in altına düşerek 0,7' ye kadar geriliyor..
Bir yanıyla çok olumlu görünen tablonun diğer yüzünde ise tüm dünyanın en önemli sorunlarından biri haline gelen gelir dağılımındaki adaletsizlik Çin' de de geçerli…
Herkese eşitlik vaat eden Komünist rejim ile gelir adaletsizliği anlaşılması zor bir çelişki ama Çin' in küreselleşme sürecindeki en çarpıcı gerçeği..
Gelir adaletsizliğini dünya genelinde ölçen GİNİ katsayısına bakacak olursak; İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerde 27' ler civarında olan katsayı, ABD' de 41, Türkiye' de 41,9.. Peki Çin' de durum ne?
1990' da 32 olan GİNİ, 2002' de 42' ye çıkıyor. 2010' da 43,7..
Sonrasında görece iyileşme gözleniyor.. Örneğin 2016' da 38,5' a geriliyor..
Çin, Almanya ve Fransa' da 30' larda olan veriye oranla halen çok kötü durumda..
1990' ların başında ekonomik ve kültürel bakımdan geri kalmış Çin' in kendisine özgü yeni bir sosyalizm anlayışıyla gelişebileceğini iddia eden ve kendi adıyla anılan teorinin de mimarı Deng Xiaoping kendisinden önceki lider Mao' nun aksine ideolojiyi değil ekonomiyi ön plana çıkararak ülkenin değişip dönüşmesini sağladı ancak gelir dağılımındaki bozulma kendisinin "Sosyalizm yoksulluk değildir" ilkesiyle halen çelişiyor..
14. beş yıllık plan işte bu bozulmayı giderme amacı da taşıyor..
Bugüne kadar tüm dünyaya ucuz iş gücü sayesinde ve emeğin büyük katkısıyla üretip ihraç eden Çin artık dış pazar yanında iç tüketimi de teşvik edecek ve refahı tabana yayacak adımları plan perspektifi ışığında atacağı iddiasında..
Köyden kente nüfus akımı yine kontrollü olacak ama bugün 45'lerde seyreden kentleşme oranı önümüzdeki 5 yılda 80 milyonluk yeni kentli ile birlikte 50' ye ulaşacak.. (Oranlar Çin' in resmi olarak kayıt altına alınan ve Hukou adı verilen köyden kente göçmesine izin verilenleri gösteriyor. Bir başka ifadeyle oranlar çalışmak üzere kentlere gelen 200 milyonu aşkın kaçak işçiyi yansıtmıyor. Bu nedenle Hukou' ya kayıtlı kentli oranı 45 iken Dünya Bankasına göre 2019 kentleşme oranı 60 ) Kentleşme aynı zamanda pek çok yeni ihtiyacın ortaya çıkması ve tarım üretiminden sanayiye hatta yeni dönem ışığında bilişime yönelen kentlinin daha farklı gereksinimlere yönelmesi demek..
İç pazar sirkülasyonunun bir başka dinamiği ise 400 milyonu bulan ve kentlerde eskiye göre çok daha sağlıklı koşullarda yaşamaya başlayan, gelirlerine göre satın alma talepleri artan ve ihtiyaç yelpazeleri değişip gelişen 400 milyonluk orta sınıf..
On yıl içinde 22 trilyon dolarlık ithalat hedefleyen bir ülke kişi başı 10 bin dolarlık milli geliri aynı zaman diliminde 20 bin dolarlara çıkaracaksa bunu artık doyum noktasına gelmiş geleneksel sanayi ürünlerini ihraç ederek veya iç pazara sürerek elde edemez..
O halde nasıl yapacak?
AR-GE ' den beslenen yüksek teknolojiye dayalı, yükte hafif pahada ağır ürünlerle..
Çin' in 30 yıllık nefes kesen yolculuğunun bir dinamiği de yüksek teknolojide yakalanan ivme..
Bilişim çağına hızlı giriş yapan Çin' in bu alandaki macerası da başka bir makale konusu olsun..