Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Her Şeyin Teorisi

“ Gelecek bugünden başlar”                Bu aralar gelecekle ilgili tartışma programları hayli revaçta. Gün geçmiyor ki kanallardan biri konuya el atmasın. Bilim insanları ‘her şeyin teorisini’ bulmak ve formüle etmek peşinde koşuyorlar. Yıldızlardan atomlara değin evrende meydana gelen her olayı tek başına izah edebilecek bir model oluşturulabilir mi?      Sanayi devrimi, bilgi çağı, dijital dönüşüm, nesnelerin interneti, arttırılmış gerçeklik, nano teknoloji derken… Şimdilerde yapay zeka ve robotların dünyası konuşuluyor…Hatta insanlığın geleceğini buralarda değil de başka gezegenlerde arayanlar var. Mesela Mars kolonileşmeye en uygun gezegen diye adlandırılıyor. Öyle ki 2050 yılında Mars yüzeyinde bir milyon dünyalının yaşayacağı öngörülüyor. İnsan soyunun kendini evvela güneş sistemi  içerisinde galaktik bir ırka dönüştürerek ancak var edebileceği ve dünyanın şu haliyle üzerindeki insan yükünü daha fazla taşıyamayacağını ileri sürenler giderek artıyor. Radikal bir görüş, gezegenimizin sadece ve sadece beş yüz milyon insana göre tasarlandığını ileri sürmekte.     Gelecekle alakalı spekülatif, yanlı, fayda sağlamak amaçlı bir çok şey dolanmakta. Küresel iklim değişiklikleri, finansal kaoslar, felaket senaryoları vs…Her şeye rağmen gelecek ve gelecekte olabilecekler merak uyandırmaya, dikkat çekmeye devam ediyor. Bizleri nasıl bir gelecek bekliyor acaba? Unutmamalı ki bizden önceki kuşaklara da bugün sahip olunanlar epey uzak geliyordu.        Gelecek öyle anlatılıyor ki insan ister istemez ürküyor. Oysa çoğu gelecek tasavvurları hiç de söylendiği gibi çıkmamıştır. Gelecek karamsar olmak zorunda mıdır? Geleceğin karamsarlığı bilinmezliğinden kaynaklanır bana göre. Bilinmeyendir gelecek, bilinmeyene de en azından ihtiyatla yaklaşılır. Ayrıca bu soruya daha çok, dünya görüşüne göre bir yanıt verir insan. Gelişmeler bizi, ulus devletlerin giderek anlamsızlaştığı bir sürece götürüyor. Blokchain (dağıtılmış veri tabanı zinciri) teknolojisi oturduğunda ulus devletlerin önemini yitireceği; dijital paranın, devletler yerine dev küresel şirketlerin egemen olacağı bir dünya…    İnsanlık şu üç temel sektörün rayları üzerinde yürüyor. Enerji- Gıda- Teknoloji bu üç ana sektörün sürdürülebilir olması gerekiyor. Zincirin bir halkasının kırılması durumunda sıkıntı büyük. Anladık teknoloji vazgeçilmez. Öyle ki onsuz bugünkü medeniyet çöker. Hayat devam eder belki ama ileri medeniyet dediğimiz her şey biter. Fakat teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin; toprağın önemi hiçbir zaman kaybolmaz.     Çok değil yakın zamana kadar toprağın önemini yitirdiğini, yerini ileri teknolojik ürünlerin aldığını, çağımızın toprağa bağımlılığı azaltan ileri teknoloji ürünleri çağı olduğu ileri sürenler pek de az değildi. Toprağın önemini kaybettiği, Türkiye’nin zaten bol toprak sahipliği ile tarımda kendi kendine yeten ilk on ülkeden birisi olduğu vb… Bir sürü dayanaklar öne sürülür, dile getirilirdi.     Fakat son yıllarda artan gıda ithalatı ve son döviz dalgalanması gösterdi ki toprak vazgeçilmezdir. Söylenenin aksine Türkiye kendisine yetmemektedir. ‘Issız bir adaya gidecek olsanız yanınıza alacağınız üç şey nedir?’ meşhur sorusuna eminim ki cevap verenlerin yarıya yakını, akıllı telefonlarını da almak isteyeceklerdir. Oysa bir Alman atasözünde denir ki ‘Elektrik prizden gelmez’. Refah toplumu insanı işte. O kadar duyarsız ve rahat ki bir müddet sonra o çok bağımlı hale geldiği telefonun hiçbir işe yaramayacağını düşünemez bile.    Dijital verilerin güvenirliliği en azından sıradan insanlar için sorgulanmaya ve manipülasyona çok açıktır. ‘Yargıç’, ‘Altıncı Gün’, ‘Azınlık Raporu’, ‘Lucy’ gibi bilim kurgu filmlerini bilirsiniz. Sıradan yurttaşların ‘her şeyi bilen ve izleyen’ dijital dünyalarda ne kadar savunmasız ve önemsiz verilere indirgendiklerini izliyoruz. Film dahi olsa, senaryoların büyük oranda gerçekleşme ihtimali söz konusu. Dijital diktatörlüklerin hayata geçme ihtimali artarak sürüyor…                  Buradan hemen ‘kıyamete hazırlananlar’ gibi davranın demek istemiyorum ama toprağımızın, suyumuzun da kıymetini bilelim. Toprak ile bağımızı hiç koparmayalım. Ufaktan, ekmeyi biçmeyi yeniden öğrenmeliyiz derim ben. Okullara uygulamalı tarım dersleri konulsun isterim…      Her şeyin teorisi; belki de birer ayet olan o küçücük tohumların içinde saklıdır.      
Ekleme Tarihi: 26 Aralık 2018 - Çarşamba

Her Şeyin Teorisi

“ Gelecek bugünden başlar”       

 

      Bu aralar gelecekle ilgili tartışma programları hayli revaçta. Gün geçmiyor ki kanallardan biri konuya el atmasın. Bilim insanları ‘her şeyin teorisini’ bulmak ve formüle etmek peşinde koşuyorlar. Yıldızlardan atomlara değin evrende meydana gelen her olayı tek başına izah edebilecek bir model oluşturulabilir mi?

     Sanayi devrimi, bilgi çağı, dijital dönüşüm, nesnelerin interneti, arttırılmış gerçeklik, nano teknoloji derken… Şimdilerde yapay zeka ve robotların dünyası konuşuluyor…Hatta insanlığın geleceğini buralarda değil de başka gezegenlerde arayanlar var. Mesela Mars kolonileşmeye en uygun gezegen diye adlandırılıyor. Öyle ki 2050 yılında Mars yüzeyinde bir milyon dünyalının yaşayacağı öngörülüyor. İnsan soyunun kendini evvela güneş sistemi  içerisinde galaktik bir ırka dönüştürerek ancak var edebileceği ve dünyanın şu haliyle üzerindeki insan yükünü daha fazla taşıyamayacağını ileri sürenler giderek artıyor. Radikal bir görüş, gezegenimizin sadece ve sadece beş yüz milyon insana göre tasarlandığını ileri sürmekte.

    Gelecekle alakalı spekülatif, yanlı, fayda sağlamak amaçlı bir çok şey dolanmakta. Küresel iklim değişiklikleri, finansal kaoslar, felaket senaryoları vs…Her şeye rağmen gelecek ve gelecekte olabilecekler merak uyandırmaya, dikkat çekmeye devam ediyor. Bizleri nasıl bir gelecek bekliyor acaba? Unutmamalı ki bizden önceki kuşaklara da bugün sahip olunanlar epey uzak geliyordu.   

    Gelecek öyle anlatılıyor ki insan ister istemez ürküyor. Oysa çoğu gelecek tasavvurları hiç de söylendiği gibi çıkmamıştır. Gelecek karamsar olmak zorunda mıdır? Geleceğin karamsarlığı bilinmezliğinden kaynaklanır bana göre. Bilinmeyendir gelecek, bilinmeyene de en azından ihtiyatla yaklaşılır. Ayrıca bu soruya daha çok, dünya görüşüne göre bir yanıt verir insan. Gelişmeler bizi, ulus devletlerin giderek anlamsızlaştığı bir sürece götürüyor. Blokchain (dağıtılmış veri tabanı zinciri) teknolojisi oturduğunda ulus devletlerin önemini yitireceği; dijital paranın, devletler yerine dev küresel şirketlerin egemen olacağı bir dünya…

   İnsanlık şu üç temel sektörün rayları üzerinde yürüyor. Enerji- Gıda- Teknoloji bu üç ana sektörün sürdürülebilir olması gerekiyor. Zincirin bir halkasının kırılması durumunda sıkıntı büyük. Anladık teknoloji vazgeçilmez. Öyle ki onsuz bugünkü medeniyet çöker. Hayat devam eder belki ama ileri medeniyet dediğimiz her şey biter. Fakat teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin; toprağın önemi hiçbir zaman kaybolmaz.

    Çok değil yakın zamana kadar toprağın önemini yitirdiğini, yerini ileri teknolojik ürünlerin aldığını, çağımızın toprağa bağımlılığı azaltan ileri teknoloji ürünleri çağı olduğu ileri sürenler pek de az değildi. Toprağın önemini kaybettiği, Türkiye’nin zaten bol toprak sahipliği ile tarımda kendi kendine yeten ilk on ülkeden birisi olduğu vb… Bir sürü dayanaklar öne sürülür, dile getirilirdi.

    Fakat son yıllarda artan gıda ithalatı ve son döviz dalgalanması gösterdi ki toprak vazgeçilmezdir. Söylenenin aksine Türkiye kendisine yetmemektedir. ‘Issız bir adaya gidecek olsanız yanınıza alacağınız üç şey nedir?’ meşhur sorusuna eminim ki cevap verenlerin yarıya yakını, akıllı telefonlarını da almak isteyeceklerdir. Oysa bir Alman atasözünde denir ki ‘Elektrik prizden gelmez’. Refah toplumu insanı işte. O kadar duyarsız ve rahat ki bir müddet sonra o çok bağımlı hale geldiği telefonun hiçbir işe yaramayacağını düşünemez bile.

   Dijital verilerin güvenirliliği en azından sıradan insanlar için sorgulanmaya ve manipülasyona çok açıktır. ‘Yargıç’, ‘Altıncı Gün’, ‘Azınlık Raporu’, ‘Lucy’ gibi bilim kurgu filmlerini bilirsiniz. Sıradan yurttaşların ‘her şeyi bilen ve izleyen’ dijital dünyalarda ne kadar savunmasız ve önemsiz verilere indirgendiklerini izliyoruz. Film dahi olsa, senaryoların büyük oranda gerçekleşme ihtimali söz konusu. Dijital diktatörlüklerin hayata geçme ihtimali artarak sürüyor…              

   Buradan hemen ‘kıyamete hazırlananlar’ gibi davranın demek istemiyorum ama toprağımızın, suyumuzun da kıymetini bilelim. Toprak ile bağımızı hiç koparmayalım. Ufaktan, ekmeyi biçmeyi yeniden öğrenmeliyiz derim ben. Okullara uygulamalı tarım dersleri konulsun isterim…

     Her şeyin teorisi; belki de birer ayet olan o küçücük tohumların içinde saklıdır.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.