“ Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur”
‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ Rus yazar Grigoriy Petrov’un Finlandiya’yı anlatan kitabı. Seksen yıldır dünyanın çeşitli ülkelerinde yayımlanıyor ve yeniden basılıyor… Bizde daha çok Atatürk’ün en sevdiği kitap olarak bilinir. Söylendiğine göre Atatürk bu kitabı notlar alarak, altını çizerek okudu. Başucu kitaplarından biriydi. Atatürk, kitapta anlatılan Finlandiya’nın destansı başarısına hayranlık duyar. Derhal kitabın öğretim programına alınmasını emreder. Tüm okullarda ama özellikle askeri okullarda kitabın okunmasını ister. Öyle ki o dönemler Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Kuran’dan sonra en çok satılan kitap unvanını elde eder.
Son yıllarda kitap satışlarının yükseldiği bilinen bir gerçektir. Doğrudur bir kitabın basılıp, satılması veya ücretsiz dağıtılması ayrı bir şey, kitabın gerçekten özümsenerek okunması ayrı bir şey. Ben kitap baskılarının arttığına inanırım. Fakat aynı derecede okunduğuna inanmam. Çünkü kendi çevremden biliyorum. Yazar arkadaşlar kitap çıkarıyor, çoğunu imzalayıp parasız dağıtıyor… Ama gel gör ki kitaplar çoğunlukla tozlu raflarda okunmadan yerini alıyor. Bir müddet sonra da sahafların yolunu boyluyor…
Bir yarışma programında yarışmacının bilgisizliği, nasıl ‘Kürk Mantolu Madonna’yı gündeme taşıdıysa, yeni baskılarıyla, indirimli fiyatıyla ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ de benzer ilgiyi görüyor. Tabii Kitap en büyük reklamını ‘Atatürk’ün başucu kitabı’ söylemi ile yapıyor. Ne yalan söyleyeyim ben de kitabı yeni edindim. Önceleri kitabı bir Fin romanı diye biliyordum. Ama kitap bir roman değil. Hatta yazarı bir Rus. Grigoriy Petrov, yazar bir süre Finlandiya’da yaşar. Geri kalmış, sömürge olmuş, yoksul, küçük bir ülkenin, bir grup idealist aydın, bürokrat ve din adamlarıyla, ekonomik ve kültürel atılımını ve yeniden dirilişini anlatır, belgesel türündeki inceleme kitabında.
Kitapta önemli bir bilgiye ulaştım. Giriş sözü olarak da verdiğim ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözünün Fin devrimi önderlerinden düşünür Snellman’a ait olduğunu öğrendim. Buradan bir tartışma başlatmak istemem. Ancak bu sözü her Türk’ün çok iyi bildiğini söylemek isterim sadece.
Atatürk önderliğinde yeniden yapılanma ve çağdaşlaşma sürecinden geçmekte olan Türkiye, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabıyla 1928 yılında okurlarıyla buluşmuştur. Bakınız, o yıllarda bir Türk gazeteci kitap hakkında ne demiş: “ Sanki iki milyonluk Fin halkı, bu deneyi bizim yolumuzu aydınlatmak ve bizlerin de amacımıza emin adımlarla yürüdüğümüz yolu, onlara nasıl devam ettirebileceğimizi, gösterebilmemiz için yaşamış. Bu yalnızca bir örnek değil, aynı zamanda bizim de kazanacağımızın bir kanıtıdır.”
Gazetecinin cümlesinden de anlaşılacağı gibi o dönemler, Atatürk devrimlerinin hızla devreye girdiği heyecanlı, istekli günlerdi… Türkiye müreffeh Batı ülkelerinin geçtiği süreçlerden, yaşadıkları deneyimlerden yararlanmak istiyordu. Oradaki modelleri Türkiye koşullarında uygulamak istiyordu.
Türkiye, son iki yüz yıldır muasır medeniyet ölçülerini tartışır durur…Bu konu günümüzün de hararetli tartışma konusudur. Genç cumhuriyet kimilerine göre bir başarı hikayesidir. Kimilerine göre de 1950’de sonra karşı devrimcilerin ele geçirdiği ve devrimleri akamete uğrattığı bir ülkedir. Anlayacağınız bardağın yarısı dolu, yarısı boştur. Bu sizin hangi tarafı görmek istediğinize bağlı.
Kitaba döndüğümüzde evet, Beyaz Zambaklar Ülkesinde Türkiye’de çok basılmış, çok satılıp ve dağıtılmıştır ama kitap yeterince özümsenerek okunmuş mudur? İşte orada biraz şüpheci yaklaşmak lazım. Tahminim, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı günümüz güncel kitapların kaderini paylaşmış. Sözün özü, okunmadan tozlu rafları boylamış…