“ Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz “ Ziya Paşa
Kara Kutu; gazeteci Emin Pazarcı’nın Temmuz 2020’de çıkan araştırma-inceleme kitabının adı. Pazarcı ön sözde “Okurken bazen şaşıracak, bazen de ‘bu kadarı da olmaz’ diyeceksiniz. Kimi zaman da sert tepkiler göstereceksiniz” diyor. Oysa ben hiç de öyle düşünmedim. Belki de o dünyanın pek yabancısı olmayışımdandır. Yazılanlar beni şaşırtmadı. Bilakis ‘Kara Kutu’ adını görünce çak daha fazlasını bekledim kitaptan.
Emin Pazarcı 1980 yılından başlayarak son kırk yılın hikayesini, olayların perde arkasını anlatmış bizlere. Kitapta, çoğu ülkeyi yöneten, milleti yönlendiren 250’den fazla isim geçmiş. Onların çevresinde geçen, gelişen çarpıcı hatta ürkütücü olaylar aktarılmış.
Pazarcı vali çocuğu, iletişim fakültesinde hocalık yapmış çekirdekten gazeteci. Gazetecilik dışında bir şey yapmamış, mesleğini gönülden benimsemiş, sevmiş…Memur çocuğu olması hasebiyle tüm ülkeyi dolaşan, ülkenin sorunlarını bilen bir insan. Kişileri ve olayları siyasi görüş ayırmaksızın nesnel bir bakış açısı ile yazmış, ülkesini sürekli öncelemiş, ‘önce vatanım’ diyebilen dik duruşlu ve cesur bir insan. Terk edip gitmeyen, başka arayışlara girmeyen, rızkını sadece gazetecilikten çıkartan biri.
Akajans, Tercüman, Akşam, Dünden Bugüne Tercüman, Tv 8, Bugün, Takvim gibi ulusal basın organlarında muhabirlikten, yazarlık ve yöneticiliğe kadar pek çok görevlerde bulunmuş bir isim. Flash Tv, Kanal A, Tv 8 ve TRT’de yıllarca programlar yapan bir yayıncı. Ayrıca ‘Kurt Bakışı ve Gizli Alemler’ kitaplarının yazarı.
Son kırk yılı bizler de yaş itibarıyla az buçuk takip ettik. Yaşananlara bakınca ilk anda ‘hep aynı terane’ demekten alıkoyamadım kendimi. Ancak daha yakından incelediğimde 90’lı yılların bol koalisyonlu, bol tantanalı yıllar olduğunu yeniden hatırladım. 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı görece sükunetli yıllar, Özal’ın 1989’da cumhurbaşkanı olarak köşke çıkmasıyla sonlanır. Sürekli bir Özal-Demirel, ardından Mesut Yılmaz- Çiller çekişmesi, 28 Şubat süreci, Anasol-D koalisyonu, medya sektöründeki taht kavgaları, medya patronları ve köşe yazarlarının siyasete müdahaleleri, rant paylaşım savaşları, askerlerin talepleri ve siyasiler üzerinde kurdukları baskılar ve daha neler neler’i ile 90’lı yıllar çok çekişmeli, çok krizli ama bir o kadar da çok sesli ve renkli yıllar…
2000’li yıllardan sonrasına da Fetö örgütünün siyasete, yargıya, medyaya hakim olma süreci damgasını vuruyor. Yazarın kirli işlerden uzak kalma çabasını, sadece mesleğini hakkıyla icra etme isteğini, gazeteler ve tv’ler el değiştirirken, onun ilkeli ve onurlu kalma mücadelesine tanık oluyoruz. Sonra, Fetö örgütünün hedefine girmesini ve yoğun uğraşlar sonucu Gülen ve avukatına açtığı ilk basın davasını öğreniyoruz. Fetö ile mücadelede nasıl korkusuz adımlar attığını, başına gelen tatsız olayları, davaları izliyoruz…
Vatandaşın genellikle halktan yana bildiği ‘istemezükçü tayfasının’ bugün olduğu gibi o gün de hep manipülatif davrandığını sürekli fren görevi üstlendiğini, kendi kişisel çıkarlarını ve fayda elde etme arzularını her şeyin üzerinde tuttuklarını, isimler ve belgelerle öğreniyoruz.
Başta da dediğim gibi kitap beni fazla şaşırtmadı. Çünkü yaşananların az çok tanığıyım ben de. Kitap bana bir defa daha gösterdi ki; Türkiye’de yaşanalar aslında bir ilkeler ya da ideolojik, sınıfsal, dini, mezhepsel çekişmeler bütünü değil. Türkiye’de yaşananlar, kişinin siyasi, dini inanışlarından öte bir çıkar, menfaat kavgası. Yaşanan olaylar bunu birebir doğruluyor. İster siyasi arenada, ister basın sektöründe olsun tüm çekişme ve kavganın nedeni; tepedekiler ve kitapta ismi geçen egemenler için; önce vatan değil, önce halkın istekleri veya çıkarları değil, varsa yoksa kendi koltukları ve elde edecekleri siyasi ve parasal güç. Bunun ayrımsız hemen tüm kesimler için geçerli olduğunu üzülerek ‘birinci ağızdan’ yine yeniden öğreniyorsunuz.
Kitapta geçenlerin hepsi belgeli, tamamı tanık beyanları ile destekli. Ülkemizin sıkça karşı karşıya kaldığı algı operasyonlarını, gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını ve toplumun ne şekilde yönlendirilmeye çalışıldığını bütün çıplaklığıyla görmek isteyenlere öneririm.
Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, kutlu olsun! Oysa istenseydi daha müreffeh bir cumhuriyete uyanmak mümkün olurmuş.
Yazar kitabı bir çırpıda yazdığını söylüyor. Biliyorum siz de bir çırpıda okuyacaksınız…