Yalnızca bir kaç hafta öncesini hatırlayalım: Salgının en fazla arttığı illerin başında Mersin geliyordu.
Hastaneler dolmuştu. Her gün birçok ölüm haberlerini görüyorduk.
Mutlaka bir yakınımızın, bir dostumuzun ölüm haberi ile üzüldük.
Mersin birçok doktor ve sağlık çalışanını kaybetti.
Peki bu trajik gelişmeyle ilgili olarak kentteki kurumlar, kuruluşlar, kişiler ve ilgili kentsel dinamikler bir özeleştiri yaptılar mı? Hadi vazgeçtik özeleştiriden, gerekli önlemler konusunda örnek oldular mı?
Sorumsuzluk, arsızlık, ilgisizlik aynen devam etti; kişisel ve toplumsal düzeyde uyarıcı bir ses işitmedik. En uyduruk konularda muhalefet etmeye kurgulanmış kafalar, yoğun ölümler karşısında tedbire ve korunmaya dönük uyarılar yapmak yerine, sosyal medya denilen çirkef ortamında yalan yanlış haberler yaymaya devam ettiler. Her akşam, haberlerde Mersin için yüz kızartıcı istatistikler yayımlanırken ders çıkarmadılar.
* * *
Bu acı dönemde Belediye süsleme, çiçek, sergi, etkinlik işleri ile uğraştı ve salgınla mücadelede yetersiz kaldı.
Belediye Meclisi ise yersiz bir sürtüşme içerisinde salgın dışında gereksiz konularda polemik içinde, kente hiç bir yarar sağlayamadı.
Bu dönemde STK’lar bir yardım kampanyası düzenleyebilirler yada uyarıcı çalışmalar yapabilirlerdi. Adeta kayboldular…
En başta görev düşen oluşumlardan biri ise Kent Konseyi idi. O da adeta yok oldu. Bugüne kadar özellikle Devlet yatırımlarına karşı çıkmaları ile tanıdığımız Kent Konseyi, salgın döneminde de yine geleneksel yapısını sürdürdü; yalnızca bazı yatırımlara karşı çıkarak kendini gösterdi.
Aslında eleştiri ve uyarı görevi olduğu halde basın ise, ilginç bir şekilde yalnızca Belediye hizmetlerine övgü yazı ve haberleri düzenledi.
Şimdi salgının ülke genelinde kısmen azalmış olmasına rağmen, kentimizde bu ilgisizlikten dolayı yine artabileceği olasılığı görülüyor.
Kent dinamiklerinin ilgisizliği halka da yansıyacak ve bir umursamazlık, kurallara uymama olarak kendini gösterecektir.
Kendimce bir araştırma yaptım ve yoldan geçenleri yalnızca maske kuralına uyma yönünden inceledim.
Ortalama her 20 kişiden biri maske takmıyor.
Her 20 kişinin 4’ü de maskesini çene altında tutuyor. Bu şekilde salgının önlenmesi nasıl olacak?.
Geçmiş yazılarımda da sıklıkla maske ve kurallara uyma konusunu yazmıştım.
Nisan ve Mayıs aylarında yazılarımdan bazı notlarda;
*Kurallara uyma konusunda Almanya’yı örnek gösteriyoruz.
Almanların en açık görülen özelliği, toplumca yanlış görülen bir hareketi yapana çevresindekilerin hemen tepki göstermesidir.
Örneğin yere çöp atan, yere tüküren, gürültü yapan veya bir şekilde toplumu rahatsız eden bir kişi, hemen çevresindekiler tarafından uyarılır.
Belki biz de bir gün bu duruma gelirsek, en azından sosyal sorumluluk bağlamında batı standartlarına erişmiş oluruz.
*Karşınızdan iki kişi geliyor.
Yürürken aralarında mesafe bırakmışlar; maskelerini takmışlar, hatta ellerinde eldiven var. Toplumsal sorumluluk duygusu içindeler; kutluyoruz…
Diğer taraftan başka bir çift geliyor.
Maskesiz, aradaki mesafeye uymamış, üstelik bir de çocuk arabası içinde bebekleri var.
Bu nasıl bir sorumsuzluk? Hem kendilerine, hem çocuklarına, hem de diğer insanlara karşı sorumsuzlukla ve büyük bir saygısızlık!
Evlerinden çıkmayan insanlarımıza, hastanelerde çırpınan sağlık çalışanlarımıza, bu tecrit günlerinde ekonomik bedel ödeyenlere, devletimize ve özellikle Sağlık ve İçişleri Bakanlığımızın göz yaşartan başarılarına karşı utanmaz bir kayıtsızlıktır bu! Maske takmayarak, sosyal mesafe bırakmayarak kendini değil, beni ve tüm toplumu tehdit ediyorsun kardeşim! Ortalık yerde belki de aylak aylak dolaşmak dışında hiçbir işi olmayan yığınla maskesiz, iç içe yürüyen ne çok arsız ve sorumsuz insan var! Uyarmaya da çekiniyorsunuz; çünkü genellikle toplumsal sorumsuzlarda edepsiz bir karşı çıkış da yaygındır; bu nedenle bu tipleri uyaran herkese sahip çıkmalıyız ve toplu bir uyarı ortamı yaratmalıyız. Bunca emek, bunca kısıtlı hayat başka türlü sonuç vermez…
“saygısız maskesizler”i ve yakın yürüyen, iç içe yaşayan sorumsuzları uyaralım…
*Maske takmayan, sosyal mesafe kurallarına uymayan, gerekli olmadığı halde sokağa çıkan, sıraya girmeyen, yasaklı olduğu halde çocukları ile dışarıda dolaşan insanlar hem kendilerine hem de çevresindekilere zarar verebiliyorlar; ve sonuç olarak belki de normalleşme dönemine geçilmesini geciktiriyorlar.
Eğer biz toplum olarak bu insanlara hep birlikte tepki gösterebilirsek, belki bu dönemin sonunda da kurallara uyulması konusunda önemli bir adım atmış oluruz.
* * *
Sonuç olarak yine görev kişisel olarak her birimize düşüyor. Bu kritik dönemde hâlâ süregelen toplantılara, açılışlara, kutlamalara, ödül törenlerine gitmeyelim; hiç olmazsa aşılama oranı belli bir düzeye gelinceye kadar, yani kış sonuna kadar biraz daha sorumlu davranalım. Bakınız; sayısız esnaf, lokanta, kafe vb. yerler uzun süredir kapalı; oradan ekmek kazanan insanlarımız devletin katkısıyla ayakta durmaya çalışırken kurumsal ve kişisel düzeyde sorumsuzluk bir ahlâk problemidir artık.
Devlet hemen her düzeyde dünyaya örnek bir mücadele programı uyguluyor; aşılar başladı ve çeşitli düzeyde sıkılaştırmalar devam ediyor ve umarım yavaş yavaş çözüme doğru adımlar atılacaktır.
Ama bizler, lütfen toplumsal ve kişisel yükümlülük gereği sorumlu davranalım ve güzel kentimizin yeniden kötü ve utandırıcı istatistiklere konu olmasına izin vermeyelim.
Çözüm o kadar yalın ve basit ki:
Kurallara uymak, uymayanları cesaretle uyarabilmek…
HARUN ARSLAN......31. O1. 2021