Geçtiğimiz hafta TURAB (Türk Arap İşadamları Derneği ) ile ilgili bir köşe yazısı yazmıştım.
Genel merkezi Mersin’de olan, büyük illerdeki şubeleri ve güçlü işadamı üyeleri ile etkili bir kuruluş olan TURAB’ tan ve yeni seçilen Başkan ve yönetiminden önümüzdeki dönemde Mersin ve ülkemiz adına büyük beklentilerimiz olduğunu vurgulamıştım.
Yine geçtiğimiz hafta Dünya Gazetesi yeni TURAB Genel Başkanı Fahri Kuş’la bir röportaj yaptı; kentimiz adına gurur duyarak okuduk.
Genel Başkan Fahri Kuş şunları söylüyor:
“TURAB Türkiye için çalışmaya ve ülkemizle ticareti daha ileriye götürme hedefinde uluslararası çalışmaları yürütmeye devam edecek. Türk ve Arap işadamları daha çok bir araya gelecek sinerjiyi oluşturacak, projelerimizi yeni projelerle ticareti sürdürerek yeni köprülerin kurulmasını sağlayacağız.”
Bu güzel amaçların gerçekleşmesini umut ediyorum ve bu bağlamda, daha önce yazdığım “Suudi Arabistan Boykotu”yla ilgili yazım aklıma geliyor.
Konu Mersin’de MERYAD (Mersin Yatırımcı İş İnsanları Derneği) Başkanı’nın Suudi Arabistan’ın Türk ürünlerine boykot kararı almasına tepki gösterip bir basın bildirisi yayımlaması ile gündeme gelmişti.
Konuyu yakından takip ettiklerini, Mersin’deki olası sonuçlarına karşı önlemler alacaklarını belirtiyorlardı.
Önlemler almaya dönük bu süreçte, önemli noktalara da vurgu yaparak şu sözleri söylemişlerdi: “Suudi Arabistan’ın uyguladığı boykot, ülkemizi yalnızlaştırma ve Akdeniz’den uzaklaştırma çabalarının sadece bir ayağıdır ve bu noktada Mersin’in konumu ve ticari hacmi açısından büyük öneme sahip Mersin limanı Akdeniz’de önemli bir yerdedir”.
* * *
Anlaşıldığı üzere, en başta Orta Doğu’yla çok yakın ilişkiler içerisinde ve lojistik ticaretinin önemli bir merkezi olan Mersin ve bölge illeri bu durumdan etkilenecektir.
Aslında bu basın bildirisinin TURAB’dan, yani Türk Arap İşadamları Derneği tarafından yapılması gerekirdi.
Öyle ya; kendi ifadeleriyle TURAB misyon olarak : “7 Türk Cumhuriyeti ve 22 Arap ülkesi arasında kardeşlik ve dostluk ilişkilerinin ekonomik ve ticari bağlamda gelişmesini ve uluslararası platformlarda ticari ve ekonomik anlamda dayanışmasını, ortak çıkarlarını desteklemeyi temel edinmiş bir sivil toplum örgütüdür.”
TURAB’dan en azından böyle bir dönemde bir beklentimizin olması doğaldır.
Suudi Arabistan bir süredir örtülü olarak sürdürdüğü Türk mallarına ambargoyu genişletiyor ve resmileştiriyor; Türk iş insanları bu durumdan zarar görüyor.
Bölgede 30 yıldır iş yapan ihracatçıların Suudi hükümetinin Türkiye'den mal almayacaklarına yönelik taahhütname imzalatmasından sonra, Türkiye’den talepleri durdu.
Suudi Arabistan’da fabrikası olan Türk üreticilerin de hammaddeyi Türkiye’den getirmemeleri isteniyor.
Suudi Arabistan, Türkiye'nin ithalatı ve ihracatı açısından önemli bir yerde duruyor. Türkiye, Suudi Arabistan'dan 3 milyar dolarlık ithalat yaparken 3,3 milyar dolarlık da bir ihracat gerçekleştiriyor ve Suudi Arabistan, en çok ihracat yaptığımız 15. ülke konumunda bulunuyor
Suudi Arabistan Ticaret Bakanlığı Türkiye ile ticareti olan işadamlarına Türkiye’den mal almayacaklarına dair resmi belge imzalatıyor.
Eğer imzalanmazsa bazı yaptırımlar uygulanacağı belirtiliyor.
Aslında Dünya Ticaret Örgütü yaptırımları nedeniyle bu resmi olarak yapılamıyor.
Menşei şahadetname nedeniyle başka ülkeler üzerinden de satış yapılamıyor. Üzerinde Türkiye damgalı ürün istemiyorlar!
Şimdi Suudilerin Türkiye’den gayrimenkul almalarında da zorluklarla karşılaşılıyor. Ayrıca Türkiye’deki projeleri engelleniyor.
Oysa, Suudiler Türk ürünlerine alıştılar ve çok memnunlar.
Üçüncü bir ülke üzerinden gönderilmesini talep ediyorlar.
Bu konuda bazı üreticiler üçüncü bir ülkenin damgası ile Suudi Arabistan’a mal gönderebilseler de, bu hem zahmetli ve masraflı bir yoldur, hem de ülkesine bağlı üreticiler için gurur kırıcı bir durumdur.
Konu ile ilgili Antakya, Maraş, G.Antep, Diyarbakır Ticaret Odaları ve ekonomik oluşumlar konuya tepki göstermelerine karşın maalesef Mersin’den ses yok!
Oysa mesele, ulusal ekonomiyle ilgili çok ciddi bir süreci işaret ediyor. Elbette uluslararası siyaset bağlamında kimi neden-sonuç ilişkileriyle içinden okunabilir ve iç siyaset açısından da bir malzeme olabilir. Nitekim, doğrudan ülkemizin zararına olduğu açık seçik olan bazı konular, iç siyaset açısından ve kirli oy hesabı yapılarak kullanıldı, kullanılıyor. Suudi ambargosu, evet, ülkemiz ve Mersin ekonomisi için ciddi bir sıkıntı kaynağıdır ve ulusal bir meseledir; buradan, iç siyasete dayalı bir ucuz hesapla sessiz kalmak, gereken tepkiden uzak durmak hayatın olağan akışına, reel faydalara aykırıdır ve hepsinden öte, ulusal bir meselede tavır almaktan kaçınmaktır.
Dilerim, özellikle Mersin’de ilgili yapılar bu açıdan bir yeni muhasebeye otururlar.
* * *
Sonuç olarak: Arap ülkeleri ile iş ilişkileri ve dostlukları olan birçok TURAB üyesi, bu konuda bir girişimde bulunabilirler; öncü olabilirler.
Bunu ellerindeki TURAB gibi güçlü bir yapı üzerinden ve asıl önemlisi, birçok başka oluşumu ve resmi çevreleri harekete geçirerek başaracaklarına inanıyorum.
Ülkemizin son dönemde gerçekleştirdiği atılımlar ve özellikle de politik olarak bölge ülkeleri nezdindeki oyun kurucu lider özelliği, bu ve benzer ekonomik saldırıların yoğunlaşmasına neden olmaktadır; bu nedenle üretmek, lojistik akışın aksaksız sürmesini sağlamak ve kökende politik olan böylesi saldırılar karşısında iç siyaset hesaplarının ne anlama geldiğini bir daha düşünmek gerekir.
Bu süreç, elbette, kişisel ve kurumsal düzeyde ulusal faydayı düşünmeye ve davranmaya dayalı olarak, başarıyla sonlanacaktır.
Bu bakımdan TURAB, bu sessizliği kırmak üzere öncülük etmelidir. Özellikle ülkemizin ticarete ve ekonomik gelişmeye en çok ihtiyacı olduğu bu günlerde ülkemize, kentimize ve geleceğimize en büyük faydayı sağlayacak olan şey, bir yandan kesintisiz üretimdir, öte yandan da bu ve benzer ekonomik suikastlar karşı gereken manevraları vakit kaybetmeden yapabilmektir.
TURAB da bu yükümlülüğün bilincinde üyeleri ve etkin yapısıyla tam da bu sürecin aşılmasında önemli bir işlevi üstlenebilir; üstlenmelidir.
HARUN ARSLAN.....25 Nisan 2021