Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Akrebin Kıskacında

“Tilki tüyünü değiştirir ama huyunu asla” Latin Sözü     ABD 24 Nisan’da dost olmadığını bir kez daha kanıtladı. Eskiden beri başka türlü de davranmamıştı zaten. Askeri alanda birçok konuda işbirliği yaptığımız Ukraynalı yetkililer, Anakara ziyaretlerinde çok çarpıcı tespitte bulundular. Dediler ki: “ Siz ABD ile müttefiksiniz, birçok silah sisteminiz aynı standartta, aynı savunma paktı (NATO) içindesiniz ama ABD’li yetkililer bizi; size kritik önemdeki askeri teknolojik paylaşımlar yapmamamız konusunda sürekli uyarıyorlar. Doğrusu bu yaklaşım çok ilginç.”   Geçenlerde turizm işiyle uğraşan arkadaşla sohbet ettik. Çok dertliydi. İşlerinin yeterince iyi olmadığından, Mersin şehrinin büyük yatırımlar konusunda geri kaldığını, kent egemenlerinin şehirle gerektiği kadar ilgilenmediğinden falan bahsetti. Hani çok da haksız sayılmaz arkadaşımız. Benzer örnekleri ülke geneline yaymak pekala mümkün. Türkiye’de işlerin gerektiği gibi yürümediğini hemen herkes bilir. Ben bunu ‘mehter takımı yürüyüşüne’ benzetirim. Gerektiği kadar hızlı, adeta koşar adımlarla ilerlemek lazım. Zira genç, dinamik ve imkanları bol bir ülke burası. Öyle fazla beklemeye tahammülü yok!   Peki; Türkiye neden böyle, kim bu ülkeye pranga vuruyor? Tabii günlük siyasi hengame içinde, insanlar büyük fotoğrafı göremiyor anca birbirlerini suçluyorlar. Bunda elbette işbirlikçi, hedef saptıran, ortalığı yapay gündemlerle bulandıran siyasilerin, medyacıların, akademisyenlerin, iş insanlarının, sanatçıların da payı var. Hani, ne derler; “ Kurt puslu havayı severmiş” tıpkı onun gibi. Ortalık puslu kaldığı sürece birilerinin yaptıkları görünmez, dikkat çekmez.   İkinci dünya savaşının galibi olarak ABD; dünya jandarmalığını ilan etti. Parası geçer akçe oldu (rezerv para ilan edildi). Ticaret, para trafiği, müttefiklik adı altında uydu devletlerin denetimi hep ondan soruldu. Türkiye de ikinci dünya savaşı ardından ABD boyunduruğu altına girdi. NATO’ya girişle (1951) de bu iyice tescillendi. Hemen tüm politikamız oraya endekslendi. ABD, yerli işbirlikçileri ile tüm kurum ve kuruluşlara sızdı.   Samimi, vatansever dindarlara, devrimcilere, milliyetçilere orantısız güç uygulandı. Onlara adeta kök söktürüldü. Suikastlar yapıldı, sürgünler, ağır cezalar verildi. Hayatları karartıldı. Türkiye Sovyetlere karşı ileri karakol görevi üstlendi. İstihbaratını sadece muhalifleri izleme üzerine yapılandırdı. MİT dış operasyonlara çıkamadı. MİT mensuplarının maaşları bile ABD’den sağlandı. Yerli sanayi atılımları türlü desiselerle engellendi. Askeriyesi çıkma, eski NATO teçhizatı ile donatıldı. Milli savunma sanayini geliştirmesi önlendi.   Ülkemiz hemen her konuda ABD’den emir alan duruma sokuldu. Çarka uymayanlar siyasi suikastlarla, darbelerle devre dışı bırakıldı. Türkiye’yi istikrarsızlaştıran terör örgütleri oradan destek buldu. Kıbrıs Barış Harekatı bir anlamda aklımızı başımıza getiren bir harekattır. Uygulanan ambargolar; ilk milli savunma sanayi projelerinin yolunu açmıştır.   Son elli senede ABD ile kırılma noktasını oluşturan iki hadiseden ilki Kıbrıs Harekatı ise diğeri de 15 Temmuz 2016 darbe girişimidir. Geriye dönüp baktığımızda, ABD ile ilişkilerde 15 Temmuz, birçok konuda da olduğu gibi bir milattır. Türkiye ABD’den bağımsız adımlar atabildiği oranda kendine gelmektedir, güçlenmektedir. Fakat akrebin kıskacından tam olarak kurtulabilmiş değildir. Türkiye’nin NATO’da kalma veya çıkma meselesi çok tartışılan bir konudur. Ancak Türkiye, askeri açıdan millileşme oranını yüzde 100’e taşımadan, ekonomisini tam güçlendirmeden ve hatta nükleer güç olmadan NATO’dan çıkmamalıdır. Aksi halde ülkemiz açık hedef haline gelecektir ki zaten şu an ABD tarafında üç koldan çevrelenmiştir. Yunanistan’daki büyük ABD yığınağı, Ege’deki varlığı, Girit adasındaki üssü, Doğu Akdeniz’deki varlığı, Suriye’deki, Irak’taki varlığı ve Türkiye karşıtı her türlü terör örgütleriyle işbirliği ile Türkiye yakın tehdit altındadır. Bir de buna NATO’dan çıkmayı eklerseniz; şu anki durumda bu, tam bir felaket olur.   1.ve 2. Körfez Savaşları’nda, İran ile olan gerilimde, Tüm İslam coğrafyası müdahaleleri ve şimdiki Ukrayna krizinin perde gerisindeki asıl hedef Türkiye’dir. Bunlara ilaveten darbeler, muhtıralar, terör eylemleri, ambargolar, kışkırtıcı beşinci kol faaliyetleri, finansal saldırılar, dolar operasyonları ile sürekli Türkiye’nin önünü kesen, ilerlemesini, atılım yapmasını engelleyen büyük fotoğraftaki ülke ABD’dir, yerli işbirlikçileridir.           
Ekleme Tarihi: 26 Nisan 2021 - Pazartesi

Akrebin Kıskacında

“Tilki tüyünü değiştirir ama huyunu asla” Latin Sözü

 

  ABD 24 Nisan’da dost olmadığını bir kez daha kanıtladı. Eskiden beri başka türlü de davranmamıştı zaten. Askeri alanda birçok konuda işbirliği yaptığımız Ukraynalı yetkililer, Anakara ziyaretlerinde çok çarpıcı tespitte bulundular. Dediler ki: “ Siz ABD ile müttefiksiniz, birçok silah sisteminiz aynı standartta, aynı savunma paktı (NATO) içindesiniz ama ABD’li yetkililer bizi; size kritik önemdeki askeri teknolojik paylaşımlar yapmamamız konusunda sürekli uyarıyorlar. Doğrusu bu yaklaşım çok ilginç.”

  Geçenlerde turizm işiyle uğraşan arkadaşla sohbet ettik. Çok dertliydi. İşlerinin yeterince iyi olmadığından, Mersin şehrinin büyük yatırımlar konusunda geri kaldığını, kent egemenlerinin şehirle gerektiği kadar ilgilenmediğinden falan bahsetti. Hani çok da haksız sayılmaz arkadaşımız. Benzer örnekleri ülke geneline yaymak pekala mümkün. Türkiye’de işlerin gerektiği gibi yürümediğini hemen herkes bilir. Ben bunu ‘mehter takımı yürüyüşüne’ benzetirim. Gerektiği kadar hızlı, adeta koşar adımlarla ilerlemek lazım. Zira genç, dinamik ve imkanları bol bir ülke burası. Öyle fazla beklemeye tahammülü yok!

  Peki; Türkiye neden böyle, kim bu ülkeye pranga vuruyor? Tabii günlük siyasi hengame içinde, insanlar büyük fotoğrafı göremiyor anca birbirlerini suçluyorlar. Bunda elbette işbirlikçi, hedef saptıran, ortalığı yapay gündemlerle bulandıran siyasilerin, medyacıların, akademisyenlerin, iş insanlarının, sanatçıların da payı var. Hani, ne derler; “ Kurt puslu havayı severmiş” tıpkı onun gibi. Ortalık puslu kaldığı sürece birilerinin yaptıkları görünmez, dikkat çekmez.

  İkinci dünya savaşının galibi olarak ABD; dünya jandarmalığını ilan etti. Parası geçer akçe oldu (rezerv para ilan edildi). Ticaret, para trafiği, müttefiklik adı altında uydu devletlerin denetimi hep ondan soruldu. Türkiye de ikinci dünya savaşı ardından ABD boyunduruğu altına girdi. NATO’ya girişle (1951) de bu iyice tescillendi. Hemen tüm politikamız oraya endekslendi. ABD, yerli işbirlikçileri ile tüm kurum ve kuruluşlara sızdı.

  Samimi, vatansever dindarlara, devrimcilere, milliyetçilere orantısız güç uygulandı. Onlara adeta kök söktürüldü. Suikastlar yapıldı, sürgünler, ağır cezalar verildi. Hayatları karartıldı. Türkiye Sovyetlere karşı ileri karakol görevi üstlendi. İstihbaratını sadece muhalifleri izleme üzerine yapılandırdı. MİT dış operasyonlara çıkamadı. MİT mensuplarının maaşları bile ABD’den sağlandı. Yerli sanayi atılımları türlü desiselerle engellendi. Askeriyesi çıkma, eski NATO teçhizatı ile donatıldı. Milli savunma sanayini geliştirmesi önlendi.

  Ülkemiz hemen her konuda ABD’den emir alan duruma sokuldu. Çarka uymayanlar siyasi suikastlarla, darbelerle devre dışı bırakıldı. Türkiye’yi istikrarsızlaştıran terör örgütleri oradan destek buldu. Kıbrıs Barış Harekatı bir anlamda aklımızı başımıza getiren bir harekattır. Uygulanan ambargolar; ilk milli savunma sanayi projelerinin yolunu açmıştır.

  Son elli senede ABD ile kırılma noktasını oluşturan iki hadiseden ilki Kıbrıs Harekatı ise diğeri de 15 Temmuz 2016 darbe girişimidir. Geriye dönüp baktığımızda, ABD ile ilişkilerde 15 Temmuz, birçok konuda da olduğu gibi bir milattır. Türkiye ABD’den bağımsız adımlar atabildiği oranda kendine gelmektedir, güçlenmektedir. Fakat akrebin kıskacından tam olarak kurtulabilmiş değildir. Türkiye’nin NATO’da kalma veya çıkma meselesi çok tartışılan bir konudur. Ancak Türkiye, askeri açıdan millileşme oranını yüzde 100’e taşımadan, ekonomisini tam güçlendirmeden ve hatta nükleer güç olmadan NATO’dan çıkmamalıdır. Aksi halde ülkemiz açık hedef haline gelecektir ki zaten şu an ABD tarafında üç koldan çevrelenmiştir. Yunanistan’daki büyük ABD yığınağı, Ege’deki varlığı, Girit adasındaki üssü, Doğu Akdeniz’deki varlığı, Suriye’deki, Irak’taki varlığı ve Türkiye karşıtı her türlü terör örgütleriyle işbirliği ile Türkiye yakın tehdit altındadır. Bir de buna NATO’dan çıkmayı eklerseniz; şu anki durumda bu, tam bir felaket olur.

  1.ve 2. Körfez Savaşları’nda, İran ile olan gerilimde, Tüm İslam coğrafyası müdahaleleri ve şimdiki Ukrayna krizinin perde gerisindeki asıl hedef Türkiye’dir. Bunlara ilaveten darbeler, muhtıralar, terör eylemleri, ambargolar, kışkırtıcı beşinci kol faaliyetleri, finansal saldırılar, dolar operasyonları ile sürekli Türkiye’nin önünü kesen, ilerlemesini, atılım yapmasını engelleyen büyük fotoğraftaki ülke ABD’dir, yerli işbirlikçileridir.           

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.