Son üç dönem Büyükşehir Belediye Başkanlarının basınla ilişkilerine bir göz atalım ve karşılaştıralım.
Uzun süren Macit Özcan döneminde, basın adeta “altın çağını” yaşadı!
Mersin’in o yıllardaki gazeteciliğini incelersek; sosyal medyanın, internet gazeteciliğinin, yerel tv.lerin olmadığı o günlerde gazeteler çok önemliydi. Okunur ve önemsenirdi.
Belediye Başkanı yerel gazetecileri çok önemserdi; her sabah ilk iş gazeteler özellikle okunur incelenirdi.
Belediye Başkanı aleyhinde bir haber çıksın istemezlerdi; bunun için çok sayıda gazeteci Belediye bünyesinde çalıştırılır, çok gazeteci de Belediye imkanlarından yararlandırılırdı.
Macit Özcan dönemine kadrolu olarak tam 70 kişinin Belediye Basın Biriminde çalıştığı söylenir.
Ayrıca bazı medya patronlarına çay bahçeleri, oto parklar, otogarda yazıhaneler verilmişti.
Bu sağlıksız ilişki, kendi içinde kirlenmeye de başlamıştı.
Bu dönemde, verilenle yetinmeyen, para hırsı içine girmiş bazı gazeteciler daha o günlerde şantaj yapmaya başlamışlardı. Yalan haberler yayımlarlar ve haberlerin kaldırmaları için de bir beklentide bulunurlardı.
Macit Özcan ve ondan önceki Okan Merzeci ve Kaya Mutlu dönemlerinde Belediye bünyesine alınan gazeteciler, maalesef gerçek gazetecilik yapmadılar.
Burhanettin Kocamaz döneminde ise durum tamamen değişti.
Artık gazeteler okunmuyordu. İsteyen bir internet sitesinde ya da sosyal medyada doğru/ yanlış istediği haberi, istediği şekilde yayımlıyordu.
Neredeyse herkes bir tür”gazeteci” olmuştu. Gördükleri bir haberi, bir çalışmayı, bir etkinliği resimleriyle ve kendi yorumlarıyla sosyal medyada yayımlayabiliyorlardı.
Burhanettin Kocamaz ilk iş olarak Belediyeden maaş alan 70 kişinin işine son verdi.
Neredeyse bir düzine kişi, onların işini yapabiliyordu.
Belediye kendi tanıtımını kendi yapma yolunu seçti; Belediye çalışmalarını içeren bir bülten yayımlanıp kentin her köşesine dağıtıldı.
Ayrıca sosyal medya kullanılarak Belediye çalışmaları tanıtıldı.
Bu dönemde şantaj yapan, Belediye aleyhinde yazı yazanlara hiç bir şekilde taviz verilmedi, geri adım atılmadı, cesurca alınan karar sonuna kadar uygulandı.
Bu şekilde çok büyük bir kaynak israfı önlenmiş oldu.
Vahap Seçer dönemine gelince: Bir parti refleksi sanki, adeta eski döneme bir şekilde tekrar dönüldü.
Belediye elindeki elemanlarla kendi çalışmalarını, kendi tanıtımını yapması gerekirken, eski dönemdeki usül hortlatıldı, “farklı bir basın” tarafından yapılmaya başlandı.
Bu arada Büyükşehir Belediyesi ile bir ilçe belediyesi arasındaki çekişme iki farklı basın grubunun oluşmasına sebep oldu; her Belediye kendi taraftarı bir basın oluşturdu. Bu iki farklı basın sürekli bir Belediyeyi kötüleyen, diğerini öven bir yazı tarzıyla ortaya çıktı
Bu arada Belediye Başkanlarını ve çalışmalarını abartılı bir şekilde çok da önemsemeyen köşe yazıları yayımlanmaya başladı.
Okunmayan, inandırıcılığını yitirmiş haberler sosyal medya çöplüğünde dolaştı durdu.
Tüm bunların Belediye tanımına bir faydası oldu mu? derseniz, maalesef olmadığı bir yana, abartıdan dolayı zararı olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuçta iki Belediyenin aslında kendilerine de zarar veren bu tanıtım tarzları zaten büyük sıkıntı içinde olan ve salgınla daha kötüleşen ortamda, büyük bir israf kaynağı oluşturdu, oluşturmaya da devam etmektedir.
Maalesef farkında olmadan bu Belediye Başkanları gelecekteki daha büyük hayallerin, kendi elleriyle set koyup engellemişlerdir.
Gazeteciler Cemiyetinin de hala bu duruma seyirci kalması ayrıca üzücü bir durumdur.
Sonunda zarar gören Mersin ve Mersin halkıdır; güvenilir haber alma hakkı üzerinde süren bu kirli gerilimin ise başta bizzat basını, onun yanında siyaseti, kamuoyu yapılanmasını ve demokrasi kültürünü zehirlediğini söylemek bile fazla…
HARUN ARSLAN.....22. 05. 2021