“İnsan sesini değil; sözünü yükseltmeli”
Gazeteci Zeynep Oral yıllar önce; “gazete yazısı edebiyatın katilidir” demişti ki haklılık payı yüksektir. Benzer şekilde; “gazete yazısı akademik yazının katilidir” demek de mümkün sanırım. Çünkü gazetede güncel ve yüzeysel bilgiler yer alır çoğunlukla. Edebi ve akademik yazılar okuyucu tarafından pek okunmaz, uzun ve sıkıcı bulunur. O bakımdan gazete yazılarını mümkün olduğunca kısa tutmak eğilimi vardır.
Halk kültürü araştırmacısı, yazar, eğitimci, emekli bürokrat Hilmi Dulkadir’in ‘Gündüz Artan’a Armağan’ adlı kitaptaki makalesini okuyunca ister istemez bu duygular uyandı bende. Hatta bugünkü yazının başlığını ‘Yazının Namusu’ koymayı düşündüm bir ara ama yanlış anlaşılmalara meyil vermemek için vazgeçtim. Dulkadir; kitabın 95. sayfasında ‘Köy Seyirlik Oyunlarımız’ adlı bir yazı kaleme almış. Beş A4 uzunluğundaki yazı dipnotlarla verilmiş.
Başta gazete köşe yazıları olmak üzere gazetede dipnotlara hemen hiç yer verilmez. Yazı bir alıntı mıdır yoksa yazarın özgün düşünceleri midir pek açık değildir. Yazarlarımız ki ben dahil alıntılar yaparlar ama genellikle bunu belirtmekten kaçınırlar. Oysa ‘yazarlık ahlakı ve sorumluluğu’ denen bir şeyler olmalı. Alıntılar bilhassa belirtilmeli. Bu, yazının namusudur ayrıca. Ancak yine belirtmekte yarar var. Bazen, yazarların hepsi akademik bir formasyondan geçmediklerinden bunu tam idrak edemiyorlardır diye düşünüyorum.
Hilmi beyle yüz yüze hiç gelmedik. Birbirimizden haberdardık ama tanışmak kısmet olmamıştı. Sosyal medya aracılığıyla sohbetlerimiz oldu. Sonra, onun hilmidulkadir.com adlı web sayfasını inceledim ve karşıma olağan dışı bir çabanın ürünü yaşam eğrisi ve eserleri çıktı. Kendisi bu aralar il dışında kalıyor. Mersin’e döndüğünde ayrıca bir söyleşi yapmayı da planlıyorum.
Şimdi, gazeteci dostlarımız hemen alınmasınlar! Akademisyenlerin de adı kimi zaman intihallerle anılmıyor değil hani. O halde konuyu sadece gazetecilerle sınırlı tutmadan, genele yaydığımızda insanların sorumluluk bilinci ile davranması ve başkalarının emeklerine saygı göstermesi lazım. Ben Hilmi Dulkadir’in yapıtlarında bu hassasiyeti fazlasıyla gördüm ve bundan da hayli etkilendiğimi söylemeliyim.
‘Köy Seyirlik Oyunlarımıza’ dönecek olursak yazı, Dulkadir’in titizlikle yürüttüğü yüzlerce çalışmadan biri sadece. Yoksa, nasıl beş A4’lük yazıda 16 tane ciddi çalışmaya atıf bulunur? Modern iletişim araçlarının da etkisiyle unutulmaya yüz tutan seyirlik oyunlar radyonun, tv’nin, telefonun girmediği dönemlerde, halkın önemli bir ihtiyacını gideriyordu. Yazıda da belirtildiği gibi uzun kış günlerinde, düğünlerde, bayramlarda eğlenmek ve vakit geçirmek için düzenlenen temsillerdi.
Köyümüzde de küçükken dikkatle izleyicisi olduğum güzel folklorik etkinliklerdi. Ama günümüzde köylerin tüzel kişilikleri bitme noktasında olduğundan, bırakın seyirlik oyunları, köy sakinleri dahi yok olma aşamasındadır. Yine yazıdan anladığımıza göre bazı kültür ve bilim insanları Anadolu’da derlemeler yaparak bunları kayıt altına almıştır. Hilmi Dulkadir de işte onlardan biridir.
Yazıda, bir halk kültürü araştırmacısı olarak Ahmet Kutsi Tecer’in de ismi geçmektedir. Ahmet Kutsi Tecer, ünlü halk ozanımız Aşık Veysel’e, Sivas’ta görev yaptığı yıllarda büyük destek olarak, Veysel’i Türk kültür- sanat hayatına kazandıran idealist bir eğitimcidir. Bu nedenle büyük bir saygıyı hak etmektedir.
Dulkadir; ‘Köy Seyirlik Oyunlarımız’ adlı yazısını titiz araştırma sonucu, yalın bir dille; Oyunculuk, seyirci, yönetici, oyun alanı, oyun malzemeleri, müzik-oyunlar ve sonuç başlıkları altında yedi kısımda bizlere ulaştırmıştır.