‘İyilik, sebebe ihtiyaç duymaz’
Değişim, çağımızın sihirli sözcüğüdür. Dünya, kurulduğundan beri değişimle iç içedir. Değişimin hız kazanması daha çok bilimsel-teknik gelişimin sonucudur. Değişimi anlamak, algılamak, yaşama adapte etmek, sindirmek hiç kolay değildir. Birçok altüst oluşlar, sosyolojik travmalar, facialar yaşanır. Fakat insan soyu her seferinde kendine yeni bir yol, yeni umutlar bulabilmiştir bugüne değin.
İnsan, yenilikler karşısında ürkektir. Bir bilinmezle karşı karşıya gelmek ve alışılagelenin dışına çıkmak, çoğu insan için korku vericidir. Misal, teknolojiye uyum sağlamak, onu yaşamına uyarlamak zaman ister, sıkıntı verir. Bununla bağlantılı 19.yy. İngiltere’si ve o zamanlar ortaya çıkan ‘Ludizm Hareketi’nden bahsetmek isterim. Teknoloji karşıtı bir hareket olan Ludizm, yaşamlarını tehdit eden yeni fabrikalar karşısında öfkeye kapılmış işçilerden almıştır adını. Ludizmin isim babası Ned Ludd’tur. Anlatıya göre, Lud bir eve girer ve orada bulunan yeni keşfedilmiş dokuma tezgahlarını parçalamaya başlar. Zira bu aletler birçok insanın işini kaybetmesine yol açmıştır.
Bu süreç sadece tekstil sektörüyle sınırlı değildir elbette. Buhar gücünün keşfi, sanayi devrimi, yoğun makine kullanımını hemen her alana sokmuştur. Tarım da bundan payına düşeni almıştır. Tarımdaki makineleşme, yüz binlerce insanı işsiz bırakmıştır. Ama sonraları makineleşme ve sanayi devrimi daha fazla iş gücüne ihtiyaç doğurmuştur. Refah artmış, Avrupa dışından işgücü teminine gidilmiştir.
Bugün de benzer gelişmeler söz konusudur. İnsanlık sanayi devrimi benzeri yeni bir atılım içindedir. Yeni bilinmezlikler, korkular ve güvensizlikler vardır. İşsizlik dünyanın en belirgin ortak sorunudur. Yapay zekadan, robotlaşmaya, genetiği değiştirilmiş gıdalardan, bilgisayarlara kadar bir dizi mesele tartışılmaktadır. Etkileri hissedilmektedir…
Biz asgari ücreti, memur, emekli maaşlarını konuşurken, dünya evrensel temel maaşı konuşur oldu. Hesaplamalar, 2030 senesine gelindiğinde yapay zeka ve robotik üretim nedeniyle, dünya nüfusunun yüzde 10’unun işsiz kalacağı yönündedir. Dünyadaki artan nüfusa yetecek kadar iş sahası, kaynak, besin var mı? Pandemi bu konuların gündeme gelmesine çok katkı yaptı. ‘Acaba virüslerle bir nüfus planlaması mı öngörülüyor, dünya nüfusu aşağılara mı çekilmek isteniyor’ gibi kuşkulu sorular zihinleri meşgul etmeye başladı.
Küreselciler denilen kesim. Parayı ve teknolojiyi elinde tutan kesimdir. İşte bu seçkinci tabaka, dünyaya yeni bir ayar çekmek istemektedir. Beslenmeden, eğitime, iş hayatından, eğlenceye hayatın tüm evrelerine, geliştirdikleri teknolojilerle müdahil olmaktadırlar. Küreselci zihniyet nihai hedef olarak, yaşam biçimleri, kültürleri benzeşen bir dünyayı tasarlamaktadır. Onlara göre, aynılaşan insanlar arasında savaşlar, kavgalar azalacaktır. Teknoloji ile nüfus artışı dengelenerek, işsiz kalanlara da bir evrensel temel maaş öngörmekteler.
Küreselci zihniyet bir dünya devleti hedeflediğinden ve merkez üssünün de Çin olması düşünüldüğünden, aslında içinde bolca sosyalist öğeler barındıran, yeni bir dünya doktrinidir ve daha çok solcular tarafından benimsenir.
Evrensel temel maaş, önümüzdeki yılların ana tartışma konusu olacaktır. Siyasilerin seçim vaatlerine gireceği varsayılmaktadır. Hesaplamaya yeniden dönersek, 2040 yılında dünya işgücünün yüzde 20’ı işsiz kalacak. Bu nedenle sistem, haftada dört gün, günde dört saat çalışmayı tartışmaya açmış durumda. Böylece yaşam standartı ve refah seviyesinin korunması amaçlanmaktadır. Tabii bunu ilk sahiplenen Avrupa sosyal demokratları ve sosyalistleri ki bizde de sol yelpazede hayli taraftarları vardır.