Rusatom öncülüğünde Rusya’ ya ait beş devlet şirketinin ortak olduğu Akkuyu NGS AŞ.’ nin alt taşeron İC İçtaş ile olan tüm iş ve hizmet alımına ilişkin sözleşmeleri sona erdirmesiyle başlayan tartışmalar öylesine sığ bir alana çekildi ki, asıl konuşulması gerekenleri dile getirmek bile gittikçe güçleşiyor…
İktidar ve destekçilerine diyecek fazlaca sözümüz yok ama muhalefetin soruna yaklaşımı konunun ana mecrasından bambaşka yerlere sürüklendiğini gösteriyor ki, üzerinde durulması gereken vahim tablo tam da bu…
Örneğin ağız birliği edilmişçesine koro halinde Rusya’ nın Akkuyu’ ya çökmesi, Türkiye’ nin devre dışı bırakıldığı iddiaları..
Akkuyu santralinin yapım ve işletmesini düzenleyen yasa ve o yasanın uluslar arası anlaşma niteliğine kavuşturan TBMM kararıyla hiçbir zaman şirketteki payı %51’ den az olmayacak ve tüm kararları bu oran sayesinde alabilecek Rusya, zaten kendisine ait olan ve çok istemesine rağmen Türkiye’ den %49 payı alacak sermayedarın çıkmaması nedeniyle bugün %100’ üne sahip olduğu bir tesise nasıl oluyor da çökmüş oluyor?
Rusya ‘yap işlet sahip ol’ yöntemiyle inşa edeceği santrali en az 60 yıl işletecek, buradan elde ettiği elektriği bize satacak ve o 60 yıla ilave 30 yıllık ta uzatma söz konusu…
Muhalefet 20 milyar dolara çıkması öngörülen tesisin maliyetini sorgulayabilir…
Satın alma taahhüdünde bulunulan elektrik fiyatlarını masaya yatırabilir…
Daha da ilginci, aynı Rusatom öncülüğünde aynı Rusya’ nın Mısır’ da Akkuyu ile birebir aynı teknoloji ile yapacağı aynı kapasitedeki santral hakkında imzaladığı anlaşmada %50 Rusya-%50 Mısır eşit ortaklığı örnek gösterip, “Mısır kadar da mı olamadık?” sorusunu gündeme getirebilir…
Ama konuya vakıf hiç kimse çıkıp Rusya Akkuyu’ da Rusya kazandı, Putin diz çöktürdü vb. gibisinden sansasyon söylem ötesi anlam ifade etmeyen kakofonilerle gündemi meşgul etmemeli…
Akkuyu’ da ne olmuş?
İktidara yakınlığıyla maruf bir şirket ile Rusya Akkuyu’ daki taşeron ilişkisini sona erdirmiş…
Ülke bir yana dünyanın geleceğiyle ilgili kaygı duyanlar muhalefetten bu tribünlere slogan repliği verme ötesinde meselenin asıl tartışma platformuna çekilmesini istiyor ve bekliyor…
Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Akkuyu NGS AŞ neden stratejik yatırımlar kapsamına alınıp, her türlü vergi gümrük vs. muafiyeti yanında bedava arazi tahsisiyle ödüllendirildi?*
Tanınan teşviklerin mali boyutu ne? Ülke neredeyse 100 boyunca Rusya’ ya kendi topraklarında üretilecek ve atıklarının ne olacağı bile meçhul nükleer maceranın gelecek nesillere nasıl bir miras bırakacağının sorgulanmaması olağan bir durum mu?
Ve yaklaşmakta olan asıl tehlikenin ayak sesleri…
Son günlerde tüm Avrupa’ yı kasıp kavuran sıcaklar, dünyayı tehdit eden küresel ısınmanın artık ete kemiğe bürünmesi, ısınan ve yer yer kurumaya yüz tutan nehirler nedeniyle başta Fransa olmak üzere muhtelif ülkelerde nehir sularıyla soğutulan nükleer reaktörlerin yaratacağı sorunlar, potansiyeli yüksek felaket senaryoları…
2019’ da kaleme aldığım makalede yine bugünlere benzer sıcak hava dalgası nedeniyle İsviçre-Fransa arasındaki bölgede Rhone nehir sularıyla soğutulan Fransa’ ya ait santraller nedeniyle İsviçre’ nin Fransa’ ya rest çektiğini anlatmıştım.**
Bugey yöresindeki 5 reaktörün 10 derece ısttığı sular nedeniyle doğası tehdit altına giren İsviçre’ nin Fransa’ ya “tesisleri buradan kaldır” uyarısı ve sorunu uluslar arası tahkime götürme girişimiyle başlayan sürecin sancıları devam ederken, bu yılın temmuzunda enerjisinin büyük bölümünü nükleerden elde eden Fransa çok daha ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kaldı…
Fransa’ da enerji alanını düzenleyen ve yöneten EDF kurumu Nisan ayında, nehir sularıyla soğutulan reaktörlerin 15 Temmuzdan itibaren deşarj işlemlerinin askıya alınması bir başka ifadeyle santrallerin üretime ara vermesi kararını almıştı…
Ancak Rusya’ nın Ukrayna’ ya saldırmasıyla başlayan ve dünyaya doğal gaz tedarik krizi olarak yansıyan sorun Fransa’ yı, öylesine bir enerji dar boğazıyla karşı karşıya bıraktı ki FED 8 Ağustos 2022 günü 15 Temmuz muafiyetini 11 Eylül tarihine kadar uzatmak zorunda kaldı..
Kaldı kalmaya da, aşırı sıcaklar nedeniyle 30 derece üzerine çıkan nehir suyu sıcaklıkları nükleer deşarj suları nedeniyle daha da ısınacak.. (2019’ da Rhone nehrine soğutma sularını bırakan reaktörlerin bazı noktalarda nehri 8-10 derece ısıttığı ve doğal yaşamı yok etmeye başladığını ortaya koyuyordu)
EDF’ nin sıcak aylarda nükleer reaktörlerin kapatılarak, nehir sularının ısınmasını ve doğal yaşamı tehdit etmesini önlemeye yönelik planı küresel ısınma duvarına çarpıp parçalanmış bulunuyor..
Nehirlerin yüksek ısınma, korozyon ve bakım sorunları eklenince yarısı devre dışı kalan santrallerin en azından geri kalanlarıyla yaşamı sürdürme anlamına gelen üretimi sürdürme tercihini yapmak zorunda kaldı EDF…
Geçici durdurma kararının askıya alınmasına rağmen Fransa, baş etmekte zorlandığı reaktör soğutma sorunları nedeniyle bu yaz başka ülkelerden elektrik satın almak zorunda bugün itibariyle…
Nükleer santraller sayesinde enerji üretimini istikrarla sürdürmekle ve gereksinim duyduğu elektriği kesintisiz güvence altına almasıyla övünen Fransa son iki ayda 10 GW reaktör üretimine eşdeğer enerji ithal etti komşu ülkelerden…
**
Tüm bunları bir kez daha ele almaya neden mi gerek gördüm?
Serin nehir sularıyla soğutulan nükleer santralleriyle övünen ve geçmişte deşarj suları sorunlarıyla tanışmamış Fransa’ dan ilham bizi bekleyen ancak hiç gündeme gelmeyen, tartışılmayan ciddi bir tehlike bekliyor başta Mersin olmak üzere tüm Doğu Akdenizi…
Akdeniz’ in en sıcak deniz suyuna sahip bölgesinde yapımı süren Akkuyu’ yu ve yaz günleri ortalama sıcaklıkları 30 derecenin hayli üstüne çıkacak, Doğu Akdeniz’ in bu cennet köşesine boca edilecek sularla, doğanın ve tüm canlı yaşamının ne hale geleceğini ciddi anlamda masaya yatırmadan ‘Akkuyu mülkiyetini’ tartışmak gerçekten de tuhaf değil mi?
Soruya 2019’ da kaleme aldığım makalede yanıt aramış, bölgeyi özellikle de Doğu Akdeniz’ i yıllardır inceleyen ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü uzmanlarından Prof. Cemal Gücü’ nün; ‘ağustos ayında 31 dereceye çıkacak deniz suyunu, reaktörden çıkan su 3 derece daha ısıtacak ve deniz suyu 34-35 dereceyi bulacak’ tespitine yer verip şunları yazmışım: ***
“Bu suların ısınması tablosu ise Mersin ve İskenderun körfezlerindeki balık türlerinin yok olması riskini barındırıyor.
Çözüm!
“Tek ve akılcı çözüm küresel ısınma nedeniyle gittikçe artan tehdidi de göz önünde bulundurup bir an önce nükleer macerasından vazgeçmek ve bölgedeki asıl potansiyel olan güneş enerjiye yönelmek..”
Bugün dünden çok daha yüksek perdeden seslendirmemiz gereken öneri bu…
Sonuçtan çok taraftar etkilemeyi amaçlayan içi boş söylemler yerine geleceğimizi tehdit eden sorunları konuşabilseydik keşke…
*9 Ağustos 2016 günü bir araya gelen Erdoğan ve Putin görüşme ardından aynı konuda benzer mesajları dillendiriyorlardı.
Erdoğan; “Akkuyu projesinin 'stratejik yatırım' haline getirilmesi konusu vardı. Bu karar alınacak ve Akkuyu stratejik yatırım konusu içerisinde yerini alacak” derken Putin; “Akkuyu’ya gelecek olursak, Türkiye’deki üç yasada gerekli değişiklikler getirildi. Santral, stratejik yatırım statüsüne çekilecek. Bütün bunlar bu büyük projelerin, on milyarlarca dolarlık projelerin hayata geçirilebileceğini gösteriyor” diyordu…
**https://abdullahayan.wordpress.com/2019/07/16/akkuyu-akdeniz-i-daha-da-isitacak-16-7-2019/
*** https://abdullahayan.wordpress.com/2021/08/14/akdeniz-i-yakacak-kuresel-isinma-ve-akkuyu-nukleer-etkisi-14-08-2021/