“Genelleme çoğunlukla yanlış bir metottur”
Sosyal bilimlerde genel çıkarsamalar pek tutmaz. İnsan hayatlarındaki benzersizlik, toplumsal hayatta da geçerlidir çoğu zaman. Geçenlerdeki ‘Oportünist Ülke’ yazım ilgi uyandırdı. Bir ülkeyi tek bir kavram ile açıklamak ne mümkün. Ama işte fikir egzersizleri dahilinde bazı tespitler de yapmak gerekiyor. Okur tepkilerinden en fazla ‘yabancı (Batılı) kavramlarla Doğulu bir ülkeyi tahlil etmenin yanlışlığı’ saptamasını çok önemsedim ki buna ben de inanırım.
Kavramlar, ideolojiler ve hatta dinler coğrafyadan coğrafyaya geçişlerde, karşılaştıkları yeni kültürlerle etkileşir ve değişime uğrar. O bakımdan okurumuzun ‘oportünizmin Türkiye’ye giriş yaparken, uyum sağlarken lümpenliğe savrulduğu’ görüşü oldukça isabetlidir ki ben de cevaben ‘ Batılı kavramların Doğuya gittikçe yerel unsurlarla etkileşerek başka kimliklere büründüğünü’ söylemişim.
Bu yazışmaların üzerinden bir hafta geçmeden bir sosyolog tarafından teyit edilmenin keyfini yaşadım. İnanın bu, gurur okşayan ve aynı zamanda teskin edici duyguya yol açtı bende. Okuduğum metinde ünlü sosyolog şu tespitlerde bulunuyor; “ Türk toplumu Batı’nın tecrübesinden geçmedi. Türklerin kendine has bir deneyimi var. Bu deneyimi Batı’da üretilmiş kavramlardan farklı kavramlar yaratarak anlamaya çalışmak zorundayız.” Demek ki her toplum kendi deneyimini ve çözümlerini yaşar ve bu aslında insanlar için de çok geçerlidir.
Dünyada şu aralar bir kimlik buhranı, ruhsal çöküntü benzeri durumlar yaşanmaktadır. Dünyada standartlar yükseldikçe mutluluk ellerimizden kayıyor. Yaşanan sıkıntılara çareler aranıyor. İşte tam da bu noktada her toplum kendi özgün çıkış yollarını bulmak durumunda. İçinde yaşadığımız çağı, ‘Newton fiziği ile simgelenen 400 yıllık dönemin son demleri’ olarak tanımlayan düşünürler var.
‘Su bulanmadan durulmaz’ sözü günümüzde de geçerli bir sözdür. Şimdiki bulanık dönemi kimse reddedemez. Öyleyse bulanık zamanın ardından durulmanın geleceği yüksek olasılıktır. Önümüzde açılan yeni çağın ‘Kuantik Çağ’ olacağı ve birçok şeyin temelden değişeceği öngörüsü hakimdir. Küresel güçlerin hedeflerine ulaşmak için kuantum fiziğine dayalı yeni teknoloji alanında amansız bir rekabet içinde oldukları bilinmektedir.
Dijital çağ da kapanıyor. Yeni prototiplerinin denendiği kuantum bilgisayarların gündelik yaşamdan, ulusal savunmaya, ekonomiden kültüre, tıptan teolojiye, şehirleşmeden astronomiye, modadan siber güvenliğe, uluslar arası ilişkilerden, biyo-teknolojiye ve turizmden yapay zekaya hayatımızın her alanında köklü değişimlere yol açacağı vurgusu yapılıyor.
Burada hemen şu soru beliriyor zihnimde. Batılı kavramlar Doğulu toplumları dönüştürmekten uzaksa, Batılı teknolojiler de aynı etkiyi gösterir mi veya Batılı kavramlar buralara ulaşana değin değişim geçiriyorsa eğer, teknolojileri de benzer değişimlere uğrar mı? bu sorulara tatminkar cevaplar veremem. Ancak kendimce bazı varsayımlarda bulunurum o kadar.
Teknolojilerin de kavramlar, ideolojiler dinler gibi gittikleri coğrafyalara özgün çözümler sunduklarına inanırım. Temelde birçok ortak noktası olan teknoloji, bulunduğu ülkenin ve insanının yeni yorumlarına, özgün kullanım biçimlerine açıktır. Ülkelerin benzer teknolojilerle farklı çözümler uyguladıkları ortadadır. Sözgelimi, insansız otonom (hava-kara-deniz) araçlar teknolojisinde ülkemiz kendine has dünyaca kabul gören ürünler çıkarmayı başarmıştır. Ya da savunma sanayi alanlarında birçok üründe benzer etkiler vardır.
Bilgi evrenseldir. Ancak bilgiyi kullananlar ona çeşitli misyonlar yükler. Farklı uygulamalar, araçlar çıkartır ortaya…