Son günlerde karşılaştığım herkesin ortak sorusu; "Suriyeli mülteciler geri döner mi?"
İş güç sahibi olan Suriyeliler ülkelerini ziyaret dışında kalıcı olarak dönmez..
Evrensel anlamda istatistiklerle sabit; başka ülkeye göç etmek zorunda kalan mültecilerin yüzde sekseni geri dönmüyor topraklarına…
13 yıldır ülkesini terk etmiş, o gün anne kucağındaki bebek bugün artık gidiyorsa ilk okulu bitirmiş, iki kültür arasında bocalayan çocukları olan aile, iyi kötü yeni bir düzen kurduysa, bu düzeni yıkıp, henüz taşların yerine oturmadığı, meçhullerle dolu ülkeye geri döner mi?
İşsizler ve kalifiye iş gücüne sahip olanlar da, Suriye huzura erer, yeniden imar edilmeye odaklanırsa, oradaki istihdam ve doğacak yeni iş alanlarında çalışmak üzere zaman içinde dönebilirler...
Suriye bağımsızlığını kazandığı 1940’lardan beri iş başına hangi rejim gelirse gelsin aslında liberal ekonomi politikaları uyguladı..
Not etmekte yarar var; Suriye'yi iç savaş dönemine kadar ekonomik anlamda ayakta tutan en önemli dinamik Halep Kapalıçarşı (souk) girişimci tüccar ve esnafıydı..
Türkiye'den daha az korumacı ve daha düşük gümrük duvarlarına dayalı modelle sadece Suriye değil sınır komşularının da pek çok ithal üründe tedarikçisi oldu..(Türkiye’de her gün karşılaştığımız kaçak çay tabiri bile Suriye patentlidir.. ve bir kilo çay yetiştirmeyen Suriye 50 yıl Türkiye'nin çay tiryakilerinin taleplerini sağlayan tek kaynaktır, kumaş, baharat, porselen ve daha pek çok uzak doğu malları gibi)
Dünyanın en yetenekli girişimcileri arasında sayılan Suriye’ nin bel kemiği o sınıf körfez ülkeleri başta olmak üzere dünyanın dört yanına dağıldı..
Ülkeyi yönetmeye hazırlananlar gerçekten çatışmaları sonlandırır, başta İsrail olmak üzere çevre ülkeler de işgal girişimlerine son verir, sonuçta huzur sağlanırsa, o kesimi ürkütmeyecek uygun politikalar hayata geçirilir ve gönüllü geri dönüşleri sağlanırsa ülke zaman içinde toparlanma şansını yakalayabilir…
Aksi takdirde Suriye'de Afganistan benzeri kaotik dönem ortaya çıkar ki, böylesi bir iklim sadece Suriye'yi değil tüm bölgeyi içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya bırakır..
Sözün özü: bugünkü gidiş kervanları kimseyi aldatmasın..
13 yıl süren ve sadece Suriye'yi değil tüm dünyayı etkileyen, Avrupa'da bile aşırı sağın yükselişine yol açan, 22 milyonluk ülkenin üçte ikisinin (BM verilerine göre 14 milyon) yerinden edildiği,
İç veya dış göçe zorlandığı acılarla dolu bir dönemin 13 günde hiç bir şey olmamış gibi eski haline dönmesini beklemek birileri başka hesapların peşinde değilse ham hayalden ibarettir…
Taş üstünde taş kalmamış, tüm beşeri değerlerini yitirmiş, ekonomik anlamda iflas etmiş Suriye’ nin kısa zamanda eski haline dönmesinin güçlüğü ortada…
Üstelik tüm bölge dünden de beter yangın yerine dönmüşken…
Bundan tam on yıl önce Aralık 2014’ te kaleme aldığım ve geri gitmeleri hayli zaman alacak mültecilerin entegrasyonuyla ilgili yapılması gerekenleri an başlıklar halinde sıraladığım
‘Suriyeli “misafirler” üzerine değerlendirme…’ başlıklı makale şu dileklerle sona eriyordu…
“Bölgede mevcut sınırların anlamını yitirdiği, kâğıtların karılıp yeniden dağıtılacağı bu kaosun ardından tüm dengelerin ve sınırların kan ve gözyaşıyla belirleneceği milyonlarca insanın hayatı üzerinde kurulması kaçınılmaz bir döneme soluksuz koşuyoruz.
Yarının ne getirip götüreceğinin insanlar ve kitleler bir yana kendisini bölge aktörü gören devletlerin bile öngöremediği sonu ve yolu ön görülmeyen bir süreç bu.
Her yıkım sonrası gibi bu dönemin de inşa edileceği günün ne zaman geleceğini bilmeden, etrafımızı saran kardeşlerimizi, insan oldukları ön şartını göz ardı etmeden görmek, uzanan ellerini tutmak, yaralarını sarmak, yarınlarını kurmalarında yardımcı olmaktan başka şansımız yok.
Bu gemide hep beraberiz ve ya birlikte var olacak, ya birlikte tükeneceğiz.”
Bugün on yıl öncesinden çok mu farklı bir tablo var karşımızda?
İçerideki çok parçalı yapı yanında bunca yabancı dinamiğin at oynattığı, farklı hesaplarla planlar yaptığı bir Suriye’ nin yarınıyla ilgili sağlıklı değerlendirme mümkün mü?
Dilerim, bunca olumsuzluğa inat kısa zamanda toparlanır barışa hasret güzel ülke ve huzura kavuşur ülkenin acılarla yoğrulmuş insanları…
Ama dileklerden çok gerçeklerle yüzleşmemiz gereken acımasız günlerden geçiyoruz…