"Bilgi arttıkça, hayata bakış değişir"
Mersin Akdeniz Derneği binasında 'Demokrasiden toplum sözleşmesine' sunumu, eğitimci Erol Özdemir tarafından gerçekleştirildi. Dernek Başkanı Yusuf Ada, üyeler ve davetliler güncelliğini yitirmeyen konuyu ilgiyle dinlediler.
Demokrasi konusu bitimsiz ve içi farklı inanç ve düşünce mensuplarınca çeşit çeşit doldurulmaya müsait bir konudur. Erol Özdemir de zaten kendi prizmasından yansıtmıştır meseleyi. Mesele diyorum zira herkesçe kabul gören bir demokrasi anlayışı üzerinde genel konsensüs sağlanmamıştır.
Özdemir sunumunu içerik bakımından dernek üyelerinin bilgi birikimleri oranında yüksek tutmuştur. Bunu etkinliğin seyrinden rahatça okumak çok mümkündü. Demokrasinin artıları, eksileri, tanımı, Müslümanların konuya bakışı, soyut ve felsefî kavramlar, tarihî olgular eşliğinde anlatılmaya çalışıldı.
Demokrasi konusu ve mücadelesi Türkiye'de acılarla, sıkıntılarla geçen zorlu süreçtir. Bunu felsefeci -ilahiyatçı İhsan Fazlıoğlu şöyle tarif eder: " Türkiye'de ilmî, felsefî, edebî vb. her türlü teşebbüs çölde şarkı söylemek kadar cesaret ister." Oysa halkın kendi kendini yönetmesi, yönetebilmesi bu denli zorlu çetrefil bir süreç olmamalıydı. Tarih boyunca her toplum demokrasiye ihtiyaç duymuştur.
Demokrasinin beşiği olarak nitelenen antik Yunan'da demokrasi bir seçkinler demokrasisiydi. Kadınların, kölelerin seçme hakları yoktu. Tabii geleneksel dünya ile modern dünyanın algıları ve ihtiyaçları farklıydı. Geleneksel dünya derken sanayileşme ve Rönesans Avrupa'sına gelene kadar geçen süre anlaşılmalıdır ki orada ağırlıkla talep edilen düzen, hiyerarşi ve güvenlikti. Modern dünyada öncelikler değişti ve bunların yerini değişim, eşitlik, özgürlük teknolojik güç gibi kavramlara bıraktı.
Demokrasilerde yönetici kesimin meşruiyetini nereden aldığı sürekli sorgulanır. Krallıklarla yönetilen dünyada meşruiyet 'tanrıdan alınmaktadır' ki krallar tanrının yeryüzündeki temsilcileridir. Elbette krallara karşı sorgulamalar da vardır. Bunun önemli örneklerden biri Magna Carta (1215) olayıdır ve kral birçok konuda yetkilerinden ödün vermek durumunda kalmıştır.
Gelişen çağda aydınlanma ile beraber yönetsel konularda bir toplum sözleşmesine (Anayasa) ihtiyaç duyulmuştur. Artık meşruiyet 'tanrıdan' değil halkın iradesinden alınacaktır. 18.yy Fransa'sında bu akımın bayraktarlığını JJ Roussseu çeker. Toplum sözleşmesi çoğunlukla bireysel özgürlükler ihtiva eder. Bu süreç Fransız devriminin önünü açar ve ulus devletleri dünya sahnesine çıkarır.
Atatürk JJ Roussseu'dan hayli etkilenmiştir. İslami açıdan yaklaşıldığında, İslam'da adaleti sağlamak ve istişare gibi ilkeler olmakla beraber bir yönetim modeli önermesi yoktur. İslâm dünyası 7 asır öncesinde düşünsel üretkenliğini, yönetsel iddialarını yitirmiştir. Batı'nın ürettiği değerlere eklemlenerek bugüne değin gelmiştir.
Günümüz dünyasında demokrasi anlayışı tekrar sorgulanmaktadır. Ana olgu kuvvetler ayrılığı, yasama- yürütme -yargı tarifsiz yaralar almıştır
Toplumlar yeni reformlar, haklar talep etmektedir. Yaşanan tüm olumsuzluklara krizlere rağmen demokrasi dışında herhangi yönetim modeli henüz ortaya konamamıştır. Zihniyet değişimi öyle kolay kolay gerçekleşmemektedir. Değişim zor ve sancılıdır.
İnsan bu dünyada mutlu ve müreffeh yaşamak ister. Demokrasinin zaafları aşıldığı oranda hedefe daha tez ulaşılacaktır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için eğitimli, bilinç seviyesi duyarlılığı yüksek bir toplum hedeflenmelidir. Hukukun üstünlüğüne dayalı şeffaf devlet düzeni, halkın doğru sağlıklı haberdar olması ve kuvvetler ayrılığının titizlikle korunması gerekmektedir.