Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Balık çiftlikleri konusunda Mersin dün ne yapmıştı, bugün ne yapıyor?

Bugün yeni turizm gelişme alanı olarak seçilen Edremit’ in gelişmesine engel görülerek Mersin’ e ve Mersin’ in el değmemiş cenneti Aydıncık’ a taşınmasına onay verilen balık çiftlikleri hakkındaki gelişmeleri birkaç çevreci örgüt dışında kent kamuoyu izlemenin ötesinde tepki vermiyor.. Nükleer Santral, Yeşilovacık’ a çimento fabrikası, Atatürk Parkı önüne rıhtım kondurup Mersinin hafızası anlamına gelen siluetine kast edilmesi gibi gelişmeleri eli kolu bağlı biçimde seyreden ve olmayan lobi gücü, rantiyeci sınıfın lobi gücüyle asla baş edemeyecek kadar zayıf bir kentin izleme dışında elinden ne gelebilir? Sorularını duyar gibiyim… Mersin bu tür girişimlere ilk kez tanık olmuyor… Geçmişte sağlanan geniş kapsamlı birlikteliklerin saldırıları nasıl püskürttüğüne ve hangi başarılara imza ettiğine dair en çarpıcı örnek 2008 yılında o dönem Bodrum’ dan kovulan balık çiftliklerine karşı verilen büyük mücadeledir. Tüm kent dinamikleri yanında her türlü siyasi kimliğini bir yana bırakıp savunma cephesinde yer alan her görüşten siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri, Çamlıyayla’ dan Anamur’ a istisnasız tüm odalar ve STK’ lar… O birlikteliğin yarattığı sinerji ve yıkılması neredeyse olanaksız ortak güç… Bir de bugüne ve saflarda yer alacaklarına aksine cephede gedik açan, bir avuç rantiyecinin çıkarlarına hizmet edenlerin çokluğu… Nisan 2008’ de kaleme aldığım makalenin o gün yaşananları yansıtması ve çıkarılacak ibretlik dersleri göstermesi bakımından yeniden okunmasında yarar görüyorum… O düşüncelerle virgülüne dokunmadan paylaşayım istedim… Balık çiftlikleri konusunda Mersin’in sabrı…(24.4.2008) Balık çiftlikleri konusunda son günlerde Mersin özelinde yaşanan gelişmelere ayırmakta yarar var.. Konu hem sıcak hem de bir gün bile beklemeye tahammülü olmayan özellikler taşıyor.. Daha önceki yazılarda ele aldığımız gibi Muğla’daki balık çiftlikleri 2007 yılı ortalarından itibaren mercek altına alındı. Çevre Bakanlığının yayınladığı yönetmeliklere uymayan çiftliklere, İdare Mahkemeleri, Danıştay gibi hukuki alana taşınan kavgalar sonunda Muğla Valiliğince yasak anlamına gelen bir takım kriterlerin uygulanacağı bildirildi. Kıyıdan 1 km uzaklık, 30 metre deniz derinliği, belli bir akıntı gibi koşullar aslında yıllarca Ege kıyılarını kirleten tesislere artık sizi burada görmek istemiyoruz mesajıydı aslında… Çiftlik sahipleri yürüttükleri lobi çalışmaları sonucunda yeni işgal alanı olarak Mersin’i seçtiler. Bu kararın alınmasında özellikle Çevre ve Orman Bakanlıklarının büyük payı olduğu da artık sır değil. Aslında çiftliklerin Muğla’dan kovulmasının temel nedeni önceleri pek ciddiye alınmayan nedense son dönemde hatırlanan kriterler falan değil. Bunlar işin görünen yanı… Asıl neden başka… Antalya’da artık yatırım yapacak yer bulamayan turizmcilerin yeni gözdesi Ege kıyıları… Gerek alt yapı, gerekse son yıllarda turizmde dünyanın çekim merkezi haline gelen yunan kıyılarına komşu olması özellikle de bölgedeki Ticaret Odalarının desteklediği kruvaze rotalarının bölgeye kayması yatırımcıların iştahını kabartıyor… Bu durumda kıyıları kirleten çiftlikler turizmdeki gelişmeyi engelleyen ayrık otları gibiydi ve bölgeden temizlenmeleri gerekiyordu… Çevre ve Tarım Bakanlığı Egeden kaldırılması gereken çiftliklere yeni adres olarak Mersin’i gösterdi.. Yıllardır ilk kez bu kent yaklaşan tehlikeyi önceden sezdi. Ve yıllardır ilk kez toplumu temsil eden istisnasız tüm kurumlar bir araya gelerek kaderlerine el koymaya başladılar… MTSO, Deniz Ticaret Odası, Ticaret Borsası, MESİAD, MÜSİAD, Turizm yatırımcıları derneği ve daha pek çok teşebbüs sahibini barındıran örgütler yanında Mühendis odaları, kente ve çevreye duyarlı dernek oluşum bir araya geldi. Mersin platformu olarak tanımlanan ve istisnasız biçimde Mersin’de bulunan tüm örgütleri kapsayan oluşum şimdi Hükümet nezdinde yapılacak girişimlerden sonuç alınmaması halinde bir dizi toplumsal etkinliğe hazırlanıyor… Bir yandan doğu Akdeniz’i bir başka deyimle Mersin’den İskenderun’a uzanan kıyı şeridini yeni turizm gelişme alanı olarak belirleyeceksiniz, öte yandan aynı bölgeye Ege’den sürdüğünüz balık çiftliklerine ruhsat vereceksiniz. Hükümetin Turizm Bakanlığı 2008 turizm yılını Mersin’de başlatmayı düşünüyor… Aynı hükümetin Çevre Bakanı ise Muğla’daki balık çiftliklerine 3 ay içinde “size gösterdiğimiz yeni bölgeye gitmezseniz, tesisleri başınıza yıkarım” diyor… Yeni adres dedikleri yer ise 2008 turizm yılı açılışı yapılacak olan Mersin… Birileri bizimle dalga geçiyor ama ilk kez bu kent oynanan büyük oyunun farkında… Şimdi platform adına 8/10 kişilik bir heyetle 2 Nisan 2008 Çarşamba günü Ankara’da Çevre ve Tarım Bakanlarıyla görüşeceğiz.. Benim bu temaslardan fazla umudum yok… Platformun son toplantısında da kaygılarımı dile getirip, bu işi tıpkı Ege’de olduğu gibi Mahkemelerin çözeceğini, bu nedenle derhal gerekli davaların açılmaya başlanması gerektiğini söyledim… Gerek benim edindiğim gerekse de platformda ortaya çıkan belgeler gösteriyor ki, balık çiftlikleri sahipleriyle bir takım bürokratik mekanizmalar Mersin’i küçümsemek bir yana zekamızla dalga geçiyorlar… Örneğin yılda bin tonun üzerinde üretim yapan tesislere ÇED zorunluluğu var, 1000 tonun altındakilere yok.. Ekonomisinin büyük kısmı kayıt dışı olan, ithal ettiği akaryakıt miktarını bile denetlemekte zorlanan bir ülke balık çiftliklerinin yılda kaç ton balık ürettiğini nasıl kontrol edecek? Deniz kıyısındaki sitelerin arıtma tesislerini çalıştırıp, çalıştırmadıklarını denetlemekte zorlanan Çevre Müdürlüğü mü bu işleri yapacak?.. Yıllık bin tonluk üretim kriteri uygulanmasındaki zorluk –hatta olanaksızlık- nedeniyle zaten yeterince dalga geçiyor bu kent insanıyla… Ama sabrımızı deneyenlerin geliştirdikleri formüller bununla da sınırlı değil.. Çevre Müdürlüğünden edindiğimiz belgeler ruhsat alan 12 şirketin yönetmeliğe uyma yolunda zekamızı nasıl da sınadıklarını ortaya koyuyor… 1000 tonun üzerinde üretim yapmak ÇED dosyası ve kararı gerektiriyorsa ne gam… Onlar da 900/950 ton aralığında kalan miktarda üretim yapacaklarını söyleyip ÇED gerekli değildir belgesi alıyorlar… Şimdi sıkı durun ve asıl bombayı dinleyin… 12 firmanın 9’ u aynı gruba bağlı… Yani grup aslında 10 bin tonluk işletme ruhsatı ve ÇED raporu gibi bürokratik işlemlerle vakit geçireceğine 9 ayrı firma ile biner tonun altında 9 ayrı ruhsat alma yolunu seçmiş… Ortakları, adresleri, telefonları aynı… Ticaret sicil kayıtları bile sicil gazetesinin aynı sayfasında yer alıyor… Ama onlar dalga geçer gibi, Mersin’deki belli kıyı bölgesinde farklı şirketlermiş gibi başvuruyorlar… Durun daha bitmedi… Ruhsat için başvuran şirketlerin bir kısmı yıllar önce başka şirketlerin bünyesine katılarak, hukuki statülerini yitirmiş, bir kısmı ise faaliyetlerini sonlandırarak terkin yolunu seçmiş.. Bir başka deyimle balık çiftlikleri işletmek için ÇED gerekli değildir kararı alan firmaların bir kısmı kağıt üzerinde bile yoklar ama Allah nazardan saklasın Çevre Müdürlüğümüz bu varlıkları bile tartışmalı başvurulara olumlu yanıt vermiş.. Mersin bu zokayı yutar mı? Mersin turizmini balık çiftliklerine yem eder mi? Hukuk mücadelesini bilinçli biçimde başlatır ve sonuna kadar sürdürürsek hayır… Aksi takdirde… Aksini düşünmek bile insanı ürpertiyor…
Ekleme Tarihi: 06 Şubat 2025 - Perşembe

Balık çiftlikleri konusunda Mersin dün ne yapmıştı, bugün ne yapıyor?

Bugün yeni turizm gelişme alanı olarak seçilen Edremit’ in gelişmesine engel görülerek Mersin’ e ve Mersin’ in el değmemiş cenneti Aydıncık’ a taşınmasına onay verilen balık çiftlikleri hakkındaki gelişmeleri birkaç çevreci örgüt dışında kent kamuoyu izlemenin ötesinde tepki vermiyor..
Nükleer Santral, Yeşilovacık’ a çimento fabrikası, Atatürk Parkı önüne rıhtım kondurup Mersinin hafızası anlamına gelen siluetine kast edilmesi gibi gelişmeleri eli kolu bağlı biçimde seyreden ve olmayan lobi gücü, rantiyeci sınıfın lobi gücüyle asla baş edemeyecek kadar zayıf bir kentin izleme dışında elinden ne gelebilir? Sorularını duyar gibiyim…

Mersin bu tür girişimlere ilk kez tanık olmuyor…

Geçmişte sağlanan geniş kapsamlı birlikteliklerin saldırıları nasıl püskürttüğüne ve hangi başarılara imza ettiğine dair en çarpıcı örnek 2008 yılında o dönem Bodrum’ dan kovulan balık çiftliklerine karşı verilen büyük mücadeledir.

Tüm kent dinamikleri yanında her türlü siyasi kimliğini bir yana bırakıp savunma cephesinde yer alan her görüşten siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri, Çamlıyayla’ dan Anamur’ a istisnasız tüm odalar ve STK’ lar…

O birlikteliğin yarattığı sinerji ve yıkılması neredeyse olanaksız ortak güç…

Bir de bugüne ve saflarda yer alacaklarına aksine cephede gedik açan, bir avuç rantiyecinin çıkarlarına hizmet edenlerin çokluğu…

Nisan 2008’ de kaleme aldığım makalenin o gün yaşananları yansıtması ve çıkarılacak ibretlik dersleri göstermesi bakımından yeniden okunmasında yarar görüyorum…
O düşüncelerle virgülüne dokunmadan paylaşayım istedim…

Balık çiftlikleri konusunda Mersin’in sabrı…(24.4.2008)

Balık çiftlikleri konusunda son günlerde Mersin özelinde yaşanan gelişmelere ayırmakta yarar var..

Konu hem sıcak hem de bir gün bile beklemeye tahammülü olmayan özellikler taşıyor..

Daha önceki yazılarda ele aldığımız gibi Muğla’daki balık çiftlikleri 2007 yılı ortalarından itibaren mercek altına alındı.

Çevre Bakanlığının yayınladığı yönetmeliklere uymayan çiftliklere, İdare Mahkemeleri, Danıştay gibi hukuki alana taşınan kavgalar sonunda Muğla Valiliğince yasak anlamına gelen bir takım kriterlerin uygulanacağı bildirildi.

Kıyıdan 1 km uzaklık, 30 metre deniz derinliği, belli bir akıntı gibi koşullar aslında yıllarca Ege kıyılarını kirleten tesislere artık sizi burada görmek istemiyoruz mesajıydı aslında…

Çiftlik sahipleri yürüttükleri lobi çalışmaları sonucunda yeni işgal alanı olarak Mersin’i seçtiler.

Bu kararın alınmasında özellikle Çevre ve Orman Bakanlıklarının büyük payı olduğu da artık sır değil.

Aslında çiftliklerin Muğla’dan kovulmasının temel nedeni önceleri pek ciddiye alınmayan nedense son dönemde hatırlanan kriterler falan değil.

Bunlar işin görünen yanı…

Asıl neden başka…

Antalya’da artık yatırım yapacak yer bulamayan turizmcilerin yeni gözdesi Ege kıyıları…

Gerek alt yapı, gerekse son yıllarda turizmde dünyanın çekim merkezi haline gelen yunan kıyılarına komşu olması özellikle de bölgedeki Ticaret Odalarının desteklediği kruvaze rotalarının bölgeye kayması yatırımcıların iştahını kabartıyor…

Bu durumda kıyıları kirleten çiftlikler turizmdeki gelişmeyi engelleyen ayrık otları gibiydi ve bölgeden temizlenmeleri gerekiyordu…

Çevre ve Tarım Bakanlığı Egeden kaldırılması gereken çiftliklere yeni adres olarak Mersin’i gösterdi..

Yıllardır ilk kez bu kent yaklaşan tehlikeyi önceden sezdi.

Ve yıllardır ilk kez toplumu temsil eden istisnasız tüm kurumlar bir araya gelerek kaderlerine el koymaya başladılar…

MTSO, Deniz Ticaret Odası, Ticaret Borsası, MESİAD, MÜSİAD, Turizm yatırımcıları derneği ve daha pek çok teşebbüs sahibini barındıran örgütler yanında Mühendis odaları, kente ve çevreye duyarlı dernek oluşum bir araya geldi.

Mersin platformu olarak tanımlanan ve istisnasız biçimde Mersin’de bulunan tüm örgütleri kapsayan oluşum şimdi Hükümet nezdinde yapılacak girişimlerden sonuç alınmaması halinde bir dizi toplumsal etkinliğe hazırlanıyor…

Bir yandan doğu Akdeniz’i bir başka deyimle Mersin’den İskenderun’a uzanan kıyı şeridini yeni turizm gelişme alanı olarak belirleyeceksiniz, öte yandan aynı bölgeye Ege’den sürdüğünüz balık çiftliklerine ruhsat vereceksiniz.

Hükümetin Turizm Bakanlığı 2008 turizm yılını Mersin’de başlatmayı düşünüyor…

Aynı hükümetin Çevre Bakanı ise Muğla’daki balık çiftliklerine 3 ay içinde “size gösterdiğimiz yeni bölgeye gitmezseniz, tesisleri başınıza yıkarım” diyor…

Yeni adres dedikleri yer ise 2008 turizm yılı açılışı yapılacak olan Mersin…

Birileri bizimle dalga geçiyor ama ilk kez bu kent oynanan büyük oyunun farkında…

Şimdi platform adına 8/10 kişilik bir heyetle 2 Nisan 2008 Çarşamba günü Ankara’da Çevre ve Tarım Bakanlarıyla görüşeceğiz..

Benim bu temaslardan fazla umudum yok…

Platformun son toplantısında da kaygılarımı dile getirip, bu işi tıpkı Ege’de olduğu gibi Mahkemelerin çözeceğini, bu nedenle derhal gerekli davaların açılmaya başlanması gerektiğini söyledim…

Gerek benim edindiğim gerekse de platformda ortaya çıkan belgeler gösteriyor ki, balık çiftlikleri sahipleriyle bir takım bürokratik mekanizmalar Mersin’i küçümsemek bir yana zekamızla dalga geçiyorlar…

Örneğin yılda bin tonun üzerinde üretim yapan tesislere ÇED zorunluluğu var, 1000 tonun altındakilere yok..

Ekonomisinin büyük kısmı kayıt dışı olan, ithal ettiği akaryakıt miktarını bile denetlemekte zorlanan bir ülke balık çiftliklerinin yılda kaç ton balık ürettiğini nasıl kontrol edecek?

Deniz kıyısındaki sitelerin arıtma tesislerini çalıştırıp, çalıştırmadıklarını denetlemekte zorlanan Çevre Müdürlüğü mü bu işleri yapacak?..

Yıllık bin tonluk üretim kriteri uygulanmasındaki zorluk –hatta olanaksızlık- nedeniyle zaten yeterince dalga geçiyor bu kent insanıyla…

Ama sabrımızı deneyenlerin geliştirdikleri formüller bununla da sınırlı değil..

Çevre Müdürlüğünden edindiğimiz belgeler ruhsat alan 12 şirketin yönetmeliğe uyma yolunda zekamızı nasıl da sınadıklarını ortaya koyuyor…

1000 tonun üzerinde üretim yapmak ÇED dosyası ve kararı gerektiriyorsa ne gam…

Onlar da 900/950 ton aralığında kalan miktarda üretim yapacaklarını söyleyip ÇED gerekli değildir belgesi alıyorlar…

Şimdi sıkı durun ve asıl bombayı dinleyin…

12 firmanın 9’ u aynı gruba bağlı…

Yani grup aslında 10 bin tonluk işletme ruhsatı ve ÇED raporu gibi bürokratik işlemlerle vakit geçireceğine 9 ayrı firma ile biner tonun altında 9 ayrı ruhsat alma yolunu seçmiş…

Ortakları, adresleri, telefonları aynı…

Ticaret sicil kayıtları bile sicil gazetesinin aynı sayfasında yer alıyor…

Ama onlar dalga geçer gibi, Mersin’deki belli kıyı bölgesinde farklı şirketlermiş gibi başvuruyorlar…

Durun daha bitmedi…

Ruhsat için başvuran şirketlerin bir kısmı yıllar önce başka şirketlerin bünyesine katılarak, hukuki statülerini yitirmiş, bir kısmı ise faaliyetlerini sonlandırarak terkin yolunu seçmiş..

Bir başka deyimle balık çiftlikleri işletmek için ÇED gerekli değildir kararı alan firmaların bir kısmı kağıt üzerinde bile yoklar ama Allah nazardan saklasın Çevre Müdürlüğümüz bu varlıkları bile tartışmalı başvurulara olumlu yanıt vermiş..

Mersin bu zokayı yutar mı?

Mersin turizmini balık çiftliklerine yem eder mi?

Hukuk mücadelesini bilinçli biçimde başlatır ve sonuna kadar sürdürürsek hayır…

Aksi takdirde…

Aksini düşünmek bile insanı ürpertiyor…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.