"Zihin paraşüt gibidir, açık değilse işe yaramaz"
İnsanın başlıca hatalarından bir tanesi de küresel meseleleri kendi ömrü içinde değerlendirmeye tabi tutmasıdır. Ortalama insan ömrünü 70 yıl sayalım. Bu süre içerisinde devletler hayatında, doğa olaylarında çoğu vakit beklenen, istenilen olaylar bir sonuç vermeyebilir. Fakat insan acelecidir hemen her şey bir an evvel olsun bitsin ister.
Yazılarımı olabildiğince anlaşılır düzeyde aktarmaya özen gösteriyorum. Anlaşılır olmak öncelikli hedefimdir. Kısa, net aktarma gayretim sürekli ön plandadır. Meseleleri anlamak çoğu zaman geçmiş perspektifinden yaklaşmakla daha mümkündür.
Bugünkü Ortadoğu tam da böyledir. Türkiye'de birçok eksik ve yanlı değerlendirmeler, önyargılar vardır. Önyargılı demem boşuna değil. Ülkemizde Ortadoğu halklarına, Arap coğrafyasına mesafeli yaklaşılır. Karadeniz'deki Arap turist hareketliliği bundan dolayı yara almıştır. 'Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü' sözü konuyu anlatması bakımından müthiştir. Sözün çıkışında Osmanlı'nın o coğrafyayı trajik biçimde terketmek zorunda kalması da etkendir.
Osmanlı'nın bölgeyi bırakmak zorunda kalışını, Türkiye'de nesiller Arap işbirliği ve ihanetine bağladı ki elbette doğruluk payı vardır. Fakat tamamen buna bağlı değildir. Bunu zamanında Ermeni çetelerinin ve şimdiki Kürtler adına hareket eden ayrılıkçıların yapısından da anlamak mümkündür. Ne Ermenilerin, Arapların ne de Kürtlerin kahir ekseriyetinin Osmanlı'ya ve de şimdiki Türkiye'ye karşı düşmanlığı yoktur.
İçlerinde küçük bir bölüm emperyalizmle işbirliği yapar mücadeleye girişir. Eğer devletiniz zayıf düşmüşse amaçları hasıl olur. Yani mesele özünde bir güç meselesidir. Halklar oluşan şartlara genellikle uymak durumundadır. Osmanlı'nın zamanında toprak kaybetmesi, gücünü birçok alanda yitirmesi ve kendini çağa yeterli seviyede adapte edemeyişindendir.
Halkları toptan ihanetle, işbirlikçilikle suçlamak, kendini rahatlamak ve sorumluluğu başkalarına atmak dışında işe yaramaz. Günümüzde ayrılıkçı terör örgütü 40 yıldır denemesine rağmen, önce Türkiye içinde şimdilerde de Irak ve Suriye'de yenilmiştir. Başarının önemli sebebi güçlü devlet iradesi ve güçlü devlet yapısıdır.
Eğer Türkiye son 10 yılda savunma sanayi sektöründe bu denli etkin olmasaydı. Terörle mücadelede aynı başarıyı yakalayamazdı. İşte bu imkânlar ve güç, yüzyıl öncesinde yoktu. İmparatorluk yorgun ve zayıf kalmıştı.
Asırlar boyunca elde tutulan bölgeler tek tek elden çıktı ki bu da tabii bugünden yarına olmadı bir süreç meselesiydi yaşananlar.
Türk devleti bugün son 200 yılın en güçlü dönemini yaşamaktadır. Devlet aklı birçok konuda sessiz devrimlere imza atmıştır. Türk diplomasisi dünyada gıpta ile takip edilmektedir. Askeriyesi 13 ülkede birden bayrak göstermektedir. Savunma sanayisi her sene çift haneli artan üretim ve ihracat başarısı yakalamıştır.
Türk devlet aklı Balkanlar'dan, Türkistan'a oradan Ortadoğu'ya, Afrika'ya tüm İslam ve Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda yeni bir yapılanma ve liderlik yapma aşamasına gelmiştir. Elbette birçok konuda hâlâ eksikler, zorluklar ve riskler vardır. Fakat her şeye rağmen Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesine uygun adımlar atılmaktadır.
Türkiye bir yüzyıl sonra tekrar tarih sahnesine çıkmıştır. Bu sadece istemekle de olabilecek değildir. Tarihî kodlar, ortak sorumluluk duygusu, zamanın ruhu bunu adeta dayatmaktadır. Türkiye istese de bu sorumluluktan kaçamaz.
Bir yüzyıl sonra tarihle yeniden yüzleştik. Yüzümüz tekrar kardeşlerimize dönük. Emperyalizmin ezip geçtiği, kan ve gözyaşına boğduğu topraklarda yeniden umudun yeşermesi için sebepler ve imkânlar vardır. Elbette kolay olmayacaktır ama kaçınılmaz olan tekrar ufukta belirmiştir.
Yüzyıl Sonraki Yüzleşme
"Zihin paraşüt gibidir, açık değilse işe yaramaz"
İnsanın başlıca hatalarından bir tanesi de küresel meseleleri kendi ömrü içinde değerlendirmeye tabi tutmasıdır. Ortalama insan ömrünü 70 yıl sayalım. Bu süre içerisinde devletler hayatında, doğa olaylarında çoğu vakit beklenen, istenilen olaylar bir sonuç vermeyebilir. Fakat insan acelecidir hemen her şey bir an evvel olsun bitsin ister.
Yazılarımı olabildiğince anlaşılır düzeyde aktarmaya özen gösteriyorum. Anlaşılır olmak öncelikli hedefimdir. Kısa, net aktarma gayretim sürekli ön plandadır. Meseleleri anlamak çoğu zaman geçmiş perspektifinden yaklaşmakla daha mümkündür.
Bugünkü Ortadoğu tam da böyledir. Türkiye'de birçok eksik ve yanlı değerlendirmeler, önyargılar vardır. Önyargılı demem boşuna değil. Ülkemizde Ortadoğu halklarına, Arap coğrafyasına mesafeli yaklaşılır. Karadeniz'deki Arap turist hareketliliği bundan dolayı yara almıştır. 'Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü' sözü konuyu anlatması bakımından müthiştir. Sözün çıkışında Osmanlı'nın o coğrafyayı trajik biçimde terketmek zorunda kalması da etkendir.
Osmanlı'nın bölgeyi bırakmak zorunda kalışını, Türkiye'de nesiller Arap işbirliği ve ihanetine bağladı ki elbette doğruluk payı vardır. Fakat tamamen buna bağlı değildir. Bunu zamanında Ermeni çetelerinin ve şimdiki Kürtler adına hareket eden ayrılıkçıların yapısından da anlamak mümkündür. Ne Ermenilerin, Arapların ne de Kürtlerin kahir ekseriyetinin Osmanlı'ya ve de şimdiki Türkiye'ye karşı düşmanlığı yoktur.
İçlerinde küçük bir bölüm emperyalizmle işbirliği yapar mücadeleye girişir. Eğer devletiniz zayıf düşmüşse amaçları hasıl olur. Yani mesele özünde bir güç meselesidir. Halklar oluşan şartlara genellikle uymak durumundadır. Osmanlı'nın zamanında toprak kaybetmesi, gücünü birçok alanda yitirmesi ve kendini çağa yeterli seviyede adapte edemeyişindendir.
Halkları toptan ihanetle, işbirlikçilikle suçlamak, kendini rahatlamak ve sorumluluğu başkalarına atmak dışında işe yaramaz. Günümüzde ayrılıkçı terör örgütü 40 yıldır denemesine rağmen, önce Türkiye içinde şimdilerde de Irak ve Suriye'de yenilmiştir. Başarının önemli sebebi güçlü devlet iradesi ve güçlü devlet yapısıdır.
Eğer Türkiye son 10 yılda savunma sanayi sektöründe bu denli etkin olmasaydı. Terörle mücadelede aynı başarıyı yakalayamazdı. İşte bu imkânlar ve güç, yüzyıl öncesinde yoktu. İmparatorluk yorgun ve zayıf kalmıştı.
Asırlar boyunca elde tutulan bölgeler tek tek elden çıktı ki bu da tabii bugünden yarına olmadı bir süreç meselesiydi yaşananlar.
Türk devleti bugün son 200 yılın en güçlü dönemini yaşamaktadır. Devlet aklı birçok konuda sessiz devrimlere imza atmıştır. Türk diplomasisi dünyada gıpta ile takip edilmektedir. Askeriyesi 13 ülkede birden bayrak göstermektedir. Savunma sanayisi her sene çift haneli artan üretim ve ihracat başarısı yakalamıştır.
Türk devlet aklı Balkanlar'dan, Türkistan'a oradan Ortadoğu'ya, Afrika'ya tüm İslam ve Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda yeni bir yapılanma ve liderlik yapma aşamasına gelmiştir. Elbette birçok konuda hâlâ eksikler, zorluklar ve riskler vardır. Fakat her şeye rağmen Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesine uygun adımlar atılmaktadır.
Türkiye bir yüzyıl sonra tekrar tarih sahnesine çıkmıştır. Bu sadece istemekle de olabilecek değildir. Tarihî kodlar, ortak sorumluluk duygusu, zamanın ruhu bunu adeta dayatmaktadır. Türkiye istese de bu sorumluluktan kaçamaz.
Bir yüzyıl sonra tarihle yeniden yüzleştik. Yüzümüz tekrar kardeşlerimize dönük. Emperyalizmin ezip geçtiği, kan ve gözyaşına boğduğu topraklarda yeniden umudun yeşermesi için sebepler ve imkânlar vardır. Elbette kolay olmayacaktır ama kaçınılmaz olan tekrar ufukta belirmiştir.
Ekleme
Tarihi: 11 Şubat 2025 - Salı
Yüzyıl Sonraki Yüzleşme
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.