İki büyük savaş sonunda kan gölüne dönen dünyanın yeni bir küresel savaşla karşı karşıya kalıp kalmayacağını sorgulamaya çalıştığım ilk makalede Sovyetler Birliği' nin dağılmasıyla kapanan soğuk savaş döneminin ilk günlerinde iki kutuptan birinin sahneden çekilmesiyle ortaya çıkan paradigmaya değinmiştim.
Kaldığım yerden devam edeyim..
Bugün artık "Tarihin Sonu" teziyle özetlenen ve ABD ile sembolleştirilen tek kutuplu dünya sisteminin kısa zamanda yıkıldığına ve karşı kutup olarak Sovyetler yerine sahneye Çin' i çıkardığına tanık olmaktayız..
Aslında emek yoğun ürünlerle yetinip, milyarlarca insandan oluşan iş gücünü, kendisine biçilen 'küresel sermayenin ucuza üretim yapan küresel fabrikası' misyonuyla yetinse çok ta sorun yaratmayacak bir ülke, nasıl oldu da 30 yıl gibi kısacık bir zaman diliminde tüm paradigmaları alt üst ederek gerçek anlamda bir dünya gücü haline geldi?
Pek çok dinamik etken sıralanabilir ama iki ana faktörün rolü yadsınamaz..
İhracata dayalı, tüm dünyaya rakiplerinden çok daha ucuza üretip satan dinamik bir ekonomi ve ihracatı kısa zamanda bambaşka kulvara taşıyan teknoloji..
Çin eğitimin beslediği entelektüel sermaye sayesinde hem teknolojiye el attı hem de ihracattan elde ettiği akıl almaz döviz fazlasıyla önce Afrika' ya, sonrasında bunalıma giren pek çok ülkeye kredi ve teknoloji desteğiyle el vermeye (sonrasında el atmaya) başladı.
Çin geri kalmış Afrika ile de yetinmedi.
Son on yılda örneğin Asya' nın kilit taşlarından Pakistan ve Avrupa' nın anahtar ülkelerinden Yunanistan' ın en önemli limanları, iki ülkenin yaşadığı büyük krizler sonrası Çin' li şirketlerin (Çin' de hiçbir şirketin devletten bağımsız hareket edemeyeceği ilkesini sürekli akılda tutmak gerekiyor) kontrolüne geçti..
Çin ucuz iş gücü+ yabancı sermaye+ teknoloji denklemiyle kısa zamanda öyle bir aşamaya geldi ki, ABD altındaki halının çekilmekte olduğunun 'atı alanın Üsküdar'ı geçişiyle' farkına varmakta..
2008' de ABD' deki emlak balonunun patlamasıyla başlayan yangın ve ardından yayılan işsizlik dalgası güç dengesinin Atlantik' ten Pasifik' e kaydığını çarpıcı biçimde gözler önüne sermesiyle geçecek tarihe..
Obama ardından Trump' ın ekseni bu yeni rotaya çevirme gayreti bu stratejik denge değişiminin ne kadar da güç olduğunu göstermekte…
Özellikle Trump yönetiminin, Huawei ve benzeri Çin teknoloji şirketlerine savaş açarken bağımlılığın altından kalkılamaz boyutlarını tam olarak kestiremediği çıkıyor ortaya..
Bir engel çıkarırken çoğu zaman kurşunu kendi ayağına sıkması aslında küreselleşmenin ve küreselleşme ile çok daha karmaşık hale gelen üretimden tedarik zincirlerine uzanan ilişki ağlarının yapısı..
Örneğin ABD, kaçan otomotiv üretimini yeniden ülkeye çekmek, ölen Detroit gibi şehirleri yeniden canlandırmak, istihdama açmak için atılan her adım bir süre sonra Çin' den gelen hamleyle boşa çıkıyor..
Örneğin 5G teknolojilerinin bugün dünyadaki en önemli markası ve üreticisi Huawei' ye ve onun geliştirdiği teknolojilere "bu Çinliler bizi gözetliyor" diye engeller koyuyorsunuz bu kez sizin teknoloji şirketlerinizin piyasaya sürecekleri cihazları üretim bandında parça beklemeye, beklerken tesisleri kapatıp işçileri izne çıkarmaya başlıyor..
Bu Apple gibi ABD dışında çok farklı ülkelerde üretim yapabilen büyükler için bir nebze tolere edilir sorun ama daha küçükler öylesi kırılmalara yeterince dayanıklı olmadığı için kapanıp gidiyor.
Son savaş ise çip tedarikinde patladı..
Öyle bir savaş ki, neredeyse dünya üzerindeki tüm teknolojik ürünlerin üretim ağlarını etkilerken otomotiv endüstrisini durma noktasına getirdi..
Çip konusu bile öylesine karmaşık ve tüm küresel üretimi (doğal olarak dünyadaki tüm tüketicileri) o denli etkiliyor ki, başlı başına ele alınıp irdelenmesi, üzerinde konuşulması gereken önemli bir konu..
O nedenle çip özelinde aslında uzun zamandır ayak sesleri duyulan ve ileride siber savaş olarak ta adlandırılacak küresel çatışmanın ne yöne evrileceğini başka bir makalede ele almak istiyorum..