Mersin limanını kiralayan şirketin Atatürk parkı karşısına platform oturtma girişimini ele aldığım önceki makalede denizin doldurulması amacıyla binlerce ton taş ve kayanın dışarıdan getirilip döküleceğini yazmıştım..
'Binlerce ton' tanımını tam rakamı bilemediğim için tahmini olarak vermeye çalışmıştım.
Liman kiracısı MİP' in bir şirkete hazırlattığı ÇED dosyasını hafta sonu daha kapsamlı biçimde ve farklı yönleriyle okudukça, projenin yaratacağı telafisi imkansız hasarları özellikle de denizi doldurma ve derinleştirme çalışmalarının bu kentte yaşayan herkesi ileride hangi felaketlerle yüz yüze bırakacağını çok daha iyi biçimde kavradım.
Ve itiraf etmeliyim; tek kelimeyle ürktüm…
Ürktüm çünkü; Atatürk parkı önüne kondurulacak 176 dönümlük platformu elde etmek için şirket 'binlerce ton' değil tam 4 milyon 284 bin ton taş getirip dökecek..
Bu dolgu tam 4 yıl (ÇED dosyasındaki ifadeyle 48 ay) sürecek.
48 ay boyunca her ay 89 bin 257 ton 19 kilometre uzaktaki bir taş ocağından damperli kamyonlara yüklenip Atatürk parkı yanından denize boca edilecek..
Peki bu 4,3 milyon ton taş ve kayayı taşıyan kamyonların yaratacağı kirlilik, karayollarımıza vereceği hasar yanında taşınan malzemenin döküldüğü denizi etkilememesi mümkün mü?
Olmadığını şirket te biliyor olmalı ki, alınacak önlemleri sıralamış dosyada..
Nasıl mı?
Milyonlarca taş ve kaya yıkanıp öyle getirilecekmiş..
Hangi suyla yıkanacağı, atık suların ne olacağı soruları sorulmamış ki yanıtı olsun…
MİP' in ÇED dosyasını hazırlayan şirket MESKİ' ye gerçekleştireceğimiz proje hakkında sizin görüşünüz nedir diye sormuş aslında..
Mersin Büyükşehir' e bağlı MESKİ verdiği yanıtta "inşaat sırasında kullanacağınız suyla ilgili abonelik yaptırdığınız ve sayaç taktırdığınız sürece sorun yok" demiş.. Ben demiyorum, ÇED dosyası ekindeki cevap yazısında görülüyor..
Taş ocağında 4,3 milyon ton taş yıkanması, atık sularının toprağa veya civardan geçmekte olan bir akarsuya verilecek olmasıyla ilgili ne MESKİ ne DSİ ne de dosyayı hazırlayanların lügatlerine girmemiş bile..
Projenin gerçekleştirilmesi sürecinde kaçınılmaz olarak yüzleşeceğimiz bir başka çevresel felaket ise denizin derinleştirilmesiyle ortaya çıkacak dip malzemesi..
liman doldurma işinin Atatürk parkını denizden koparma ve kent siluetini yok etme işlevi dışında hayatımızı karartacak 'beyaz asbest' sorunu olduğu ÇED dosyasında itiraf edilmiş..
Asbest dedikleri madde sağlığımızı tehdit eden akciğer kanserine yol açan çok ciddi bir tehlike..
Dosyada tehlike kabul ediliyor ama iş çözüme geldiğinde orası meçhul..
Deniz dip taraması sonucu çıkacak malzeme kompozisyonunda tehlikeli beyaz asbest ile ilgili bölümde malzemenin denizde bırakılıp bırakılmayacağı ODTÜ deniz bilimleri akademisyenlerinin vereceği görüşe havale edilmiş..
Dosyada bu kentin sağlığını doğrudan ilgilendiren konu aynen şöyle yer alıyor:
" Tehlikelilik özelliğinden dolayı ilgili mevzuat gereği malzemenin karada depolanması gerekmektedir. Ancak, analizler sonucu dip tarama malzemesinin sadece beyaz asbest içeriğinden dolayı tehlikelilik özelliği kazandığı, dökü sahası olarak planlanan yapılan analizler sonucu aynı özellikte olduğu nedenleri ile ODTÜ Deniz Bilimleri Fakültesi akademisyenleri tarafından söz konusu dip tarama malzemesinin deniz alanında depolanabileceği hakkında çalışmalar devam etmektedir."
Akademisyenler dokunmayın, yerinde kalsın görüşünü dillendirirse sorun kalmayacak..
Peki, denizde kalması uygun bulunmadığı takdirde ne olacak?
O gün geldiğinde bertaraf için gerekli başvuruların yapılacağı söyleniyor. Ama o bertaraf nerede hangi yöntemlerle yapılacak? Sorusuna yanıt verilmediği gibi deniz dibinden çıkacak atık miktarı, gösterilecek bertaraf tesisine nasıl götürülecek? O bertaraf tesisi nerede gibisinden hiçbir soru ve soruyla ilgili çözüm ÇED dosyasında yer almıyor..
Deniz dibini tarama, derinleştirme çalışmaları başlamış görünüyor ama asbest ve florayı bir daha geri getirmeyecek bozulmayla ilgili alınmış bir önlem olmadığı gibi ufukta sorunun çözüleceğine dair hiçbir işaret te yok..
Bizi bekleyen tehlikenin boyutlarını anlamak için dosyada yer alan bilgilere göz atmak yetiyor aslında..
Ne mi deniyor? Aşağıdaki ifadeler virgülüne dokunmadan ÇED dosyasından alındı:
"Proje alanındaki dip habitat, yakın çevresi ve tüm Akdeniz kıyıları boyunca birçok yerde fazlasıyla
bulunmaktadır. Liman çalışmalarının gerçekleştirileceği bölgedeki zemin habitat yapısı olumsuz
etkilenecektir."
"Dolgu ve kazıma çalışmaları ile su kütlesi içinde artan bulanıklık, su kalitesi değerlerinde bir
değişime neden olacaktır. Bu durumda sedimende birikmiş olan birçok kirletici su kütlesine
karışabilmektedir. Bu nedenle, sedimenden ortama karışacak bu maddeler fiziksel ve kimyasal olarak ortam koşullarını değiştirecek ve denizel canlılar açısından istenmeyen koşullara neden olabilecektir."
Mersin' in siluetini bozacak, havasını suyunu denizini kirletecek, bir daha asla geri döndürülmeyecek biçimde doğamızı mahvedecek projeyi savunanların dile getirdiği en önemli argüman, yatırımla sağlanacak istihdam..
Limanın doldurulmasıyla ortaya çıkacak istihdamı ve o istihdamın aslında liman dışında kalan lojistik alanında nasıl büyük kayıplara yol açacağı konuları da bir başka makale konusu olsun..