Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Mersin' in sembollerinden Taş Bina gerçekte kimin?

Önceki makalelerde Çankaya İlkokulu' nun imar planlarında Vakıflar İdaresince ticaret alanı olarak işaretlenmesi ardından söz konusu arazinin gerçekte kime ait olduğunun yanıtını bulmaya çalıştım. Gerçekten de bir iş adamının konağı iken 1923' te Mersin Maarif Komisyonunca bedeli ödenerek kamulaştırılan bir alan nasıl oluyordu da yıllar sonra tüm geçmiş silinerek Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfına geçiyordu? Konuyu irdelemeye çalışırken soruların hiç birine yanıt bulamayacağımı biliyordum. Umudum açmaya çalıştığım pencereden bugün değilse de günün birinde, 'bakın böylesi bir durum var' diyecek birilerinin bakmalarına katkı yapmaktı. Tıpkı Arap Ortodoks Kilisesini Halkevi' ne katmaya kalkan bir Valinin, cemaate ait mülkü kamulaştırma girişimini kayda geçirip, ileride yapılacak olası araştırmalara karınca kararınca küçük te olsa farklı bir ufuk açmaya çalıştığım gibi.. ** Bugün benzer ama hayli çarpıcı bir mülkiyet meselesini ele alacağım. Burada da bugünden yarına bir sonuç alınacağına inanmıyorum. Derdim geleceğe dönük bir iz düşmesini sağlamak.. Mersin dışında yaşayanlar bilmeyebilir ama Taş Bina' nın yerini, önemini bilmeyecek Mersinli zor bulunur diye düşünüyorum.. Bir dönem önünde yapılan gösteriler, basın açıklamalarıyla yeterince öne çıkması bir yana, Belediyeye işi düşüp te bu binaya girmeyen az sayıda insan vardır sanırım. Tarihi önemini, kent hafızasındaki yerini, bir dönem sanatçılara nasıl sığınak olduğunu bugünlerde yayınlanmayı bekleyen 'tuz deposundan Taş Bina' ya' kitabımda oldukça geniş belge/bilgiler yer alıyor. Bu makalede Taş Bina' nın farklı bir yanına dikkat çekmeye, tıpkı Gazi ve Çankaya (Kurtuluş) mektepleri gibi aslında mülkiyet sahipliğiyle ilgili sorun yaşanmaması gerekirken, nasıl olup ta bugün mekanı kullanan Mersin Büyükşehir' in kendisine ait mülk için Vakıflar İdaresine kira ödediği sorularına yanıt bulmaya çalışacağım.. Günümüzdeki Taş Bina' nın yapım tarihi tam olarak bilinmiyor. Ancak 1904 tarihli kartpostallarda iki katlı bina dalgaların dövdüğü sahilde uzandığına göre, bina ile Mersin yaşıt desek yanılmamış oluruz.. Binanın önünde aynı adı taşıyan tuz iskelesi yer alıyor. Geçmişte tuz ihtiyacının önemli bölümünü Mısır' dan temin eden Anadolu' ya ithal edilen tuzların bu iskeleden hemen bitimindeki depoya nakledildiğini ve sevkiyatın buradan yapıldığını tahmin etmek zor değil. 1927' de binada Alanya kardeşler nal ve çivi üretiyor. 1930' larda binanın üst katı Mersin İdmanyurdu lokali olarak kullanılıyor. Yapının kaderi Tevfik Sırrı Gür' ün Mersin Valiliğine getirilmesiyle değişiyor. Binanın bitişiğinde bürokrat, iş adamı vs. gibi kentin krema tabakasını buluşturacak Tüccar Kulübü yapılınca oraya giremeyecek olan ortalama Mersinliye de bir buluşma mekanı aranıyor ve tuz deposunun, üstü otel altı kültür ağırlıklı kahvehane olarak restore edilmesine karar veriliyor.. Ancak İl Özel İdaresi bütçesinden yapılması düşünülen düzenlemenin önünde mülkiyet sorunu gibi ciddi engel var. Yasal olarak idarenin kendisine ait olmayan bir yere kaynak aktarıp restore etmesi mümkün değil. Bina 35 bin lira bedelle Vilayet tarafından satın alınıyor. Bu çok önemli bilginin kaynağı nedir derseniz? 3 Mart 1944 tarihli Yenimersin Gazetesine Vali Gür' ün verdiği demeç.. Hep birlikte okuyalım: "Şehrimizin muhtaç olduğu bir otel yapmak üzere elyevm (bugün) İdmanyurdu olarak işgal edilmekte olan deniz kenarındaki yapı vilayetçe 35000 liraya satın alınmıştır. Üst katının yıkılması işi müteahhidine verilmiştir. Altında açık ve kapalı 1000 kişi alacak bir şehir gazinosunun ve üzerinde iki katta 56 odayı ihtiva edecek olan otelin planları tamamlanmak üzeredir. Gazinonun üç ay içinde ve otelin de kıştan evvel bitirilmesi umulmaktadır." Gür' ün yol haritasıdır aslında umulan. Ama evdeki hesabın çarşıya uymadığı kısa zamanda anlaşılır. Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle yine 29 Ekim 1944 günü Yenimersin gazetesine verdiği demeçte süreci şöyle anlatacaktır: ".. Yapılacak otel altındaki eski tonoz deposunun eşsiz bir kahve olacağını takdir ederek hemen inşasına başlandı. 20-25 gün sonra hizmete açılacağını umuyorum. Bu kahvenin adı Şehir kahvesi değil, (Ak Kahve) olacaktır. Altında bulunduğu Ak Otelin adına uymak için. .. Mersinde yapılacak otel binası beni çok üzmüştür. Bu iş için en az 6 ay heder edildi. Artık projesi hazırlanmaktadır. Yakın zamanda işe başlayarak önümüzdeki yıl içinde Mersin şehrine en uygun yerde en mükemmel oteli kazandıracağım. "  Ancak Gür otel iddiasının zorluklarını kısa zamanda görür. 'Yıl içinde kazandıracağım' dediği proje ile ilgili bir sonraki Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle 29 Ekim 1945 günü Yenimersin' e içini döker: "Ak otelin inşaatının geri kalmasından çok müteessirim. Vilayet bütçesiyle yapılmasına başlanan bu çok lüzumlu yapıyı iller bankasından alınacak ödünç para ile bitirme kararında idik. Ancak Bankanın 1946 tertibinden evvel idare ödünç işini yapamayacağı anlaşılınca; bir inşa mevsimi daha kaybetmemek için mevcut yapı ve teferruatını Belediyeye devretmeyi ve Belediyenin yapacağı istikrazla (borçlanma) en kısa zamanda bir çok lüzumlu tesise kavuşulmasını faydalı bulduk." 35 bin liraya Vilayetçe satın alınan ve altından kalkılamayacağı anlaşılınca Belediyenin sırtına yüklenen otel ile ilgili Belediye yetkilileri de borç para bulmak amacıyla çaldıkları tüm kapılardan elleri boş dönerler. Kredi bulamayan Belediyenin kendi kaynakları da o kadar suyunu çekmiştir ki, yıllık maaşı 1600 lira tutan doğum ebesinin bile işine son verilmesi son anda Yardım Sevenler Derneğinin aktardığı parayla önlenir. Böylesi ortamda devralınan otel için 1948 bütçesine belediye tarafından koyulan ödeneğin 10 lira olması şaşırtıcı değil. Ak Otel ve Akkahve' nin tüm serencamını yayınlanacak kitabımda anlattığım için burada fazla detaya girmeyeceğim. Ancak mülkiyet sorunu ve Belediyenin bu ölü projeye aktardığı kaynaklarla ilgili bir tarihi belgeye yer vererek noktalayayım makaleyi.. 1949 yılı Şubat ayı Mersin Belediyesinin ikinci Meclis toplantısında okunan bütçe komisyonu raporunda konuya ışık tutan bölüm aynen şöyle: "(…) 1946 yılında 78 bin küsur lira verilerek alınan ve şimdiye kadar 176.516 lira sarf edildiği halde tamamlanmayan şehir otelinin ikmali için lazım olan 300 bin liranın İller Bankası'ndan istikrazının muvafık bulunduğu" Konu hakkında bir başka belge kendisi de Belediye Meclis üyesi olan Yenimersin gazetesi sahibi Fuat Akbaş' ın 12.2. 1948 günü yayınlanan makalesinden bir iki cümle: " (…) otelin inşasının ikmali için 270 bin lira lazımmış. (…) Fakat para yok. Mevcut belediye emlakinden bir kısmını satarak mı burayı yaptırmalı? Yoksa binayı haraç mezat elden mi çıkarmalı?" Belgelerden de anlaşılacağı gibi her şey gün gibi ortada..Tablo yoruma, izahata yer bırakmayacak kadar açık ama yine özetleyeyim: Taş Bina 1944' te Vilayetçe 35 bin liraya satın alınıp 1946 yılında Belediyeye 78 bin liraya satıldığına göre nasıl oluyor da Mersin Belediyesi (son statüsüyle Mersin Büyükşehir Belediyesi) bu mekan için halen Vakıflar İdaresine kira ödüyor? İnanılması hayli zor ama gerçekten de kendi mülküne kira ödemek gibi tuhaf bir durum yok mu ortada?    
Ekleme Tarihi: 05 Ekim 2020 - Pazartesi

Mersin' in sembollerinden Taş Bina gerçekte kimin?

Önceki makalelerde Çankaya İlkokulu' nun imar planlarında Vakıflar İdaresince ticaret alanı olarak işaretlenmesi ardından söz konusu arazinin gerçekte kime ait olduğunun yanıtını bulmaya çalıştım. Gerçekten de bir iş adamının konağı iken 1923' te Mersin Maarif Komisyonunca bedeli ödenerek kamulaştırılan bir alan nasıl oluyordu da yıllar sonra tüm geçmiş silinerek Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfına geçiyordu?

Konuyu irdelemeye çalışırken soruların hiç birine yanıt bulamayacağımı biliyordum.

Umudum açmaya çalıştığım pencereden bugün değilse de günün birinde, 'bakın böylesi bir durum var' diyecek birilerinin bakmalarına katkı yapmaktı.

Tıpkı Arap Ortodoks Kilisesini Halkevi' ne katmaya kalkan bir Valinin, cemaate ait mülkü kamulaştırma girişimini kayda geçirip, ileride yapılacak olası araştırmalara karınca kararınca küçük te olsa farklı bir ufuk açmaya çalıştığım gibi..

**

Bugün benzer ama hayli çarpıcı bir mülkiyet meselesini ele alacağım.

Burada da bugünden yarına bir sonuç alınacağına inanmıyorum. Derdim geleceğe dönük bir iz düşmesini sağlamak..

Mersin dışında yaşayanlar bilmeyebilir ama Taş Bina' nın yerini, önemini bilmeyecek Mersinli zor bulunur diye düşünüyorum..

Bir dönem önünde yapılan gösteriler, basın açıklamalarıyla yeterince öne çıkması bir yana, Belediyeye işi düşüp te bu binaya girmeyen az sayıda insan vardır sanırım.

Tarihi önemini, kent hafızasındaki yerini, bir dönem sanatçılara nasıl sığınak olduğunu bugünlerde yayınlanmayı bekleyen 'tuz deposundan Taş Bina' ya' kitabımda oldukça geniş belge/bilgiler yer alıyor.

Bu makalede Taş Bina' nın farklı bir yanına dikkat çekmeye, tıpkı Gazi ve Çankaya (Kurtuluş) mektepleri gibi aslında mülkiyet sahipliğiyle ilgili sorun yaşanmaması gerekirken, nasıl olup ta bugün mekanı kullanan Mersin Büyükşehir' in kendisine ait mülk için Vakıflar İdaresine kira ödediği sorularına yanıt bulmaya çalışacağım..

Günümüzdeki Taş Bina' nın yapım tarihi tam olarak bilinmiyor.

Ancak 1904 tarihli kartpostallarda iki katlı bina dalgaların dövdüğü sahilde uzandığına göre, bina ile Mersin yaşıt desek yanılmamış oluruz..

Binanın önünde aynı adı taşıyan tuz iskelesi yer alıyor.

Geçmişte tuz ihtiyacının önemli bölümünü Mısır' dan temin eden Anadolu' ya ithal edilen tuzların bu iskeleden hemen bitimindeki depoya nakledildiğini ve sevkiyatın buradan yapıldığını tahmin etmek zor değil.

1927' de binada Alanya kardeşler nal ve çivi üretiyor.

1930' larda binanın üst katı Mersin İdmanyurdu lokali olarak kullanılıyor.

Yapının kaderi Tevfik Sırrı Gür' ün Mersin Valiliğine getirilmesiyle değişiyor.

Binanın bitişiğinde bürokrat, iş adamı vs. gibi kentin krema tabakasını buluşturacak Tüccar Kulübü yapılınca oraya giremeyecek olan ortalama Mersinliye de bir buluşma mekanı aranıyor ve tuz deposunun, üstü otel altı kültür ağırlıklı kahvehane olarak restore edilmesine karar veriliyor..

Ancak İl Özel İdaresi bütçesinden yapılması düşünülen düzenlemenin önünde mülkiyet sorunu gibi ciddi engel var. Yasal olarak idarenin kendisine ait olmayan bir yere kaynak aktarıp restore etmesi mümkün değil.

Bina 35 bin lira bedelle Vilayet tarafından satın alınıyor.

Bu çok önemli bilginin kaynağı nedir derseniz? 3 Mart 1944 tarihli Yenimersin Gazetesine Vali Gür' ün verdiği demeç..

Hep birlikte okuyalım:

"Şehrimizin muhtaç olduğu bir otel yapmak üzere elyevm (bugün) İdmanyurdu olarak işgal edilmekte olan deniz kenarındaki yapı vilayetçe 35000 liraya satın alınmıştır. Üst katının yıkılması işi müteahhidine verilmiştir.

Altında açık ve kapalı 1000 kişi alacak bir şehir gazinosunun ve üzerinde iki katta 56 odayı ihtiva edecek olan otelin planları tamamlanmak üzeredir. Gazinonun üç ay içinde ve otelin de kıştan evvel bitirilmesi umulmaktadır."

Gür' ün yol haritasıdır aslında umulan. Ama evdeki hesabın çarşıya uymadığı kısa zamanda anlaşılır.

Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle yine 29 Ekim 1944 günü Yenimersin gazetesine verdiği demeçte süreci şöyle anlatacaktır:

".. Yapılacak otel altındaki eski tonoz deposunun eşsiz bir kahve olacağını takdir ederek hemen inşasına başlandı. 20-25 gün sonra hizmete açılacağını umuyorum. Bu kahvenin adı Şehir kahvesi değil, (Ak Kahve) olacaktır. Altında bulunduğu Ak Otelin adına uymak için.

.. Mersinde yapılacak otel binası beni çok üzmüştür. Bu iş için en az 6 ay heder edildi. Artık projesi hazırlanmaktadır. Yakın zamanda işe başlayarak önümüzdeki yıl içinde Mersin şehrine en uygun yerde en mükemmel oteli kazandıracağım. "

 Ancak Gür otel iddiasının zorluklarını kısa zamanda görür. 'Yıl içinde kazandıracağım' dediği proje ile ilgili bir sonraki Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle 29 Ekim 1945 günü Yenimersin' e içini döker:

"Ak otelin inşaatının geri kalmasından çok müteessirim. Vilayet bütçesiyle yapılmasına başlanan bu çok lüzumlu yapıyı iller bankasından alınacak ödünç para ile bitirme kararında idik. Ancak Bankanın 1946 tertibinden evvel idare ödünç işini yapamayacağı anlaşılınca; bir inşa mevsimi daha kaybetmemek için mevcut yapı ve teferruatını Belediyeye devretmeyi ve Belediyenin yapacağı istikrazla (borçlanma) en kısa zamanda bir çok lüzumlu tesise kavuşulmasını faydalı bulduk."

35 bin liraya Vilayetçe satın alınan ve altından kalkılamayacağı anlaşılınca Belediyenin sırtına yüklenen otel ile ilgili Belediye yetkilileri de borç para bulmak amacıyla çaldıkları tüm kapılardan elleri boş dönerler.

Kredi bulamayan Belediyenin kendi kaynakları da o kadar suyunu çekmiştir ki, yıllık maaşı 1600 lira tutan doğum ebesinin bile işine son verilmesi son anda Yardım Sevenler Derneğinin aktardığı parayla önlenir.

Böylesi ortamda devralınan otel için 1948 bütçesine belediye tarafından koyulan ödeneğin 10 lira olması şaşırtıcı değil.

Ak Otel ve Akkahve' nin tüm serencamını yayınlanacak kitabımda anlattığım için burada fazla detaya girmeyeceğim. Ancak mülkiyet sorunu ve Belediyenin bu ölü projeye aktardığı kaynaklarla ilgili bir tarihi belgeye yer vererek noktalayayım makaleyi..

1949 yılı Şubat ayı Mersin Belediyesinin ikinci Meclis toplantısında okunan bütçe komisyonu raporunda konuya ışık tutan bölüm aynen şöyle:

"(…) 1946 yılında 78 bin küsur lira verilerek alınan ve şimdiye kadar 176.516 lira sarf edildiği halde tamamlanmayan şehir otelinin ikmali için lazım olan 300 bin liranın İller Bankası'ndan istikrazının muvafık bulunduğu"

Konu hakkında bir başka belge kendisi de Belediye Meclis üyesi olan Yenimersin gazetesi sahibi Fuat Akbaş' ın 12.2. 1948 günü yayınlanan makalesinden bir iki cümle:

" (…) otelin inşasının ikmali için 270 bin lira lazımmış. (…)

Fakat para yok.

Mevcut belediye emlakinden bir kısmını satarak mı burayı yaptırmalı? Yoksa binayı haraç mezat elden mi çıkarmalı?"

Belgelerden de anlaşılacağı gibi her şey gün gibi ortada..Tablo yoruma, izahata yer bırakmayacak kadar açık ama yine özetleyeyim:

Taş Bina 1944' te Vilayetçe 35 bin liraya satın alınıp 1946 yılında Belediyeye 78 bin liraya satıldığına göre nasıl oluyor da Mersin Belediyesi (son statüsüyle Mersin Büyükşehir Belediyesi) bu mekan için halen Vakıflar İdaresine kira ödüyor?

İnanılması hayli zor ama gerçekten de kendi mülküne kira ödemek gibi tuhaf bir durum yok mu ortada?

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.