Gölge CIA olarak tanımlanan, ABD Savunma bakanlığı'na (pentagon) hazırladığı raporlarla bilinen Beyaz Saray tarafından desteklenen Rand Corporation tarafından 2019’ da hazırlanan raporda şu ifadeler yer almaktaydı:
"Rusya’nın “beka endişeleri” kaşınıp, Putin rejiminin uluslararası alanda ABD’nin daha avantajlı olduğu alanlara doğru askeri ve ekonomik olarak genişlemesi sağlanmalı. Böylece Putin yönetiminin ülke içinde ve uluslararası alanda prestij ve etkisi azaltılır" RAND raporu (2019)
İfadeler ve öneriler herhangi bir yoruma yer bırakmayacak kadar açık…
24 saatte Kiev’ e girme hayalleri kuran Putin’ i cesaretlendirecek ortamın sağlanmasında ABD nasıl bir rol oynadı?
Sorunun yanıtı için şu can alıcı sorunun yanıtlanması gerekiyor:
Rusya’ nın aylardır süren askeri yığınağını saat başı maç anlatır gibi veren ve Ukrayna’ ya saldırılacağını iddiadan öte kesin dille ifade eden ABD neden işgalin gerçekleşmesine kadar tek adım atmadı da, istilanın başlamasıyla kıyameti koparmaya başladı?
Soruları çoğaltmak ve baktığımız zaviyeyle bağlantılı oldukça kapsamlı yanıtlar vermek mümkün ama Rand raporu komplo teorisyenliğine gerek kalmayacak doyuruculukta tartışmaya açıyor süreci…
Düne kadar dünya siyaset sahnesinin son strateji dehası olarak görülen, Çarlık Rusya’sından Sovyetler Birliği’ nin en güçlü olduğu dönemlerde bile Karadeniz’ den sıcak denizlere geçememiş ülkeyi, Suriye’ nin göbeğine oturtan, NATO’ nun ikinci askeri gücüne sahip Türkiye’ sine savunma sistemleri satıp, bağlı olduğu ittifakla ilişkilerini sorgulatır hale getirebilen biri, ABD’ nin ‘beyin jimnastiği’ raporlarına figüran pozisyonuna düşecek kadar kör olabilir mi?
Ukrayna’ ya yönelik saldırının nereye doğru, nasıl evrileceğine ve elbette zaman içinde ortaya çıkacak gelişmelere belki de bugün seslendirilmeyen belgelere, tanıklıklara bağlı olarak yanıtlanacak önemli bir soru bu…
Ama Rand raporu ve Putin’ in bugün sürüklendiği savaş bataklığı ister istemez 1990’ larda Saddam’ ın Kuveyt’ i zapt edeyim derken ülkesini yok eden ve canıyla ödediği kanlı körfez macerasını, o günlerde yaşananları anımsatıyor…
Heraklitos’ un “Bir nehirde iki kere yıkanılmaz” ilkesini felsefe olarak benimsemiş insanlara tarihin tekerrür ettiğini, edeceğini inandırmak olanaksız ama Saddam ve Putin’ in önlerine sunulan pastaya benzer açlıkla saldırmaları arasındaki paralel hamleler yine de tekerrürü çağrıştırıyor…
Putin’ in bir tuzağa düşürülüp düşürülmediği soruları başta olmak üzere, bugün Ukrayna’ da yaşananları ileride elbette tarih yazacak ve şaşmaz terazisiyle hüküm verecek…
Ancak Saddam’ ı Kuveyt tuzağına çeken süreçle ilgili bugün pek çok belgeye ve oldukça detaylı bilgiye sahibiz…
Örneğin ABD’ nin oynadığı rolü ve iki ülke arasındaki karşılıklı mesaj teatileri, o günlerde Bağdat Büyükelçisi April ile Saddam arasında yaşananları gizliliği kaldırılan ABD yazışmaları ve ortaya çıkan tanıklıklardan yola çıkarak değerlendirmek mümkün…
**
On yıl süren ve Irak-İran gibi petrol zengini iki ülkenin en verimli çağındaki iki milyon insanının ölümüne yol açan bir trilyon dolarlık kayıplarına yol açan kirli savaş hiçbir somut sonuca ulaşmadan sona ererken Saddam’ ı ekonomik anlamda çok karanlık bir tablo bekliyordu…
Savaş boyunca ABD desteğiyle Irak’ a milyarlarca dolar borç veren Kuveyt ve Suudi Arabistan paralarını geri isterken, düşen petrol fiyatları ve dünyanın en büyük dördüncü ordusunu ayakta tutmak için gerekli kaynakları yaratma arayışları Saddam’ ın buzdolabında bekleyen ‘beka’ projesini yeniden canlandırmasına yol açtı…
Petrol denizi üzerinde oturan Arap monarşilerinin önüne gövdesini koyup olası İran ‘devriminden’ korumak için on yıl boyunca savaşan Saddam despotlardan teşekkür beklerken beklemediği bir tabloyla karşılaştı İran savaşı sona ererken…
Bir milyona yakın gencini kaybeden ve İran’a saldırmadan önce bir dolar dış borcu olmayan Irak'ın, savaş sonunda 70 milyar dolar borca boğulması yetmezmiş gibi borcun 30 milyar doları Kuveyt’e aitti ve ‘nankör’ Kuveyt borcu silip yardım eli uzatacağına tefeciler gibi kapıya dayanmış alacağını istiyordu…
Kaldı ki Saddam’a göre bölgedeki tüm zenginliğin kaynağı aslında Irak’a ait olması gereken petrol deniziydi ve ülkesine ait zenginliği iç edip bedava muhafızlık yaptırmanın bir karşılığı olmalıydı…
Daha da önemlisi Irak-İran savaşının bitmesi ve dağılmaya yüz tutan Sovyetler Birliği sonrası petrol fiyatları hızla düşmüştü (Haziran 1990’ a gelindiğinde petrol fiyatları ortalama 12 dolara gerilemişti) ve bu savaş boyu körfez ülkelerinden aldığı destekle ayakta duran Saddam’ ın hegomonyasını sürdürmesinin önündeki en ciddi engellerden biriydi…
Sadece halkın temel ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu değildi sorun…,
İran ile savaş sona erdiğinde tüm kayıplara rağmen 950 bin personeli yanında 650 bin yedeğiyle (milis gücü) dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahipti Irak ve bu dev orduyu ayakta tutmak Saddam’ ı daha da zorlayan en önemli faktörlerden biriydi..
Tek gelir kapısı petrol olan ve on yıl süren savaş yorgunu ülkenin kapısını çalmaya başlayan, savaş sürerken bol keseden borç veren ve Irak ile karşılaştırılmaları imkânsız askeri güç anlamında ‘cüce’ komşular…
Saddam önce yumuşak bir dille Kuveyt ve Suudilerden borçlarını silmelerini istedi, onları İran istilasına karşı onca yıl korumuştu ve bugün de set oluşturuyordu potansiyel tehdide karşı…
Kuveyt, Saddam’ ın talebine en can yakıcı biçimde İran ile temaslara başlayarak yanıt verdi..
Saddam el büyüttü ve Kuveyt’ in alacaklarından vazgeçmesi bir yana ihtilaflı sorunların tümünü kökünden çözecek bir hamleyi planlamaya başladı…
1960’ ta İngilizlerce bağımsızlığına onay verilen Kuveyt üzerinde Irak’ ın tarihten gelen hesapları vardı.
Bu ülkenin işgali, Irak'ın denize çıkış sorununu halletmesine büyük ölçüde vesile olabileceği gibi, Kuveyt'i kontrol edebilecek bir Irak dünya petrol rezervinin dörtte birine (%24) sahip olacak ve tartışılmaz dünya petrol lideri olacaktı..
Dünyayı yöneten güç odakları Saddam gibi birine yüzyıldır petrol üzerine kurgulanmış bir dünya sisteminin anahtarını verirler miydi?
Bugün artık o soruyu yanıtlamak mümkün ama 1990 koşullarında Saddam’ ın Kuveyt ve belki de ardından Suudi Arabistan’ ı ‘zapt etme’ sevdasına kapıldığı ve bu yayılmayı başaracağına inandığını biliyoruz..
Saldırıya başlangıçta ses çıkarmayan Amerika Birleşik Devletleri’ nin Kuveyt işgalindeki rolü ve sonrasında küresel petrol fiyatlarının çıldırması sonraki makale konusu olsun…