Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Ulus devletleri besleyen finans kapitalin yeni evresi…

Bugün devletler; adalet dağıtma, güvenliği sağlama, vergi toplama gibi insanlığın yerleşik düzene girmesiyle başlayan klasik işlevlerinin ötesine geçmiş durumda… Weber' in ünlü "devlet şiddet araçlarının meşru tekelini elinde bulunduran aygıt" tanımı da artık yetersiz kalmakta. Kalmakta çünkü, 1970' lerde ilk ayak sesleri duyulan, 80' lerle yükselişe geçen ve 2000' lerden sonra ete kemiğe bürünen küreselleşme ile birlikte o güne kadar ezber haline gelmiş tüm kavramlar aşınmakta hatta yerle bir olmakta.. Örneğin ulus devletleri var eden ve şiddet araçları dahil, her türlü hizmeti yapmasına ön ayak olan 'vergi toplama' misyonu anlamını yitirmeye başladı. 'Parayı verenin düdüğü çalması' misali, devletlerin düdüğü çalması için gerekli parayı bulması, küresel şirketlerin sınırları yıkıp, sınır ötelerine geçmeleriyle gittikçe güçleşir hale gelmekte… Ulus devletlerin vergi tahakkümünden ilk kurtulma denemeleri; özellikle büyük tonajlı gemileri dünya denizlerinde seyreden armatörlere kapılarını açan ve çok düşük vergilerle onların sahip olduğu gemilere bayrağının asılmasına olanak tanıyan kimi uyanık devletler sayesinde başlar… Panama, Kıbrıs, Malta ilk akla gelenler… Gelişmeler bununla da kalmaz.. Ulusal sınırlar içindeki başta denetim ve vergi gibi can sıkıcı oyun kurallarına uymak istemeyen, gittikçe de serpilip büyüyen sermaye, ortaya çıkan bu yeni servetlerden pay almak için denetimi gevşeten, vergileri neredeyse kaldıran pek çok yeni ülkenin cazip davetleriyle karşılaşır. Küreselleşmenin ilk döneminde vergi cennetleri olarak anılan özellikle ada statüsündeki haritada yeri zor gösterilen uyduruk ülkelerle yetinen küresel sermaye zaman içinde o güne kadar burnundan kıl aldırmayan büyük devletlerin de ilgi alanındadır artık. Türkiye gibi gelişmek için yabancı kaynağa ihtiyaç duyanlardan, dünya finans sektörünün mabedi ve kalesi İngiltere' ye kadar neredeyse tüm ülkeler; aslında büyük kısmı kırmızı bültenlik servetlere "gel de nasıl gelirsen gel" çağrıları eşliğinde kaynağını sorgulamaya gerek duymadan kırmızı halılar sererler. (Bugün bir milyon dolardan az servetle dünyanın en saygın sayılan pasaportlarından birini o ülkenin vatandaşlık kimliğiyle birlikte cebinize koymanız mümkün.) Servetlerin kaynağını araştırmak şöyle dursun hiçbir denetime tabi olmadan kurulan ya da başka ülkelerden kaçıp gelen şirketlere kapılarını sonuna kadar açar. Bugün dünyanın toplam servetinin yarısından fazlasını bir avuç zengin kontrol etmekte. (Dünya üzerindeki servet dağılımını düzenli olarak ölçen İngiliz yardım kuruluşu  OXFAM' a göre en zengin 8 kişinin serveti, 180 ülkede yaşayan ve dünyanın yarısından da fazla 3,6 milyar insanın toplam servetinden daha fazla) Daha da önemlisi günümüzde devletler verdikleri hizmetler ve yaptıkları harcamaları karşılamak için  toplamak zorunda oldukları vergileri ya dolaylı (Türkiye gibi) ya da sabit gelirlilerin ödemek zorunda kaldıkları katma değer ve benzeri vergiler üzerinden sağlayabiliyorlar. Zenginler ise vergi cennetlerine bir biçimde aktardıkları servetlerle, paraya ihtiyaç duyan tüm dünya devletlerine borç veriyor, paradan da para kazanıyorlar… Kaba hatlarıyla bu dar alana özetin de özeti biçimde sığdırmaya çalıştığım yöntem öylesine dal budak sarmış duruma geldi ki, 'atı alanın Üsküdar'ı geçmekte olduğunun farkına varan' devletler, her gün farklı yöntemlerle artık bir daha 'kümese dönmesi imkansız kazları' nasıl olup ta bir punduna getirecekleri, yeni baştan yolabilecekleri gibi hayli karmaşık hale gelen konularda kafa patlatıp duruyorlar… Bir zamanların her türlü servetine kucak açan İsviçre' si, gizli hesaplarla ilgili uygulamalarını hafifletmek zorunda kalınca, o paralar yeni adresler bulmakta gecikmedi. Isle of Man, Liechtenstein, Panama, Güney Kıbrıs, Bahamalar yeni İsviçre olmaya en hevesli listesinin başında yer almakta. O kadar ki Isle of Man ve Liechtenstein sırf bu alanda hizmet yapmak için kurulmuş gibi duruyorlar. AB gibi oluşumlar bu tür gelir kaybına yol açan sınır ötesi servetlere, sermayeye karşı önlemler almaya, yeni düzenlemeler yapmaya çalışıyor ama kümesin sahibi, o ünlü deyim "örümcek ağları, küçük sinekleri yakalıyor, büyük sinekler ağı delip geçiyor" misali ancak kaçamayan güçsüz, mecalsiz tavukları yakalayabiliyor. Asıl besililer çoktan yol aldı ve bir daha kümeslere dönmeme kararında… Tüm varlığını topladığı vergilerle sürdüren, hantal ve sırtındaki yükü taşıyamaz hale gelen kimi ulus devlet, çok kazanandan çok vergi almaya kalktığında, o büyük servet sahibi, bavulunu toplayıp başka ülkenin kapısını rahatlıkla çalmakta… Ulus devletleri ve o devletlerin toprakları üzerinde yaşayan herkesi yakından ilgilendiren, yeni nesillerin de geleceğini doğrudan etkileyecek gelişmeleri anlatmayı sürdüreceğim…
Ekleme Tarihi: 13 Aralık 2018 - Perşembe

Ulus devletleri besleyen finans kapitalin yeni evresi…

Bugün devletler; adalet dağıtma, güvenliği sağlama, vergi toplama gibi insanlığın yerleşik düzene girmesiyle başlayan klasik işlevlerinin ötesine geçmiş durumda…

Weber' in ünlü "devlet şiddet araçlarının meşru tekelini elinde bulunduran aygıt" tanımı da artık yetersiz kalmakta.

Kalmakta çünkü, 1970' lerde ilk ayak sesleri duyulan, 80' lerle yükselişe geçen ve 2000' lerden sonra ete kemiğe bürünen küreselleşme ile birlikte o güne kadar ezber haline gelmiş tüm kavramlar aşınmakta hatta yerle bir olmakta..

Örneğin ulus devletleri var eden ve şiddet araçları dahil, her türlü hizmeti yapmasına ön ayak olan 'vergi toplama' misyonu anlamını yitirmeye başladı.

'Parayı verenin düdüğü çalması' misali, devletlerin düdüğü çalması için gerekli parayı bulması, küresel şirketlerin sınırları yıkıp, sınır ötelerine geçmeleriyle gittikçe güçleşir hale gelmekte…

Ulus devletlerin vergi tahakkümünden ilk kurtulma denemeleri; özellikle büyük tonajlı gemileri dünya denizlerinde seyreden armatörlere kapılarını açan ve çok düşük vergilerle onların sahip olduğu gemilere bayrağının asılmasına olanak tanıyan kimi uyanık devletler sayesinde başlar…

Panama, Kıbrıs, Malta ilk akla gelenler…

Gelişmeler bununla da kalmaz..

Ulusal sınırlar içindeki başta denetim ve vergi gibi can sıkıcı oyun kurallarına uymak istemeyen, gittikçe de serpilip büyüyen sermaye, ortaya çıkan bu yeni servetlerden pay almak için denetimi gevşeten, vergileri neredeyse kaldıran pek çok yeni ülkenin cazip davetleriyle karşılaşır.

Küreselleşmenin ilk döneminde vergi cennetleri olarak anılan özellikle ada statüsündeki haritada yeri zor gösterilen uyduruk ülkelerle yetinen küresel sermaye zaman içinde o güne kadar burnundan kıl aldırmayan büyük devletlerin de ilgi alanındadır artık.

Türkiye gibi gelişmek için yabancı kaynağa ihtiyaç duyanlardan, dünya finans sektörünün mabedi ve kalesi İngiltere' ye kadar neredeyse tüm ülkeler; aslında büyük kısmı kırmızı bültenlik servetlere "gel de nasıl gelirsen gel" çağrıları eşliğinde kaynağını sorgulamaya gerek duymadan kırmızı halılar sererler. (Bugün bir milyon dolardan az servetle dünyanın en saygın sayılan pasaportlarından birini o ülkenin vatandaşlık kimliğiyle birlikte cebinize koymanız mümkün.)

Servetlerin kaynağını araştırmak şöyle dursun hiçbir denetime tabi olmadan kurulan ya da başka ülkelerden kaçıp gelen şirketlere kapılarını sonuna kadar açar.

Bugün dünyanın toplam servetinin yarısından fazlasını bir avuç zengin kontrol etmekte. (Dünya üzerindeki servet dağılımını düzenli olarak ölçen İngiliz yardım kuruluşu  OXFAM' a göre en zengin 8 kişinin serveti, 180 ülkede yaşayan ve dünyanın yarısından da fazla 3,6 milyar insanın toplam servetinden daha fazla)

Daha da önemlisi günümüzde devletler verdikleri hizmetler ve yaptıkları harcamaları karşılamak için  toplamak zorunda oldukları vergileri ya dolaylı (Türkiye gibi) ya da sabit gelirlilerin ödemek zorunda kaldıkları katma değer ve benzeri vergiler üzerinden sağlayabiliyorlar.

Zenginler ise vergi cennetlerine bir biçimde aktardıkları servetlerle, paraya ihtiyaç duyan tüm dünya devletlerine borç veriyor, paradan da para kazanıyorlar…

Kaba hatlarıyla bu dar alana özetin de özeti biçimde sığdırmaya çalıştığım yöntem öylesine dal budak sarmış duruma geldi ki, 'atı alanın Üsküdar'ı geçmekte olduğunun farkına varan' devletler, her gün farklı yöntemlerle artık bir daha 'kümese dönmesi imkansız kazları' nasıl olup ta bir punduna getirecekleri, yeni baştan yolabilecekleri gibi hayli karmaşık hale gelen konularda kafa patlatıp duruyorlar…

Bir zamanların her türlü servetine kucak açan İsviçre' si, gizli hesaplarla ilgili uygulamalarını hafifletmek zorunda kalınca, o paralar yeni adresler bulmakta gecikmedi. Isle of Man, Liechtenstein, Panama, Güney Kıbrıs, Bahamalar yeni İsviçre olmaya en hevesli listesinin başında yer almakta. O kadar ki Isle of Man ve Liechtenstein sırf bu alanda hizmet yapmak için kurulmuş gibi duruyorlar.

AB gibi oluşumlar bu tür gelir kaybına yol açan sınır ötesi servetlere, sermayeye karşı önlemler almaya, yeni düzenlemeler yapmaya çalışıyor ama kümesin sahibi, o ünlü deyim "örümcek ağları, küçük sinekleri yakalıyor, büyük sinekler ağı delip geçiyor" misali ancak kaçamayan güçsüz, mecalsiz tavukları yakalayabiliyor. Asıl besililer çoktan yol aldı ve bir daha kümeslere dönmeme kararında…

Tüm varlığını topladığı vergilerle sürdüren, hantal ve sırtındaki yükü taşıyamaz hale gelen kimi ulus devlet, çok kazanandan çok vergi almaya kalktığında, o büyük servet sahibi, bavulunu toplayıp başka ülkenin kapısını rahatlıkla çalmakta…

Ulus devletleri ve o devletlerin toprakları üzerinde yaşayan herkesi yakından ilgilendiren, yeni nesillerin de geleceğini doğrudan etkileyecek gelişmeleri anlatmayı sürdüreceğim…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.